Geçtiğimiz Cuma günü Finansal Yeniden Yapılandırma İmza Töreni adı altında Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor kulüplerinin başkanları ile Türkiye Futbol Federasyonu başkanın hazır bulunduğu bir birliktelik gerçekleştirildi. Sürecin diğer tarafında ise Denizbank, Halkbank, Yapı Kredi Bankası ve Ziraat Bankasının müdürleri yer alıyordu. Haberde "Süper Ligin dört büyük kulübü Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor, borçlarının yapılandırılması konusunda Türkiye Bankalar Birliği ile yeniden anlaştı. İmzalanan yeni anlaşmaya göre, 5+2 yıl olan eski anlaşma 7+2 yıl olarak güncellendi. Kulüpler 2 yıl ana para ödemesi yapmayacak" ifadeleri yer alıyordu.
Bu uygulamanın hayata törenle geçirilmiş olması Türkiye'nin profesyonel futbol ligindeki takımlar arasında "bazılarının daha eşit" olduklarının gerek Türkiye Futbol Federasyonu nezdinde gerekse de anlaşmaya imza atan bütün başkanlarının söz birliği etmişçesine teşekkür ettikleri yetkililer nezdinde de kabul edildiği anlamına gelmektedir. Yani bundan sonra dört büyükler ve diğerleri ifadesinin kullanılması konusunda herhangi bir dayanak aramak gerekmeyecektir. Çünkü bu anlaşmayla birlikte kulüpler arasındaki haksız rekabet koşullarının önü ardına kadar açılmış demektir.
Bütün profesyonel futbol kulüplerinin gidişatından sorumlu olan TFF başkanı Nihat Özdemir'in anlaşma ile ilgili ifadeleri bir anlamda itiraf niteliğinde beyanları içermekte: "Türk futbolunun geleceği için yeni bir sayfa açılıyor. Uzun süren görüşmeler sonucunda dört kulübümüz, yeni bir anlaşmaya imza atacak. Kulüplerimiz önceki dönemden daha uzun süreli yapılandırma şansına sahip olacaklar. Türk futbolunun uzun yıllardır devam eden mali sorunları var ve zor bir dönemden geçiyoruz. Pandemi süreci daha zorlaştırıyor. Böyle bir dönemde, bu anlaşma kulüpleri rahatlatacaktır. Nefes alacaklar ve önlerini görebilecekler. Türk futboluna ve kulüplerin mali sorunlarına yapıcı destekleri nedeniyle tüm bankalarımıza teşekkür ederiz. TFF olarak temel amacımız, kulüplerin sürdürülebilir finansal yapıya kavuşmalarıdır." Açıkçası neresinden tutsanız elinizde kalacak bir metinle karşı karşıyayız. İlk olarak Türk futbolunun geleceği için yeni bir sayfayı neden sadece dört kulüple açıyorsunuz? Sizin önceliğiniz bu dört kulüp mü yoksa Türkiye futbol liglerinde yer alan bütün profesyonel kulüpler mi?
İkinci olarak kulüplerimizin daha uzun süreli yapılandırma şansına sahip olacakları ifadesini sezon başında indirdiğiniz buna karşın sezon ortasında serbest bıraktığınız yabancı oyuncu sayısıyla birlikte okuduğumuzda ortaya çıkan gerçeğin, söylediklerinizin tam tersi olduğunu göremiyor musunuz? Yani bu anlaşmanın kulüplerimizin iki yıl ana para ödemesi yapmayacakları için daha fazla borçlanabilmelerinin önünü açacağı gerçeğini ortaya koyduğumuzda dört büyükler ve diğerleri arasındaki haksız rekabetin daha da perçinleneceğini rahatlıkla söyleyebilir miyiz!
Üçüncü üzerinde durmamız gereken husus ise Pandemi sürecinin gidişatı zorlaştırdığı hususuna ilişkin. Üzerinden bir yıl geçmesine karşın yapılabilecekleri yapmak yerine takım sayısını arttırmak ve daha fazla maç oynatmak gibi bir durumu ortaya çıkartan federasyonunun bu durumdan şikayet etmesi anlaşılır gibi değil. Fakat asıl tuhaflık Pandemi sürecinin sanki sadece bu dört takımı etkilediği diğerlerinin ise hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ettikleri gibi bir algının yaratılmak istenmesidir.
