D_Masthead_970x250

Paris’e misilleme Asi Nehri’nin kıyısında geldi

El Kaidecilerin Asi Nehri’ne 200 metre mesafede Amerikan İHA’larıyla imha edilmesiyle Fransa’da bir öğretmenin vahşice öldürülmesinin intikamı alınmış olabilir mi?

Geçtiğimiz günlerde birbirinden binlerce km uzakta, birkaç gün arayla meydana gelen iki saldırının ve ardından gelen Türkiye'deki ABD misyonlarının tüm vize işlemlerini askıya alma kararının birbiriyle ne ölçüde bağlantılı olduğunu (resmen) bilmiyoruz, elbette. Malum, önce Fransa’nın başkenti Paris yakınlarında bir öğretmen Çeçen asıllı İslamcı bir militan tarafından vahşice öldürüldü. Olaydan birkaç gün sonra da El Kaide’ye sadakatiyle bilinen cihatçı isimler İdlib’in Türkiye sınırına yakın bir noktasına ABD tarafından düzenlenen bir hava saldırısı sonucu öldürüldüler. Hemen ardından da Türkiye’deki ABD Büyükelçiliği söz konusu karanın aldı.

Şimdi sırayla gidelim ve Paris-İdlib-Washington üçgeninde tam olarak ne oldu ve konu nasıl olup da bu üçgende dönüp dolaşıp bir kez daha Türkiye sınırına yakın bir noktaya geldi, (Ebu Bekir el Bağdadi olayında olduğu gibi) anlamaya çalışalım.

Hatırlayacağınız gibi, 16 Ekim Cuma günü Fransa’nın başkenti Paris'in banliyölerinden Conflans-Sainte-Honorine’de Samuel Paty adlı bir öğretmen kafası kesilerek öldürüldü. Söylenenlere bakılırsa, Paty’nin suçu (!), sınıfında ifade özgürlüğünden bahsederken öğrencilerine Hz. Muhammed’in karikatürlerini göstermiş olmasıydı. Olayın ardından Fransız polisi, kaçan ve teslim olmayı reddeden Abdullah Anzorov isimli, 18 yaşındaki Çeçen saldırganı vurarak öldürmüştü.

Cinayetin örgüt bağlantısını soruşturan Polis, soruşturma kapsamında onlarca eve baskın düzenleyerek çok sayıda kişiyi göz altına almış, bu arada daha da ileri giderek ülkedeki Müslüman derneklerin faaliyetlerini de incelemeye koyulmuştu. Öte yandan, Fransız gazetesi Le Parisien, Anzorov’un kullandığı cihazlarda yapılan incelemede, İdlib'deki bir IP adresi ile bağlantının tespit edildiğini ileri sürmüştü. İddiaya göre, bu adresteki cihatçının kimliği henüz tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştı.

Merhum öğretmen için 21 Ekim Çarşamba günü Sorbon Üniversitesi’nin avlusunda bir cenaze töreni düzenlendi. Törene katılan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bunun "İslamcı bir terör saldırısı" olduğunun altını çizerek, "İslamcılar geleceğimizi elimizden almaya çalışıyorlar. Ama bunu beceremeyecekler... Harekete geçeceğiz" şeklinde ifadeler kullandı.

Fransa "harekete geçmekten" söz ediyorsa ne anlamak gerekir, ülkedeki Müslüman derneklerin faaliyetlerinin inceleme altına alınması böyle bir "hareket" olarak değerlendirilir mi, bilemiyorum. Bildiğim, Washington’un böyle konuları pek "bekleyip görmekten" yana olmadığı. Öyle olmadığı için de, ABD Yönetimi, 22 Ekim Perşembe akşamı, yani Macron’un söz konusu konuşmasından tam bir gün sonra "aksiyon aldı."

