Pandemi sürecinde diğer sektörler gibi büyük darbe alan moda ve lüks dünyasının kurmayları kara kara düşünürken, kısıtlı normalleşme sürecine giren Çin ve yakınlarından gelen haberler yüreklere su serpti! Hong Kong’un kuzeyindeki Gaungzhou şehrindeki Hérmes butiği, açılışının ilk gününde (Women’s Wear Daily dergisinin verilerine göre) 2,5 milyon Euro’luk ciro gerçekleştirdi.
Sabah saat beşten itibaren ünlü Fransız mağazasının kapısına gelerek sosyal mesafe kuralları çerçevesinde kuyruğa giren Çinliler, binlerce Euro’luk ürünleri kapışarak aylarca evde kapalı kalmanın öcünü aldılar!
“Öç alma” deyimini, yine Çinlilerin ‘’Revenge Buying’’ veya “Revenge Spending” olarak moda literatürüne kazandırdıkları tanımlamalarından yola çıkarak kullandım.
Çin, büyük olaylar sonrasında insanların psikolojik olarak bunalıp para harcama histerisini sık yaşayan bir ülke aslında. Bu fenomen, 1980 yılında Deng Xiaoping’in ekonomiyi açma sürecinde ve 2003’deki SARS epidemisi sonrasında da yaşanmıştı.
Hérmes basın danışmanları, bir açıklama yaparak, en çok pırlanta aksesuarlı “Birkin çanta” modelinin ilgi gördüğünü açıkladı. Türkiye’de de revaçta olduğunu bildiğim çanta modeline (veya orijinali yerine Kapalıçarşı’dan benzerine) sahip olan nice kadınlarımız var.
Bu arada ikonik çanta modelinin hikâyesini merak eden okurlarımız için kısaca anlatalım. Hérmes markasının sahibi Jean Louis Dumas, 1981 yılında Paris-Londra seferini yapmakta olan uçakta, İngiliz asıllı şarkıcı ve oyuncu Jane Birkin’le tesadüfen yan yana yolculuk eder. Birkin, hayalindeki pratik çanta modelini bir kâğıda çizer ve Dumas bu modeli atölyelerinde üreterek satışa sunar.
Daha önceleri Monaco Prensesi Grace Kelly için tasarlanan “Kelly Bag” modeli ile aynı başarıyı paylaşarak günümüze kadar değerinden hiçbir şey kaybetmez.
Bir diğer “Revenge Spending” haberi de Güney Kore’nin Seul şehrindeki Chanel butiğinden geldi. Ancak ciro verme konusunda ketum davranan Chanel yöneticileri, beklemedikleri bir gelişme yasadıklarını söylemekle yetindiler.
Geçen yazımda da bahsetmiş olduğum gibi, moda dünyasının pandemi sonrası için tahminleri çok optimist görünmüyor ve tüketiciyi cezbetmek için yeni kodlar aranıyor.
Bendeniz de kendi çevremdeki değişik statü ve yaş grubundaki dostlarımla yaptığım mini anket sonucundan örnekler veriyorum.
Fasla; 30 yaşında Portekiz’de yaşıyor. Arada lüks markalara göz kırpsa da ciddi bir fast-fashion tüketicisi. “Pandemi sürecinde internetten bile bir şey sipariş etmeye korktum, ancak ilk fırsatta mağazalara gidip deliler gibi para harcayacağım” diyor.
Nilgün Hanım; İstanbul’da yaşıyor, “cemiyet hayatının” en şık kadınlarından. “Pandemi boyunca evde bile şık olmaya çalıştım ancak davetleri çok özledim” diyor ve ekliyor ‘’Kesin olan bir şey varsa, bundan sonra uzun müddet marka çanta ve ayakkabı satın almayacağımı biliyorum.”
Selva; New York’ta yaşıyor. 60’lı yaşlarda kilo almamaya dikkat eden hoş bir kadın. Virüs nedeni ile eve kapanmanın giyime olan bakış açısını minimuma indirdiğini ve bundan sonra daha çevreci yaklaşacağını ifade ediyor.
Alev; Düzenli spor ve yürüyüş yaparak gençlik enerjisi taşıyan hoş bir kadın. Onun da moda ile olan ilişkisi negatif yöne doğrulmuş. “Bundan sonra vitrinlere bile bakmak içimden gelmiyor” diyor.
Stéphanie; Paris’te yaşıyor, 28 yaşında ve ünlü bir kozmetik markasında çalışıyor. Evde kaldığı süre içinde büyük keyif aldığını ve bundan sonra bütçesini daha çok evini döşemeye ayıracağını söylüyor.
Esmer; Çok yönlü, sanatçı karakteri giyimine de yansıyan renkli bir kişilik. Osmanlı kaftanı da, payetli basket pabucu da taşımasını biliyor. Ancak o da şöyle noktalamış sözlerini: “Resim malzemesi mi, elbise mi? Tabii ki boya.”
Satırlarıma sığdırabildiğim ölçüdeki yorumlardan çıkardığım sonuç, Fransa’da yapılan sondaj verilerini doğrular nitelikte. Pandemi sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.