Dördüncü olarak kulüplerimizin bu anlaşma ile rahat nefes alacakları ve önlerini görebilecekleri hususu ise yine sadece dört takımı ilgilendiriyor ki, bu açıkçası ülkenin futbol takımları arasındaki ayrışmanın ete kemiğe büründürülmesinden başka bir şey değildir. Zaten Bursaspor kulübü de sosyal medya hesaplarından "Türk Futbolu Dörtten Büyüktür" şeklinde bir içerik paylaşmıştır. Fakat bu tepkinin yeterli olmadığı kanaatindeyim çünkü gerek bu anlaşmalar gerekse de ülkede futbolun oynanma tarzı ve verilen kararlarda geri kalan kulüplerin uğradığı haksızlıklar orta yerde durmaya devam etmektedir. Bu açıdan Türk futbolu dörtten büyüktür diyenlerin daha net bir biçimde haklarına sahip çıkmaları ve yaşanan adaletsizlikler karşısında birlikte hareket etmeleri gerekmektedir. Aksi halde görünen yolun neler getireceği açık bir biçimde ortadadır ve bu sürecin böyle devam ettirilmesi demek geri kalan bütün kulüplerin, dört büyüklerin yanında adeta birer figüran olarak kullanılmasını kabul etmek anlamını taşıyacaktır.
Takımların ceza almasını istemeyen TFF başkanının neden sadece dört kulübün bu anlaşmayı imzaladığını ve diğerlerinin durumunun ne olacağına ilişkin de bir açıklama yapması gerekmektedir. Bir diğer önemli husus ise gerek TFF başkanının gerekse de anlaşmayı imzalayan dört kulüp başkanının sürekli olarak başta sayın cumhurbaşkanımız olmak üzere federasyonun yanında olduğunu hissettiren bakanımıza da övgüler düzmesidir. Sayın başkanlar lütfen işlerinizi doğru dürüst yapın ve bunca işlerinin arasında devletin bir de sizlerle uğraşmasına yol açmayın! Yapılan bütün bu anlaşmaların aslında herhangi bir çıkış yolu olmadığını, süreci biraz daha uzatmaktan başka bir işe yaramayacağını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Ülke futboluna yön vermesi gereken bu kulüplerin başta alt yapılar olmak üzere ortaya koyamadıkları başarılar nedeniyle ve tabii ki kötü yönetimleri sayesinde bu günlere gelindi. Kendi kaynaklarınızı yetiştiremediğiniz ve sistematik bir biçimde ayağınızı yorganınıza göre uzatamadığınız sürece, sürdürülebilir bir kulüp yönetimini gerçekleştirebilmenizin mümkün olamayacağını aslında gayet iyi biliyorsunuz. Fakat bunu hayata geçirmek yerine ısrarla yabancı oyuncu transferleri ve gereksiz milyonlarca avroluk harcamalarla göz boyamayı tercih ediyorsunuz. Ne yazık ki sizlerin taraftarlarınızın büyük çoğunluğu da olup bitene sadece takım gözlükleri penceresinden baktıkları için yaptıklarınızın ve sizden öncekilerin yaptıklarının yarattığı tahribatın farkına bile varamıyorlar. Çünkü her defasında onları ezeli rakipleriniz ve federasyon ile hakemler üzerinden başarı ile uyutmayı beceriyorsunuz. Ancak bu anlaşmaya karşın denizin bittiğini ve yeni bir dönemin başladığını fark etmediğiniz takdirde durum çok daha vahim bir hal alacak. Umarım anlamsız ısrarlarınızdan vazgeçip, doğru yolu bulur ve ülke futbolunun kurtuluşuna katkıda bulunursunuz. Aksi halde önümüzdeki yıllarda maçlarınızı izleyecek taraftar bulmakta zorlanacağınız gibi sizlere bol keseden verilen naklen yayın gelirleriniz de olmayacak!
Geçtiğimiz hafta ülke futboluna farklı bir libero anlayışını getiren Erhan Önal aramızdan ayrıldı. Bundesliga'da oynayan ve gol atma başarısı gösteren ilk Türk futbolcuydu. Alt yapısından yetiştiği Bayern Münich kulübü vefatı üzerine bir taziye mesajı yayınladı, takım arkadaşı Karl Heinz Rummenige kendisi için bir şeyler söyledi. Her nedense bütün bunlar futbol medyamıza konu bile olamadı! Ve yine aynı medya böylesine önemli bir futbolcunun arkasından onunla birlikte gerek Galatasaray da gerekse de milli takımda birlikte oynadığı arkadaşlarından birkaç kelimelik bir röportaj yapmayı bile akıl edemedi. Lafa gelince biz futbolu çok seviyoruz diyenlerin futbolla ne kadar ilgili olduklarını gösterecek bundan daha iyi örnek bulunamazdı. Erhan Önal'a Allah'tan rahmet, kederli ailesi ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyorum.