Ya o bölgede konuşlu silahlı güçlerini müttefiki Fransa adına "harekete geçirmek" üzere…. Ya da Paris’in bizzat "harekete geçip" bu örgütlerin İdlib’deki inlerine girmeye kalkışarak hem Ortadoğu’da hem de son zamanlarda "beyin ölümü" sorgulanan NATO’da işleri biraz daha kendi kontrolü dışına taşırmasının önünü almak için…

Neydi alınan aksiyon? Amerikalılar, Suriye’nin İdlib muhafazasının batısındaki Selkin kasabası yakınlarında bulunan Cekara köyünde düzenlendiği söylenen bir El Kaide toplantısını insansız hava araçları saldırısıyla hedef almışlardı.

Bir diğer deyişle, belki de Paris saldırısının intikamı, Türkiye sınırının hemen yanı başında, Asi Nehri’nin sadece ve sadece 200 metre doğusunda toplantı düzenleyen El Kaide komutanları öldürülerek alınmıştı!

Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, saldırıda beşi sivil olmak üzere en az 17 kişinin öldüğünü bildirdi. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Sözcülüğü tarafından yapılan açıklamada ise, saldırıda "ABD ve müttefiklerine yönelik tehdit teşkil eden El Kaide bağlı bir grubun üst düzey yöneticilerinin toplantısının" hedef alındığı belirtildi. Sözcülük, kelimesi kelimesine şunları söylüyordu:

"Suriye'deki El Kaide liderlerinin ortadan kaldırılması terör örgütünün ABD vatandaşlarını, partnerlerimizi ve masum sivilleri tehdit eden küresel saldırılar düzenleme kabiliyetini sekteye uğratacaktır."

İlk gelen haberler, ABD’nin İdlib’in çok büyük bölümünde hâkim durumda bulunan Hey’et Tahriru’ş Şam (HTŞ) komutanlarını hedef aldığı yönündeydi. Ancak örgütün Medya İlişkileri sorumlusu, saldırıda HTŞ’nin hedef alındığı doğrultusundaki bilgileri kesin bir dille yalanladı.

Bu arada, saha kaynaklarına yakın kimi isimler, konuya dair geçtikleri sosyal medya mesajları ve haberlerinde, saldırıda, HTŞ’den epey bir zaman önce kopan ve El Kaide'ye biat etmeyi sürdüren Hurraseddin (Dinin Muhafızları) örgütüne yakın bazı isimlerin öldürüldüğünü ifade ediyorlardı. Hatta kimi kaynaklar bu isimlerin konumlarıyla ilgili istihbaratı ABD’ye HTŞ’nin verdiğini dahi iddia ediyorlardı. Zaten eğer böyleyse bu, ABD’nin bu tip gruplara yönelik düzenlediği ilk hava saldırısı değildi. Peki kimdi bu son saldırıda hayatını kaybeden HTŞ muhalifi cihatçı isimler?

- Ebu Talha el Hüdeyde

- Ebu Hafız el Ürdüni

- Ebu'l Abid Eşidda

- Ebu Bilal Hadis

- Şeyh Hamud Sahara

- Ebu Hasan Şaş

- Hasan Diban

- Ahmed Cerrah

- Samir Suad

- Emir Suad

- İbrahim Suad

Aslına bakılırsa, Suad soyadını taşıyan isimler, İdlib’in bazı bölgelerindeki karaborsa ticareti yöneten ve Suriye hükümeti kontrolü dışındaki bölgelerde gelir üretmede HTŞ ile rekabet eden, toplantıya da ev sahipliği yapan servet sahibi bir ailenin mensupları olarak tanınıyordu. El Hüdeyde ile Şeyh Hamud Sahara ise daha önce HTŞ’den koparak Ketaib el Fetih adıyla yeni bir oluşuma gitmiş cihatçı isimlerdi.

Aslında El Kaide bağlantılı bu HTŞ muhalifi isimler Suriye’nin batısında bir alan kontrolü sahibi değillerdi. Ama HTŞ’nin Türkiye’nin istek ve çıkarlarına boyun eğdiğini düşünerek örgütten ayrılmaya çalışanların sayısı arttıkça ve bu kişiler bu muhalif gruplarla saf tutup bir yandan da yerel gelir kaynaklarını artırmaya çalıştıkça, bölgede bir alternatif olarak belirme ihtimalleri de yükseliyordu. Ayrıca, ABD ve Batılı müttefikleri HTŞ’yi "küresel cihat" peşinde koşmama ve sadece yerele, "Esad’ı devirmeye" deviremese de sarsmaya odaklanma konusunda ıslah etmiş gibilerdi. Ancak söz konusu muhalif isim ve gruplar o küresel El Kaide vizyonundan ve Batı başkentlerini şiddete dayalı eylemleriyle vurma fikrinden vazgeçmeye hazır görünmüyorlardı.

Bu köşenin okurları, HTŞ'nin sahadaki eylemsizliğine isyan ederek örgütten kopan Ebu'l Abid Eşidda ismini kimi yazılarımızdan hatırlayacaklardır. HTŞ’nin iyice yozlaştığını, mali, idari ve askeri yönetim zaafı sergilediğini ileri sürerek örgüt lideri Ebu Muhammed el Cevlâni'ye isyan bayrağı açan Eşidda -bu köşede yine haberini yaptığımız üzere- bir dönem görüşlerinden ötürü tutuklanmıştı da. Eşidda, içeriden çıktıktan sonra "Tensîkiyyetu’l-Cihad" adıyla bir grup kurarak HTŞ’den ayrıldı. 12 Haziran 2020 tarihinde de Hurraseddin, Ensaru’l İslam, Ensaru’d Din, Liva el Mukatilin el Ensar ve Tensîkiyyetu’l-Cihad grupları, HTŞ’den bağımsız bir askeri operasyon odası kurdular. Fesbütû (Sebat Et) adı verilen söz konusu operasyon odası, İdlib’in batısında bazı kontrol noktaları kurma yoluna gidince, HTŞ ile grup arasında bir süre çatışmalar da yaşandı. Neticede, HTŞ, İdlib genelindeki tüm askeri grupların, kendisinin başını çektiği ve Ulusal Kurtuluş Cephesi ile Ceyş el İzze gibi grupların da yer aldığı "Fethu'l Mubin" operasyon odası tarafından koordine ve komuta edileceğini, başkaca bir operasyon odasının yasadışı olacağını bölgedeki sivil idare üzerinden ilan ettirmişti. Grupların arasındaki ihtilaf en azından duraklatılmıştı.

Asi Nehri’nin Suriye yakasındaki Cekara köyünde düzenlenen El Kaide toplantısının insansız hava araçlarıyla vurulmasından bir gün sonra da, yani 23 Ekim Cuma günü çok da şaşırtıcı olmayan ve olasılıkla yine bu anlattıklarımızla bağlantılı bir şey oldu. Washington, Türkiye’deki tüm vize işlemlerini askıya aldığını açıkladı. Bu, muhtemelen El Kaide yanlısı bu örgütlerin Cekara saldırısına karşı misillemeye yönelmesi, bunu da Türkiye coğrafyası dahilinde yapması ihtimaline karşı alınmış bir önlem idi. Büyükelçiliğin internet sitesinde yer alan duyuruda, "Türkiye'deki ABD Büyükelçiliği, ABD Başkonsolosluğu dahil olmak üzere İstanbul'da ABD vatandaşlarına ve yabancı uyruklulara yönelik potansiyel terör saldırıları ve adam kaçırma olaylarına ilişkin güvenilir raporlar almıştır" ifadesi kullanılıyordu.

El Kaide türevlerinin Suriye’de ABD çıkarlarına aykırı bir şekilde gelişip serpilmesi engelleniyordu. İlerleyen günler gelişmeler arasındaki bağlantıların biraz daha açığa çıkmasını sağlayacaktır.

İlgili İçerikler