Türkiye futbol tarihinin en çok kupa kazanan teknik direktörü kimdir diye sorsanız futbolla alakadar olmayanların bile vereceği yanıtın büyük bir oranda Fatih Terim olacağını görebilirsiniz. 8 Süper Lig şampiyonluğu, 3 Türkiye Kupası, 5 Türkiye Süper Kupası şampiyonluğu ve belki de bunların hepsinin ötesinde CV’sinde yer alan bir UEFA şampiyonluğu söz konusu. 1987 yılında Ankaragücü ile başlayan teknik direktörlük kariyerinde sırasıyla Göztepe-Göztepe’yi çalıştırırken Sepp Piontek’in yardımcısı olarak A milli takımda da yer almıştır- U21 Türkiye Milli Takımı, A milli takım (1993-1996; 2005-2009 ve 2013-2017 yılları arasında olmak üzere üç dönem), Galatasaray (1996-2000; 2002-2004; 2011-2013 ve 2017-2022 yılları arasında olmak üzere dört dönem) Fiorentina (Haziran 2000- Şubat 2001), Milan (Haziran 2001- Kasım 2001). Teknik direktörlük kariyerinde belgeseldeki anlatımında da sık sık vurguda bulunduğu gibi hikâyesi hiç bitmeyen bir kişi yer almakta.
Yaklaşık üç buçuk saat süren dört bölümlük bir belgeseli izlediğinizde sonunda kafanızda soru işaretleri uyanmıyor ve izlemeseydim ne kaybederdim diyorsanız bu yapımda eksik parçalar bir hayli fazladır. Terim’in anlatımı üzerine kurulan ve elli bir kişinin görüşlerine yer verilen bir belgeseli izliyorsunuz. Bu belgesel içerisinde bazı isimlere çok az yer veriliyor buna karşın belgeselin Terim’den sonraki en çok yer verilen ismi gazeteci Bülent Timurlenk ve onun ardından da gazeteci Banu Yelkovan oluyor. Terim’in eşi ve iki kızına da sık sık mikrofon uzatıldığını ve onların da yaşananlara dair düşüncelerinin özellikle ikinci bölüm sonrasında kullanıldığını görüyoruz. Fakat böylesi bir belgeselde hiç yer almayanlar da var. Belgeselin yayınlanmasının ardından en büyük eleştiri belgeseli hazırlayanların Terim’in takımdaki en önemli isimlerinden bir tanesi olan Hakan Şükür’le görüşmeyi bırakın Hakan Şükür’e ait gollerin ve fotoğraf karelerinin bile belgesele yansıtmamalarıdır. Bu eleştirilerde haklılık payının bulunduğunu konu edinilen UEFA kupasının alınmasına doğru gidilen süreçteki karşılaşmalarda atılan gollerin es geçilmesinden anlıyorsunuz. Hatta programda o karşılaşmalarla ilgili yorumlarla katılanlar bile sanki bunlar olmamış gibi o golleri atanları dahi zikredemiyorlar!