25 Mart 2021 Perşembe günü Ankara'da Goethe Enstitüsünde sevgili Pınar Öztürk ve Aslı Tanrıkulu'nun hazırladıkları Futbolun Nesi Güzel? İsimli sergi açılıyor. 25 Mayıs'a kadar açık olacak sergide Pınar Öztürk'ün Almanya'daki Türk kökenli kadın futbolcuların alana ilişkin hikayelerini içeren sergiyi meraklılarına öneririm.
"Futbolun nesi güzel?" sergisi bir akademisyen ve bir sanatçının ortak çalışması sonucu ortaya çıktı. İkimiz de gündelik hayatımızda futbolu izlemeyi ve futbol hakkında konuşmayı seven ve hayatın her alanında olduğu gibi futboldaki eşitsizliklere karşı farklı mecralarda mücadele yürüten insanlarız. Bu serginin hikâyesi de 2019'da Pınar'ın kadın futbolcuların deneyimlerini araştırmak için Berlin'e gitmesiyle başladı. Almanya'da yaşayan Türkiye kökenli futbolcu kadınlarla bireysel görüşmeler yaptı, maçlarını izledi, alan notları tuttu, ailelerle ve antrenörlerle sohbet etti. Alan çalışmasından edindiği izlenimler ile kadınların futbol, aidiyet ve göç etrafında şekillenen çeşitli ve kesişen anlatıları sergideki eserler için bir zemin oluşturdu. Böylece görsel olana dayanan belleğin özgürleştirici gücü Berlin'de başlayan ve Ankara'da sonlanan bu yolculuğun pusulası oldu.
Kimlikleri, kim olduğuna ve kim olmadığına dair anlatılar olarak kabul ettiğimizde, göçmen kökenliler için futbolun ve futbolculuğun anlamı da çoğalıyor. Futbol, birçoğu için aşkla oynanan bir oyun, bir hayal, bir mücadele alanı ve hayata tutunma aracı. "Kimsin sen?" sorusuna aile kökleriyle yanıt üretebilen ama "Nereye aitsin?" sorusunun ağırlığını taşıyan bu kadınların ortak noktası futbola aidiyet geliştirmeleri. Öyle ki, futbolcularla yapılan bireysel görüşmeler, futbol oyunun çok katmanlı yönlerini gösterdi bizlere. Futbol tüm sınırları silikleştiren ve insanları birleştiren muazzam bir güce sahip. Öte yandan futbol, uluslararası spor müsabakalarıyla ulus devletlerin jeopolitik sınırlarını keskinleştiren ve sembolik değerlerle aidiyetleri çeşitlendiren bir bağlam üzerine kurulu. Sergideki eserler, kadınların futbol aracılığıyla meydan okudukları bu sınırlara işaret ediyor.
Resim, heykel, fotoğraf, seramik ve hazır malzeme gibi çeşitli türdeki eserlere sahip sergide, Aslı bir yandan futbolcuların sırf kadın oldukları için yaşadıkları ayrımcılığı ve eşitsizliği, bir yandan da memlekete özlemleriyle harmanlanan aidiyet hikayelerini görünür kılmayı amaçladı. Görünürlüğü güçlü kılabilmek için, bazı eserler futbolcuların alıntıları* ile birlikte sergilendi. Diğer eserler ise Aslı'nın futboldaki kadınları ve bir oyun olarak futbolu kutlamasına izin verdi. Nihayetinde bu serginin bir tarafı var. Sergi, futbolda tarihsel olarak süregiden toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı bir taraf oluşturmayı amaçlıyor. Çünkü bu güzel oyun, herkes içindir. Kadın futbol tarihini mücadeleleriyle yazan tüm kadınları selamlıyor, hikâyelerini paylaşan Almanya'daki Türkiye kökenli kadın futbolculara sonsuz teşekkür ediyoruz. Ankara Goethe-Institut destekleriyle gerçekleşen sergiyi 25 Mart – 25 Mayıs 2021 tarihleri arasında Ankara Goethe-Institut salonunda ziyaret edebilirsiniz. Aslı Tanrıkulu & Pınar Öztürk
* Akademik araştırma kapsamında futbolcuların izinleri doğrultusunda bireysel görüşmeler yapılmıştır ve sergideki alıntıların sunumunda kişisel bilgileri korunmuştur.