Ülkede bir süredir sözlü sınav-yazılı sınav tartışmaları var.
Milli Eğitim Bakanlığına yapılan binlerce alımda sözlü sınavlarda adil ve objektif davranılmaması örneğinde olduğu gibi, kamu görevlerine girişte sözlü sınavlar adeta dünya görüşü veya ideolojik ya da siyasi yaklaşımları beğenilmeyenleri en baştan direkt eleme aracı olarak kullanılıyor.
Bu durum sadece bu iktidar döneminde değil öncesinde de genel olarak böyleydi. Ama son dönemdeki kadar kapsamlı ve sistematik olarak kötüye kullanılmamıştı.
Sadece Milli Eğitim'de değil, hakim-savcı alımları dahil, kamuya tüm alımlarda sözlü sınavlar veya mülakat, ya sadece önceden belirlenmiş kişileri kazandırma, ya da sübjektif nedenlerle (dünya görüşü vs.) istenmeyen kişileri elemenin en pratik yolu olarak görülüyor.
Bu konuda gerek eski öğrencilerimden gerek çevremdeki tanıdığım insanlardan duyduğum o kadar çok örnek var ki.
Örneğin bir eski öğrencim e-mail atmış.
Hakimlik sınavını yazılıda Türkiye yirminci olarak kazanmış. Tam 2 dakika süren sözlüde elenmiş. "Dava açmamı önerir misiniz?" diye soruyor.
Son duyduğum örnek ise şöyle:
Silahlı Kuvvetler bünyesinde yapılan bir hukukçu alımında yazılı sınavı ilk sırada kazanan adaya sözlüde "622 rakamı sana neyi hatırlatıyor?" diye soruluyor. Aday, hukukçu olarak "bir KHK numarasını hatırlatıyor" diye yanıtlıyor ve eleniyor. Elenme nedeninin bu rakamın kendisine Hz. Muhammed'in "Hicret"ini hatırlatmaması olduğunu sonradan fark ediyor.
Sonuç itibarıyla sözlü sınavlar, siyasi iktidarın kamuyu bütünüyle ve su katılmamış biçimde muhafazakâr-milliyetçi, hatta mümkünse dindarlığı milliyetçiliğine de üstün gelen kişilerden ibaret ve özellikle de sosyal demokrat, modern, Batılı ve Atatürkçü kesimlerden "kurtarılmış bölgeler" haline getirilmesi için en önemli silahı olarak görülüyor.
Bu olgunun ise son 20 yılda ülkede liyakat yerine kayırmacılığın üstün gelmesinin ve kamuya alımlardaki adaletsizliğin sembolü olduğu çok bariz.
Sorun sözlü sınavlarda mı, sözlü sınavların denetlenmemesinde mi?
Bu konuda bir görüş, sorunun sözlü sınavlarda olmadığını, çünkü sözlü sınavların çoğu kez gerekli olduğunu ve sözlü sınavlar kayıt altına alınıp yargı denetimine açılırsa sorunun ortadan kalkacağını savunuyor.
Hatta bu görüşü savunanların verdikleri ölmeyen (!) örnek ise, yazılıda başarılı olsa da "oturmayı kalkmayı bilmeyen" ve "düzgün konuşmayı beceremeyen" adayların ancak sözlü sınavla ayıklanabileceği.
Ağır derecede kültürel elitizm kokan bu örneğe esastan yanıt vermeye bile değmez.
Ama işin yargısal yönü açısından şunu kesin ve net biçimde söyleyebilirim ki, her ne kadar kayda alınsa bile bir sözlü sınavın objektif ve adil biçimde yargısal denetimini yapmak mümkün değildir.
Çünkü sözlü sınav niteliği itibarıyla yazılı sınavdan farklıdır.
Sözlü sınavda önce adaya genel bir soru sorarsınız. Verdiği yanıta göre daha ayrıntılara girerek adayın konu hakkındaki gerek bilgi, gerek analiz ve yorum yeteneğini ölçmeye çalışırsınız.
Bazen bir soruya verdiği yanıtta bilgi düzeyinde eksiklik görürsünüz, ama diğer bir soruda yaptığı analiz ve yorumun kalitesi diğer bilgi eksikliğini fazlasıyla telafi edebilir.
Bu nedenle jüri üyesinin birinin aynı sözlü sınavda başarısız gördüğü bir adayı diğer bir jüri üyesi pekala başarılı kabul edebilir.
Böyle bir sözlü sınava açılan davada, yanıtlar kayıt altına alınsa bile, mahkeme bilirkişiye gittiğinde bilirkişinin jürinin kararını objektif biçimde kusurlandırabilmesi çoğu durumda mümkün olmaz. Tersine bilirkişinin jürinin yerine geçip değerlendirme yapması ise başka teknik sorunlar doğurur. Ortaya bilirkişinin yapısına ve teşkiline göre farklı kararlar çıkabilir.
Bu sorun özellikle yarışma sınavlarında, yani belli sayıda kadro veya yer için daha fazla sayıda aday olduğunda ve bazı adayların elenmesinin zorunlu hallerde çok daha belirgindir.
Sözlü sınavda sorulacak soruların önceden belirlenip kura ile de olsa sadece bu belirlenmiş soruların sorulması da çözüm olmaz. Çünkü sözlü sınavın doğasına aykırı olur. Sözlü sınavın özelliği, adayın bir yanıtı üzerine anında bağlantılı başka bir sorunun sorulabilmesinin mümkün olması ve böylece adayın bilgi ve analiz seviyesinin daha iyi ölçülebilmesidir.
Diğer yandan sözlü sınavın asıl fonksiyonu, bilgi ölçmekten ziyade adayın analiz ve yorum kabiliyetini ölçmektir. Bunu ise dava yoluyla ve bilirkişi yardımıyla objektif biçimde denetlemek imkansız olmasa da uygulamada çok güçtür.
Zaten amaç sadece önceden belirlenmiş bilgi soruları sormaksa zaten bu yazılı sınavda yapılmış olduğundan sözlü sınava ayrıca ihtiyaç olmaz.
Çözüm kamuya alımlarda sözlü sınavlarını bütünüyle kaldırmak. Hatta bunu mümkünse açık bir Anayasa kuralı haline getirmek.
Kamuya alımları sadece objektif merkezi yazılı sınavları ile yapmak.
Bu konuda mümkünse hiçbir istisna da öngörmemek.
Çünkü istisna koyduğunuz anda yozlaşma başlar. Engelleyemezsiniz.
Yazılı sınav sonuçlarına göre alınacak kişi sayısı kadar da yedek aday belirlemek.
Asil olarak kazananlarda gerek güvenlik soruşturmasında sorun çıkanlar, gerekse başka nedenlerle göreve başlamayanların yerine aynı sıra ile yedekler arasından alım yapmak.
Tabii güvenlik soruşturmalarının da objektif, somut ve adil kurallara bağlanması şart.
Bu önerimin ancak yeni bir iktidar değişiminde olabileceğinin farkındayım.
Varsayalım bir iktidar değişimi oldu ve kamuya alımlarda yeni kurallar bu şekilde belirlendi.
Peki şimdiye kadar kamuya sözlü sınavlar veya mülakatlarla adil olmayan biçimde alınmış olanların durumu ne olacak?
Yapanın yanına yaptığı kâr mı kalacak?
Geçiş dönemi adaleti nasıl sağlanacak?
Sözlü ve mülakat komisyonlarında yer alıp, objektif davranmayarak o kadar kişiye haksızlık yapanların cezai ve disiplin sorumluluğu olacağında kuşku yok.
Görevi kötüye kullanma suçu'nun zamanaşımının 8 yıl olduğunu da hatırlatayım.
Hak etmediği halde, yazılı sınavı kazananların sözlü sınavda haksız biçimde önüne geçirilen "torpillilerin" atamalarının bir kanunla kaldırılması ise bence hukuken mümkün. Açık hata, açık hukuka aykırılık ve liyakat ilkesi gibi kamu düzenine açıkça aykırı hallerde hukuken "kazanılmış hak" olmaz.
Diğer yandan, bu şekilde ataması kaldırılanların tekrar aynı sınavlara girip objektif biçimde tekrar atanmalarına da engel olunmamalı.
Tabii o zamanın siyasi iktidarı bu şekilde bir geçiş dönemi adaleti sağlamayı siyaseten de uygun görürse ve böyle bir kanun çıkarırsa.
Açıkça hakkı yenen onca kişi için adaleti gerçek anlamda sağlamanın yolu bence bu.