Galatasaray’ın şampiyonlar ligi grubunu Milan’ı 3-2 yenerek üçüncü sırada tamamlayarak UEFA kupasında yoluna devam etmesini sağlayan karşılaşmadan başlayarak Hakan Şükür’ün attığı gollerin büyük önemi var. Hakan Şükür ve Arif Erdem ikilisinin futbolcu olarak yer aldıkları bu dönemi yıllar sonra yaşanan gelişmeler üzerinden yok farz etmekle yok olmadığını tarih denilen bilimsel disiplin bize gösteriyor. Bütün kesip biçmelere rağmen Arsenal ile oynanan UEFA Kupası final karşılaşmasında soyunma odasındaki tahtaya 11’i yazarken Hakan’ın adını görüyorsunuz bir de maç öncesi yapılan o meşhur konuşma esnasında. Peki bu belgeselde kendisine yer bulamayan sadece Hakan Şükür mü olmuş? Hayır mesela Bülent Korkmaz ve Tugay Kerimoğlu da yer almıyor veya bir dönem Fatih Terim’in vazgeçilmez isimlerinden olan Burak Yılmaz da yok! Olmayanlar arasında bir zamanlar tribünlerde taraftarlar arasında atılan golleri birlikte kutladıkları Abdürrahim Albayrak da yer alıyor. Taraftarların Terim ile olan bağına sürekli gönderme var ancak bunu söyleme dönüştürebilecek olan örneğin Ultraslan grubundan herhangi bir isme yer verilmemiş! Olmayan isimleri saymaya devam edelim, Terim aynı zamanda bu ülkenin önde gelen isimleriyle de yakından bağlantısı olan kişilerden bir tanesi. Bu açıdan Türkiye futbol federasyonu başkanlarından Haluk Ulusoy önemli bir figür yine bir dönem birlikte aynı fotoğraf karesinde yer aldıkları Mehmet Ağar ve Mustafa Sarıgül’ü de bu belgeselde göremiyorsunuz. Tabii ki bütün kişi ve yaşanan her şeyin gün be gün yansıtılması mümkün değildir ancak konu Fatih Terim olunca, belgesel içerisinde kendisinin ‘ben ve benim gibilerde hikâye bitmez’ cümlesini kurması ile durum halledilmiş de olmaz!
Belgesel boyunca Fatih Terim’in iyi bir hikâye anlatıcısı olduğunu ve ağzının iyi laf yaptığını görüyorsunuz. Zaten bu özellikleri nedeniyle bir dönem yine belgeselde anlatılmayanlardan bir husus olan İstanbul’da iş insanlarına yönelik liderlik derslerini vermek üzere Milano’dan gelmiş ve dönüşünde Milan’dan uzaklaştırıldığını öğrenmişti. Dört bölümlük belgeselde Fatih Terim ve biraz da kız kardeşi ile çocukluk arkadaşlarının ağzından zor koşullarda hayat mücadelesi verdiklerini öğreniyoruz ve bu yılların etkisinin bugün içinde bulunduğu hayatın oluşmasındaki önemini yine Terim’in ağzından dinliyoruz. Tıpkı bu süreç gibi Terim’in Adana Demirspor’dan Galatasaray’a geçiş süreci ve bu yıllarda yaşadıklarının da çoğu kez üstünkörü geçildiğini görüyoruz. Belgesel içerisinde Fatih Terim’in Eskişehirspor ile oynanan lig karşılaşmasında hakeme tükürme sahnesini görüyoruz fakat Terim’in yıllar içerisinde gerek birlikte oynadığı takım arkadaşları gerek milli takım arkadaşları gerekse de rakip takım oyuncuları ile olan ilişkisine dair hiçbir şey bu belgeselde yer almıyor. Adeta belgeselin sonuna kadar Terim’in kendi hayat hikâyesinin ne kadar özel ve anlamlı olduğu güzellemesi izliyorsunuz. Arada hocanın sinirli, agresif ve çok tutkulu olduğu gibi laflar eden kişiler yer alıyor ancak ötesi hiç yer almıyor! Saha içerisinde yaşanan gerilimler, kavgalar, soru sorulamayan basın toplantıları vb. yok farz ediliyor.
Yok farz edilenlerden bir diğeri de Fatih Terim’in dördüncü döneminde yaşananlar son bölümün sonlarında yaklaşık beş dakika içerisinde gelmesi ile başlayan ardından kazanılan 2 şampiyonluk ile devam eden ve pandemi süreci ile gerilen yönetim-teknik direktör ilişkileri ve son olarak da Burak Elmas döneminde görevine son verilmesi durumu adeta üstün körü geçiliyor. Bu arada Burak Elmas dönemine yönelik tepkilerin yansımasını Elmas’ın futbol şubeden sorumlu olduğu UEFA kupası dönemindeki takım fotoğrafının bile hızla geçilmiş olmasından anlayabiliyorsunuz. Geliş gidiş dönemlerinin hızla geçildiği ve Terim’in anlattığı ifadelere dayanacak olursak “Normal hayatta ne varsa futbolda da var olduğunu…kendisini çok tecrübeli addetmesine karşın hiçbir şey görmemiş olduğunu" bu vesile ile öğreniyorsunuz. Terim, babası üzerinden kendisini şöyle ifade ediyor: “Ben ve benim gibilere baktığınız zaman çok da iyi koşullardan gelmediklerini görürsünüz… Kimseye el açmayan bir babanın oğluyum ben… Hayatın şifreleriyle ben çok erken tanıştım, çok erken yoğruldum. Ne değiştim ne başka biri oldum. Dönüşmüş olabilirim’. Antrenörlüğün yalnızlığı beraberinde getirdiğini ise şu cümleler ile anlatıyor: “Ben çok kalabalık bir yalnızım”.
Yine Terim’in cümlelerinden devam edecek olursak “Benim hikâyemde almadığım kararlar nedeniyle bedel ödedim” şeklinde bir ifade yer alıyor. Kulüp başkanları ve yönetimlerle gerek Türkiye’de gerekse de İtalya’da sorunlar yaşıyor ve her defasında bu sorunların yaşanmasının ardından görevini bırakıp başka bir göreve doğru yelken açıyor. “Benim ayrılmalarımın sonuçlarla ilgisi yoktur. Başarılı insanlarla çalışmak zordur. Mesele geriye düştüğünüz anda bunun altından kalkabilmektir”. Üçüncü döneminin sonunda başkan Ünal Aysal ile olan ‘eleman polemiği’ sonrasında görevden alındığını kızının telefonuyla açtığı televizyondan öğreniyor. “Ayrılmak da birleşmek kadar medeni bir şeydir. Aynı çatı altında yürüdünüz kişileri alınlarında terleri dururken işten çıkarırsanız, kendilerinden önce kamuoyuna size ait basın mensuplarınca bildirirseniz bu sizin karakterinizi gösterir”. Kendi duruşunu sürekli olarak yineleyen ve bunun geçmiş yetiştirilme tarzından ve aldığı kültürden geldiğini sık sık tekrarlayan bir kişi olarak Fatih Terim’in Alaçatı’da bir kebapçı ile yaşadığı diyaloğa da belgesel de yer verilmiş. “Yetiştiğim yerden aldıklarımla nasıl davranmam gerekiyorsa öyle davrandım. Hayat tercihlerinizdir. Kaç yaşında olursam olayım hata yapacağım ve bunun sonuçlarına da katlanırım… Kimseye dostluğumdan başkasını tavsiye etmem…”.
Belgesel içerisinde başta İtalya macerası olmak üzere olaylı Leeds United karşılaşması sonrasında yaşananlar dönemi bilmeyenler açısından önemli ipuçlarını içeriyor. İtalya’da Fiorentina kulübüyle yedi ay, Milan Kulübüyle de beş ay olmak üzere toplamda bir yıllık bir zaman diliminin Terim’in futbol yolculuğunda önemli köşe taşlarından bir tanesi olduğunu görmekteyiz. Burada İtalyan yorumcu, menajer ve teknik ekipten gelen isimlerle yapılan röportajlar içinden geçilen dönemin anlaşılması adına önemli olmuş. Ancak örneğin Milan kulübünde bazı futbolcular ile yaşanan sorunların anlaşılmasında adı geçen isimlere de keşke burada yer verilmiş olsaydı. Terim’in İtalya macerası için İtalyanca öğrenme süreci ve basın toplantılarında İtalyanca hitap etmesinin arkasında dahi kendi ülkesine gelip yıllarca görev yapan teknik direktörlerden bazılarına göndermede bulunuyor olması da göz ardı edilmemeli.
