Türkiye tarihinde hiç bu kadar iç ve dış sorunu bir arada yaşamamıştı... Daha doğrusu hiç bu kadar kötü yönetilmemişti. Kendi içinde daha önce görülmemiş boyutlarda bir kutuplaşma ve kırılma yaşayan Türkiye, başta ve özellikle batı ekseni olmak üzere dış dünyadan da çok ciddi bir kopuş ve dışlanma sürecinden geçiyor. Oysa, AKP iktidarının ilk döneminde, demokratikleşme, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ekonomi alanında Avrupa standartlarına yaklaşmak için dev adımlar atan Türkiye, tüm dünyada heyecan ve umut uyandırmıştı. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman bir ülke İslam’ın demokrasi ve laiklikle bağdaştığını gösteren bir model sunuyordu yeryüzüne. Bu bakımdan küresel bir önemi de vardı bu tecrübenin... Bu yüzden, tüm dünyadan destek ve övgü alıyordu. Avrupa Birliği, Türkiye’nin reform sürecinde kat ettiği mesafeye bakarak ilk defa “üyelik müzakerelerini” başlatmıştı. Türkiye’nin adı ilk defa dünya klasmanında 1. Lig’deki ülkeler arasında sayılır olmuştu. Sonra, Türkiye’yi 2. Lig’den 1. Lig’e çıkaran AKP, iktidarı akıl almaz bir U dönüşü yaparak bugün maalesef 3. Lig’e düşürdü. Bu saptamayı şimdi en çarpıcı örneklerle somutlaştıralım: - AKP’nin ilk döneminde, Türkiye, dünyada sorun çözücü bir işlev görüyor, aralarında sorunu olan ülkeler Türkiye’nin hakemliğine başvuruyordu. Afganistan, Pakistan Cumhurbaşkanları yılda iki kez, Hırvatistan, Sırbistan ve Bosna-Hersek Cumhurbaşkanları düzenli aralıklarla Türkiye’ye geliyordu. İsrail Cumhurbaşkanı Peres ve Filistin Devlet Başkanı Abbas, Türkiye’nin arabuluculuğunu kabul etmişti. Bugün hayal gibi görünüyor, Türkiye, Suriye Devlet Başkanı Esad ile İsrail Başbakanı Netanyahu arasında bile diyalog köprüsüydü. Şimdi o Türkiye’den bugünün Türkiye’sine bir bakar mısınız? Artık Türkiye’ye pek uğrayan yok. Herkesle kavgalı, dünyada arasının iyi olduğu ülke neredeyse kalmamış gibi. Türkiye’nin artık kendisinin arabuluculara ihtiyacı var. - Avrupa ile ilişkiler ilk dönemde altın çağını yaşıyordu. Türkiye’yi demokrasi alanında denetimde tutan Avrupa Konseyi, reform sürecinin neticesinde Türkiye’yi 2004 yılında denetimden çıkarmış, bugünkü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi Başkanlığına seçmişti. Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri açılmış, Türkler ardı ardına çok önemli görevlere gelmeye başlamıştı. Büyükelçi Hüseyin Diriöz NATO Genel Sekreter Yardımcısı, Büyükelçi Ahmet Üzümcü Lahey’deki Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün Genel Direktörü, Hikmet Çetin NATO’nun Afganistan Özel Temsilcisi olmuştu. Bugün bu tablo tamamen ters yüz olmuş durumda. Türkiye demokrasi, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğünden uzaklaşınca, Avrupa Konseyi 25 Nisan 2017’de, Türkiye’yi yeniden denetime aldı. Türkiye, denetim sürecinden çıkarılıp yeniden alınan ilk Avrupa ülkesi oldu. Türklerin uluslararası alanda önemli görevlere getirilmeleri şöyle dursun, sahip olduğu postlara önerdiği isimler bile liyakatsız bulunuyor. Avrupa İnsan Hakları mahkemesi (AİHM) ile de ciddi bir kriz yaşıyoruz. Yargıç Işıl Karakaş’ın süresi bu yıl doldu. Yerine, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Türkiye’nin önerdiği üç adaydan birini seçmesi gerekiyor. Ancak 1 yıldır, Türkiye’nin önerdiği adaylar “yetersiz” bulunduğu için reddediliyor. Yani, AKP hükümetinin teklif ettiği adayların tarafsız ve bağımsız davranacaklarına güvenilmiyor ve inanılmıyor. Yeni adaylar önermesi bekleniyor. Yedi farklı dilde “Türkiye’ye evet” pankartlarının açıldığı Avrupa Parlamentosu üç ay önce Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını talep eden bir karar aldı. Müzakereler fiilen donmuş durumda. - Birleşmiş Milletler (BM) ile ilişkiler de Türkiye’nin nereden nereye geldiğini gösteren bir başka çarpıcı örnek. 2008 yılında BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine başvuran Türkiye ilk turda 192 ülkeden 152’sinin oyunu alarak seçilmişti. Türkiye grubunda en fazla oyu alan ülke olmuştu ve bu oranda bir desteğe BM’de ender rastlanıyordu. Türkiye BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine 2014 yılında tekrar başvurdu. Ancak 60 ülkeden destek alabildi ve geçici üyeliği İspanya’ya kaptırdı. Bugün başvursa bu rakama ulaşması dahi imkânsız görünüyor. Sahi, nereye gitti bu yüze yakın ülke? Birden Türkiye’yi kıskanıp düşman mı kesildiler? Üstelik, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği bu yıl bir rapor yayınlayarak, insan hakları karnesi en bozuk 29 ülkenin adını açıkladı. Türkiye de listede ve yanında hangi ülkeler var biliyor musunuz? Burundi, Sri Lanka, Myanmar, Eritre, Ruanda, Sudan... - Batı basını başlarda Türkiye’ye övgüler düzüyordu. Türkiye’deki reform sürecini, “Sessiz devrim” olarak adlandırıyor, Time dergisi kapaktan Recep Tayyip Erdoğan’ı “Yılın Devlet Adamı” olarak seçiyordu. Almanya, İran’da casusluk suçlamasıyla tutuklanan iki gazetecisinin serbest bırakılması için Türkiye’nin devreye girmesini istiyor, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, dönemin Cumhurbaşkanı Gül’ün ricasını kırmayarak serbest bırakıyordu. Keza, İngiltere de, Libya’da yine casusluk suçlamasıyla tutuklanan The Guardian muhabiri için Türkiye’nin arabuluculuğunu rica ediyor ve Türkiye, onun da serbest bırakılmasını sağlıyordu. Bir de şimdi bugünün Türkiye’sine bir bakın! Türkiye artık Batılı gazetecileri, casusluk, teröre destek suçlamasıyla kendisi tutukluyor ve Avrupalı liderler, serbest bırakılmaları için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arıyor. Türkiye’ye alkış tutan Batı basınında, Türkiye, otoriter, diktatörlüğe hızla kayan, insan haklarını hiçe sayan bir ülke olarak anılıyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün 2017 basın özgürlüğü endeksine göre, Türkiye 180 ülke arasında 155. sıraya gerilemiş halde. Tutuklu bulunan 160’a yakın gazeteciyle Türkiye, dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine dönüşmüş durumda. - Türkiye İslam Konferansı Teşkilatı’nın (İKÖ) başında da bir Türk vardı. Ekmelettin İhsanoğlu hem de iki dönem üst üste Genel Sekreterlik koltuğunda oturmuştu. Bugün, Erdoğan’ın kendisini ait hissettiği İslam dünyasında, İKÖ’nün başına bir Türk’ü seçtirmesi mümkün mü? Batı ile aramız kötü de İslam dünyası ile çok mu iyi? Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama durumun ciddiyetini ortaya koyması açısından yeterli. Türkiye’yi yönetenlere, uygulanan yanlış politikalara gözü kapalı destek verenlere son bir soru: “Siz, Türkiye’ye 3. Lig’i mi yakıştırıyorsunuz?”
Bu makale ilk olarak Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayınlanmıştır