Hafta sonu Başakşehir Kulübü dışındaki Süper Lig'in ilk yedi sırasında bulunan takımların birbirleri ile oynayacakları karşılaşmalara sahne olacak. Gözler tabii ki Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanacak olan derbi müsabakasına daha fazla odaklanacak. Çünkü bu karşılaşma hem ülke futbolunun en eski rekabetini bir kez daha hepimize hatırlatacak hem de son dönemde yaşanan gerilimin de bir nevi yansıması olacak. Bir tarafta yıllardır Kadıköy'de kazanamayan Galatasaray Kulübü yer alırken öte tarafta almış olduğu sonuçlar nedeniyle eğer son anda düzlüğe çıkmayı başaramazsa şampiyonluğa beşinci yılın sonunda da ulaşamayacak olan Fenerbahçe Kulübü yer alıyor.
Bu sezonu geçtiğimiz sezonların bir tık ötesine taşıyan gelişme ise genelde Galatasaray ile Fenerbahçe arasında yaşanan saha dışı gerilimin içerisine bu kez Trabzonspor'un lig liderliği ile dahil olmuş olması. Ve tabii ki işin siyasal boyutuna daha fazla vurguda bulunuluyor olması. Hatta bu durumdan Sayın Cumhurbaşkanı'nın bile rahatsız olduğuna ilişkin açıklama geçtiğimiz günlerde kendisine sorulan sorulara vermiş olduğu yanıtlarda bulunuyor. "…Ben bir ay kadar önce Kulüpler Birliği toplantısında bütün başkanlar oradayken söyledim: 'Arkadaşlar sizden bir ricam var; lütfen siyaseti bu işe karıştırmayın ve bizi bu işlerin içerisine bulaştırmayın' dedim… Bir de şu var; onu da söyleyeyim. Kalkıp da benim arkadaşlarım 'Bu sene filanca kulüp şampiyon olacaktır ya da olmalıdır veya temenni ediyorum' diye asla söylememelidir. Bizim tarafsızlığımız burada büyük önem arz ediyor. Biz bu ülkeyi yönetenler olarak tarafsızlığımızı korumalıyız…" Burada vurgu yapılan bazı bakanların Trabzonspor'un bu yıl şampiyon olacağına ilişkin açıklamaları ile onlara yönelik tribünlerden yükselen protestolara ilişkin gelişmeler.
Her ne kadar sayın Cumhurbaşkanı, kulüpler birliği toplantısında siyaset bulaştırmayın dese de işler pek öyle yürümüyor. Bu sezon yaşamakta olduğumuz gerilim filminin arkasında hem yöneticilerin hem de bu gidişata çanak tutan siyasilerin büyük etkileri bulunuyor. Kulüpler birliği toplantısı öncesinde Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın düzenlediği çalıştayda birbiri ardına yapılan açıklamaları arşivlerde bulabilirsiniz. Daha sonra Malatyaspor ile Trabzonspor arasındaki karşılaşmanın deprem nedeniyle ertelenmesi üzerine önce Malatyaspor başkanının ardından Fenerbahçe ve Trabzonspor kulüplerinin resmi sitelerindeki açıklamalarını da alt alta koyun ortaya çıkan tablonun hiç de iç açıcı olmadığını göreceksiniz. Buna birkaç hafta önce Trabzonspor ile Fenerbahçe arasında oynanan karşılaşma öncesinde Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç'a yönelik stadyum girişindeki küfürleri ve tepkileri ardından da ulaştırma bakanının bu sene Trabzonspor şampiyon olacak sözlerini de eklediğinizde gerilim filminin nasıl adım adım çekildiğini daha iyi anlayacaksınız.
Üstelik önümüzdeki haftalarda birbirleri ile arası her geçen gün biraz daha gerilen Fenerbahçe ile Trabzonspor kulüplerinin Türkiye kupası yarı final karşılaşmaları bulunuyor. Türkiye'de futbol her geçen gün biraz daha fazla komplolar üzerinden yürütülen ve hayatın gerçek akışından kopartılan bir alan görünümüne büründürülüyor. Bu gidişatın ortaya çıkmasında ise hiç kuşkusuz başta kulüp yönetimlerinin ve futbol federasyonunun büyük bir etkisi bulunuyor. Gerilimden beslenmek hiç kimseye yarar getirmeyeceği gibi ilerleyen aşamalarda daha büyük sıkıntıların doğmasına vesile olabilecek olan nefret tohumlarının da etrafa saçılmasına yol açıyor. Yöneticiler kendi camialarına ve taraftarlarına şirin gözükmek uğruna her geçen gün biraz daha fazla düşmanlık tohumları ektiklerinin farkında bile değiller.
İşte bu ruh hali içerisinde ülkenin en gözde müsabakası olan Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki derbi karşılaşmasının hafta sonu hep birlikte nasıl bir ortamda geçeceğini göreceğiz. Bu ülkede uzun bir zamandır futbolu ve futbolun içerisinde yaşanan gelişmeleri konuşamıyoruz. Sürekli olarak saha dışında olup bitenlerin sahanın içerisine nasıl sirayet ettiğini ve başta hakemler olmak üzere-şimdi onlara bir de VAR hakemleri eklendi-kasten yapıldığı iddia edilen hataları konuşuyoruz. Aslında kendisi de bir nevi tiyatro icra etmekten öteye geçemeyen futbol medyasının bizatihi kendisi aracılığıyla suni gündemlerin oluşturulmasında tüm bu yaşanan gelişmeler bir nevi vesile olmuş oluyor. Yukarıda bu yıl yaşananların önceki yıllardan farkını belirtirken üzerinde durmadığımız Fenerbahçe Spor Kulübü ile A Spor arasındaki gerilimi de eklemek zorundayız. Çünkü bu gerilim aynı zamanda tribünlere yansıyan 'Damat İstifa' sloganlarının perde arkasındaki gelişmeleri de bünyesinde barındırıyor.
Önce 'ezeli rakip ebedi dost' ifadesinin içini boşalttık ardından bir zamanlar gerçekten saha içinde ve dışında dost olabilen hatta birbirlerinin formalarını giyebilen futbolculardan, eski başkanlardan rakibinin formasına bile dokunamayan futbolculara geçiş yaptık. Ardından tribünlere gelen rakip taraftarları ötekileştirecek uygulamaları adım adım hayata geçirdik ve şimdi geldiğimiz noktada geçmişte olup bitenlere yönelik övgüler düzüyoruz. Büyük bir ihtimalle Galatasaray kulübü başkanı maçı izlemeye gitmeyecektir veyahut gitse bile Fenerbahçe kulübü başkanı ile yan yana maçı izlemeyecektir. Kulüp yöneticileri oynanacak olan karşılaşmaya veya oynandıktan sonra sahada olup bitenlere ilişkin açıklamaları ile taraftarlarına mesajlar vermeyi sürdüreceklerdir. Halbuki geldiğimiz noktada mesajlarınızı kendi tribünlerinize verirken karşı tribünleri de hareketlendirdiğinizi ve onları da bilediğinizi görmeniz icap ediyor. Kulüp başkanlarının sürekli olarak ellerinden oyuncakları alınmış çocuklar gibi şikayet etmeleri artık kabak tadı verdi. Koca koca insanlar, mikrofonlar önünde diğer kulüp başkanına/başkanlarına laf sokma yarışı içerisine giriyorlar. Metaforlar kullandıkları, zaman zaman bel altı dokunuşlarda bulundukları konuşmaları aracılığıyla kendilerinin ne kadar takımlarının haklarını korumakta olduğunu ispat ettiklerini zannediyorlar. Oysa bu tarz her konuşmaları ile birlikte biraz daha fazla centilmenlik sularından uzaklaşıp fair play çizgisinden sapmak suretiyle bir örnekleşmek suretiyle futbolun fakirleştirilmesine aracılık ediyorlar.
Bu hafta sonu ve ardından gelen haftalarda oynanacak olan karşılaşmalarda futbolu konuşabilmek umuduyla. Dilerim sadece sahada oynanan güzellikleri çoğaltacak ve daha keyifli zaman geçirmemize vesile olabilecek an'ları daha çok yaşayabiliriz. Aksi noktada futbolun seyir zevki olan bir spor dalı olmaktan öteye doğru an be an geçirilişinin hızlanacağı gerçeği ile yüzleşmek durumunda kalacağız. Bu ise gerçek anlamda futbolsever olan hiç kimsenin hoşuna gitmeyecek bir gidişat olacaktır.
Son olarak geçtiğimiz hafta Portekiz liginde Vitoria Guimaraes ile Porto arasında oynanan karşılaşmada ırkçı saldırıya maruz bırakılan Moussa Marega'nın başına gelenleri dikkat etmeliyiz. Futbol sahalarının toplumsal hayatın bir minyatürü olarak tüm dünyada giderek yükselen ırkçılığın yansıdığı bir alana bürünmesi üzerinde durmalıyız. Dünyanın gidişatı içerisinde bir zamanlar çocukluk hastalığı olarak nitelendirilen ırkçılığın çok daha kaygı verici bir hale büründüğünün açık bir delilidir Marega'nın başına gelenler ve görünen o ki burada da kalmayacaktır. Küreselleşmenin en yoğun yaşandığı alanlardan bir tanesi olan futbolun bu açıdan çok daha dikkatli olması ve insani boyutu her şeyin önüne taşıyacak uygulamaları hayata geçirmesi son derece önem arz edecektir.