Bir diğer önemli nokta İstanbul’da oynanan ve iki Leeds United taraftarının öldürülmesi sonrasında son derece sıkıntılı bir havada oynanacak olan rövanş maçı öncesinde Fatih Terim’in yanına Murat Bayazıt’ı da alarak Elland Road Stadyumunda Leeds United’ın karşılaşmasını yaklaşık kırk bin seyircinin arasında izlemek suretiyle kendi oyuncularına mesaj vermesidir. Terim, bir lider olarak oyuncularına nasıl yol göstermesi gerektiğini sık sık ortaya koymaktadır ve belgesel boyunca da bu vurgulara fazlasıyla yer verilmektedir. 2008 Avrupa Şampiyonasında yaşanan olağanüstü dönüşler de yine epeyce yer ayrılan bölümlerden bir tanesidir. Buna karşın 2005 yılında İstanbul’da İsviçre milli takımı ile oynanan ve maçın bitiminde çıkan olaylarla bir hayli gündemde kalan meşhur karşılaşmaya dair hiçbir söz söylenmemektedir. Arada Avrupa şampiyonasındaki İsviçre maçı öncesinde İsviçre gazeteleri gündeme gelmektedir ancak daha öncesi hiç yoktur!
Fatih Terim, ülke futbolunun son kırk yılı içerisinde önce futbolcu olarak ardından teknik direktörlük görevlerinde bulunarak ve bunların da ötesinde bir rol modeli olarak büyük etkiler yaratmış bir kişiliktir. Terim’in hayatına dair bir belgeselin içerisinde sadece kendisinin ve onun şöhretinin öneminin anlatılması yeterli değildir. Bu yüzden de Terim belgeseli daha çok bir Terim güzellemesi şeklinde algılanmış ve izleyenlere çok da fazla bir şey öğrenebilme şansı verebilmekten uzakta kalmıştır. Açıkçası belgeseli tamamladığınızda kafanızda herhangi bir yeni öğrendiğim bir şey var mı? Ya da şu olayla ilgili başka bir görüş de söz konusuymuş diyebileceğiniz bir durum söz konusu değil! Seçilen yorumcular kadar seçilmeyenlerin üzerinde durmanın daha yerinde olacağı kanaatindeyim. Böylesi bir belgeseli hazırlayanların çok daha titiz araştırma yapmaları ve daha yerinde isimleri seçmeleri gerekirdi. Örneğin Terim’in ilk Galatasaray döneminde göreve geldikten sonra yaşadıkları ile görevi bırakma durumu söz konusudur dönemin Fanatik gazetesindeki Fanetik köşesinde yayınlanan bir mektup son derece çarpıcı ifadeler içermektedir. Benzer şekilde Terim’in 6-0’lık Fenerbahçe mağlubiyetine dair de çok az yorum söz konusudur. Halbuki böylesi bir belgeselde Selim Soydan’ın dördüncü şampiyonluk sonrasında Fatih Terim’i Fenerbahçe’ye getirmek için gizli toplantı yapmasının yanı sıra dönemin rakip başkan ve yöneticilerinin de görüşlerini öğrenmemiz daha yerinde olurdu. Medyaya ilişkin olarak da belirli birkaç gazetecinin dışında medya mensubuna yer verilmemiş olması ilginç bir husustur. Ahmet Çakır ustamızın ‘O Bir İmparator’ isimli çalışması söz konusudur ve kendisi ile görüşülmemiş olması büyük bir kayıptır. Fatih Terim gibi isimlerin her açıdan incelendiği ve merkezde kendilerinin anlatımlarının dışında olayların tanıklarının olduğu belgesellerin çok daha ses getireceği ve izleneceği kanaatindeyim. Bu belgeselin özellikle Galatasaray taraftarları açısından imparator payesi verdikleri teknik direktörlerini izlemek açısından güzel bir başlangıç dahi oluşturabilmesinin çok uzağında kaldığı görüşündeyim. Çünkü Terim’in yıllar içerisinde yaptıkları ve yapmadıkları ile ülke futbol tarihindeki yeri hakkındaki tartışmaları, böylesi bir çalışmanın yanıtlayabilmesi mümkün değildir. Bu olsa olsa bir güzelleme olabilir o kadar.
Ahmet Talimciler kimdir? Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları -Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) -Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) -Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) -Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) -Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) -Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) -İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) -Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) -Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) -Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |