ABD yönetimi bir yandan Ankara ile Kürt milis güçlerini Menbiç’ten çıkarmaya dönük bir yol haritası üzerinde çalışır bir görüntü verirken, bir yandan da şehirdeki Kürtlere Ankara’yı rahatsız edecek güvenceler veren bir yol izliyor. Durum böyle olunca, Washington ile Ankara arasındaki buzların erimeye başladığından en azından şu aşamada söz etmek çok da mümkün görünmüyor.
Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Amerikalı mevkidaşı Mike Pompeo arasında 4 Haziran’da Washington’da gerçekleşen görüşmeler belki buzların eriyeceği yönünde bir izlenim yaratmış gibi göründü. İki dışişleri bakanının Washington'da gerçekleştirdiği görüşmelerinden çıktığı söylenen “Menbiç Yol Haritası” da bunun en güçlü delili olarak gösterildi. Özellikle Ankara, Kürtlerin Menbiç’ten çıkarılması doğrultusunda Amerikalılarla böyle bir “yol haritası” üzerinde anlaşıldığını hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde vurguladı.
Ancak 4 Haziran görüşmesi akabinde yapılan ortak açıklama metnine dikkatli bir şekilde bakıldığında, üzerinde anlaşılan – ve hedefe giden yolun safhalarını ayrıntılı olarak ortaya koyan- bir “yol haritası” görmek pek mümkün değil. Ortadaki metnin bir yol haritasından ziyade “çalışma grubu çalışmalarını sürdürecektir” şeklinde bir niyet belgesi olduğunu söylemek mümkün.
Bir “yol haritası” diye sunulan belgelerde bir A noktasından bir B noktasına hangi duraklara uğranarak gidileceği net olarak tariflidir. Burada bunu göremiyoruz. Gördüğümüz, “Menbiç’in güvenliği ve istikrarı” ile ilgili konulardaki mevcut pürüzlerin aşılması için çalışmalar yapan “çalışma grubunun çalışmalarını sürdüreceği” şeklinde bir açıklama. Aslına bakılırsa ortak açıklama metninde, daha ziyade “şu konuyu çözsek ne iyi olur” şeklinde özetleyeceğimiz bir niyet beyanı ve yaklaşım var.
Tabii Menbiç konusunun bir tarafı da, bölgeyi IŞİD’den temizleyen ve ağırlığını YPG/YPJ gibi Kürt grupların oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG). Neticede SDG’nin bu süreci başka türlü okuduğunu görüyoruz. SDG içindeki Kürtler, Çavuşoğlu – Pompei görüşmesinden bir gün sonra, yani 5 Haziran’da bir açıklama yaptılar. Ve milis güçlerinin Menbiç’ten 2016 yılı Kasım’ında zaten çekildiklerini, şehirde sadece bazı askeri danışmanların kaldığını, onların da belirli bir takvim dahilinde şehirden ayrılacaklarını, ancak ihtiyaç duyulması halinde YPG güçlerinin şehirde yeniden konuşlanacağını ifade ettiler.
Amerikalıların bu ifadelere cevaben bir açıklaması olmadı. Bu yüzden kesin olarak nasıl bir tutum alacaklarını bilmiyoruz. Ancak, Washington Kürtleri Menbiç’ten tamamen çıkarmayı düşünen Türkiye’nin bölgeye dönük kaygılarını gidermeyi hedefleyen bir yol haritası çıkarmaktaymış gibi bir görüntü verirken, bir yandan da Kürtlere güvenceler vermeyi sürdürüyor.
Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) yakınlığı ile bilinen ve şehrin güvenliğinden sorumlu olan Menbiç Askeri Konseyi’nin sözcüsü Şirvan Derviş, bu “güvence” lafını en son telaffuz eden isimlerden. Derviş, geçtiğimiz cuma günü (8 Haziran’da) yaptığı açıklamada, ABD ve IŞİD’e karşı koalisyondan Menbiç’i dış saldırılara karşı koruyacakları konusunda somut güvenceler aldıklarını söyledi. Derviş, The Defence Post’a yaptığı söz konusu açıklamada, “Verdikleri güvencede, Menbiç’in Suriye’nin kuzeyindeki en güvenli şehirlerden biri olduğunu, bunun korunmasında yardımcı olacakların belirterek, ‘Menbiç’teki varlıklarıyla burayı güvenli kılacaklarını ve diğer saldırılardan koruyacaklarını’ yazdılar. Dolayısıyla Menbiç Askeri Konseyi, Menbiç’in dış saldırılardan korunması konusunda güvenceler almıştır" dedi.
Kısacası Menbiç meselesinin nasıl çözüleceği – özellikle Washington’un her iki tarafa da “mavi boncuk” dağıtmayı sürdürdüğü bir dönemde henüz netleşmiş görünmüyor. Anlayabildiğimiz, Washington yönetimi belli ki, 24 Haziran seçimleri öncesinde Ankara’ya iç politikada kullanacağı bir malzeme vermek istemiyor. En azından böyle bir malzemeyi “bedavaya” vermek istemiyor. Belirli bir “bedel” biçtiyse de bunun ne olduğunu bizler bilmiyoruz. Önce 30 gün olarak ifade edilen yol haritası birinci evre süresi için daha sonra 6 ay gibi lafların telaffuz edilmesi de bunun en net göstergesi.
Muhtemelen hal böyle olduğu için de, Ankara “Menbiç olmazsa bari Kandil olsun” şeklinde bir tutum benimsemiş gibi görünüyor. Zaten Ankara Afrin’den sonra Menbiç gibi Kandil’i de hedefe koymuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Afrin'de zaferi yakaladık, sıra Kandil'e gelecek..." sözleriyle Kandil'e olası bir operasyon düzenlenebileceğini daha önce ifade etmişti.
Aslında TSK Kandil'in kuzeyinde, Mart ayından bu yana karadan ve havadan aralıklı olarak operasyon yapıyor. Ancak seçim tarihi yaklaştıkça ve Kuzey Irak'taki operasyonlar iç politikada da alıcısı olan bir mevzu olarak AKP mitinglerinde öne çıkarılan konularından biri olunca, olası bir “Kandil Operasyonu” daha büyük bir önem kazanmış görünüyor. Bu nedenle de son günlerde Ankara’dan “Kandil'e operasyonun an meselesi olduğu” yönünde açıklamalar duyuyoruz.
Peki Washington, Ankara’ya Kandil için yeşil ışık yaktı mı? Aslına bakılırsa, Washington böyle bir operasyon için epey bir zamandır Ankara’ya Bağdat’ı muhatap gösteriyor. Ankara da, Kasım ayından bu yana Irak merkezi yönetimi ve Kürt yönetimi ile yaptığı görüşmelerde hem Kandil, hem Sincar hem de Kandil- Sincar-Suriye hattındaki geçişlerde PPK’nın lojistik üs olarak kullandığını düşündüğü Mahmur konusunda bir operasyon vizesi almak istiyor.
Ancak Bağdat Yönetimi, Ankara’nın böyle bir operasyon yapmasına ve bölgeye asker indirmesine ihtiyaç kalmadan meseleleri kendince halletme yanlısı görünüyor. Ankara’nın ısrarlı talepleri konusunda da suskunluğunu koruyor. Durum böyle olunca da -yarın ne gösterir bilinmez ama- Ankara şu ana kadar vizesiz kalmış görünüyor.
(Not: Bir kitap çalışmasının yoğunlaşan yükü nedeniyle siz okurların bir kez daha izninizi istiyor ve T24’teki düzenli pazartesi yazılarıma bir süre ara veriyorum. Arada fırsat bulabildikçe ihtiyacını yakıcı bir şekilde hissettiğim konularda yine yazmaya çalışacağım. Ancak düzenli bir şekilde yeniden yazmaya sanırım ağustos ayının ikinci yarısında başlayabileceğim. O güne kadar hoşça kalın! -AÖ)