Bolu Belediye Başkanı’nın ildeki yabancılara içme suyunun 10 kat pahalı verilmesine dair önerisinin belediye meclisinde kabul edildiği açıklandı.
İşin arka planının hukuksal değil siyasi popülizm koktuğunun ve ülkeye dağdan bayırdan kontrolsüz biçimde giren Afgan, Suriyeli, Iraklı, İranlı göçmenlere karşı toplumda aşırı biçimde yükselen tepkinin siyasi rantını yeme girişiminden ibaret olduğunun farkındayım.
Ama sonuçta Başkan’ın toplantı gündemine alarak, önerisi üzerine belediye meclisince alınan karar hukuken bir idari işlem ve bu idari işlemin teknik yönden hukuka uygun olup olmadığını belirlemek buna benzer konularda bundan sonra gündeme gelebilecek başka örnekler için de önemli olabilir.
Öncelikle şehir içi içme suyu şebekesi kurmak ve içme suyu hizmeti sunmak belediyelerin zorunlu görevleri arasında ve temel bir ‘yerel kamu hizmeti’ konumunda.
Belediyelerin ve diğer idarelerin yürüttükleri kamu hizmetleri için ücret alıp alamayacakları, ücret alırlarsa hizmetin fiyatını maliyetinin altında ya da üstünde belirleyip belirleyemeyecekleri, yani istedikleri gibi serbestçe sübvansiyon uygulayıp uygulayamayacakları veya kâr elde edip edemeyecekleri ise ayrı bir problem.
Diğer yandan, hizmetin kullanıcılara sunuş fiyatının salt o yörede yaşayanlar (hemşehriler), vatandaşlar veya yabancılar için farklı belirlenip belirlenemeyeceği ve hizmetin yerlilere veya vatandaşlara oranla yabancılara daha fazla fiyattan sunulup sunulamayacağı ise daha başka bir hukuksal tartışma konusu.
Yabancılara daha fazla fiyattan hizmet sunulmasının kural olarak mümkün olması halinde ise bu daha yüksek fiyatın bir ölçüsünün olup olamayacağı, yani örneğin 2 kat, 5 kat, 10 kat, 50 kat daha fazla fiyat istenip istenemeyeceği daha ayrı bir sorun.
En kolayından başlayalım.
Kamu hizmetlerinden bedel/ücret alınıp alınamayacağı konusunda öncelikle söz konusu kamu hizmetinin niteliğinin “idari” mi “iktisadi” mi olduğunu belirlemek gerekir.
İdari kamu hizmetlerinden ya hiç bedel alınmaz (meccanilik), ya da alınan bedel “fiyat” niteliğinde olmayıp, sadece hizmetin finansmanına katkı (harç) mahiyeti ile sınırlı olabilir. Örneğin ulusal savunma veya kolluk hizmetinden yararlanma bedelsizdir. Adalet (dava açma) veya devlet üniversitelerinde sunulan yükseköğretim hizmeti harca tabi olabilir.
İktisadi kamu hizmetlerinden ise kural olarak fiyat niteliğinde bedel alınabilir. Fiyat, maliyet ve kardan oluşur. Şehir içi içme suyu, elektrik, doğal gaz, demir yolu ulaşımı, şehir içi toplu ulaşım gibi hizmetler “iktisadi” kamu hizmeti sınıfındadır. Bunlardan en az maliyetine denk gelen bedel alınabildiği gibi, ayrıca kâr edilmesi de mümkündür.
Buna karşın şehir içi içme suyu gibi çok temel iktisadi kamu hizmetleri için alınan bedelin en az maliyetine denk gelmesi hukuken zorunlu değildir. İlgili idare (belediye) bu tür temel hizmetleri “sübvanse” edebilir. Yani bu hizmetin finansmanını kar eden başka hizmetlerin karından aktarma yaparak (fiyat dengelemesi, perequation) veya devlet bütçesinden yapılacak aktarmalardan karşılayarak, hizmetten yararlananlardan maliyetin bile altında bir bedel alabilir.
İdarenin bu konuda “takdir yetkisi” vardır.
Bu konuda geçmişte Ege’de bir ilçede sosyalist bir belediye başkanı içme suyunu belli bir tona kadar ilçede yaşayan herkese bedava verme kararı almıştı. Ama belediyeyi zarara uğrattığı gerekçesiyle soruşturma geçirmişti. Sonuçta nasıl sonuçlandı hatırlamıyorum. Ama ceza verildi ise hukuka aykırı. Belediyenin, öyle uygun görürse böyle bir yetkisi var.
Öte yandan, bir kamu hizmeti için hizmetten yararlananlardan maliyetin altında bir bedel alınması ve maliyetin kalan kısmının fiyat dengelemesi (perequation) ya da bütçeden sübvansiyon yoluyla tamamlanması durumunda, bu hizmetten alınacak bedel hususunda yerliler/vatandaşlar ile yabancılar arasında farklı fiyat uygulanabilir ve hizmet, yabancılara daha yüksek fiyattan verilebilir.
Diğer bir ifadeyle, bir hizmetin sadece yerliler/vatandaşlar için sübvanse edilip, yabancılar için sübvanse edilmemesi hususunda idarenin takdir yetkisi vardır. Hizmetin yabancılar için de sübvanse edilmesi hukuken zorunlu değildir.
Örneğin bu hizmet sadece yerel kaynaklardan sübvanse ediliyorsa, hizmetin sadece o yörede yaşayanlar (yerliler) için sübvanse edilip, diğer vatandaşlar veya yabancılar için sübvanse edilmemesi; merkezi bütçeden sübvanse ediliyorsa sadece vatandaşlar için sübvanse edilip yabancılar (başka ülke vatandaşları) için sübvanse edilmemesi hukuken mümkündür. Zorunlu değildir ama mümkündür.
Örneğin Fransız Danıştay’ı, karaya yakın bir ada için belediye tarafından sunulan feribot hizmetinde o adada yaşayanlar ile dışarıdan gelen (turistler) arasında bilet fiyatında fark olmasını ve adada yaşayanlara daha ucuz bilet sunulmasını hukuka aykırı görmemiştir.
Buna karşın, bir nükleer santralin bulunduğu yerde yaşayanlara (daha yüksek risk altında bulunduklarından) elektriğin başka yerlerdeki kullanıcılara göre daha ucuz fiyattan sunulmasını hukuka uygun bulmamıştır.
Bu noktada Anayasa'nın açık hükmü gereği (m.10) anayasal eşitlik ilkesi sadece vatandaşlar arasında söz konusu olup, yabancılar ile vatandaşlar arasında eşitlik anayasal bir zorunluluk değildir.
Nitekim ören yerleri, müzeler ve tarihi eserler için vatandaşlar ile yabancılar arasında farklı bilet fiyatı belirlenmesi ve yabancılara örneğin 4-5 kat daha pahalı bilet uygulaması uzun süredir uygulanmaktadır ve hukuka aykırı değildir. Çünkü tarihi eserlerin bulunması, çıkarılması, sergilenmesi, bakımı ve korunması devlet bütçesinden ciddi bir sübvansiyon gerektirir ve bu nedenle vatandaşlar ile yabancılar arasında hizmetten yararlanmada bedel farkı olması mümkündür.
Bununla birlikte eğer bir hizmet için kamu kaynaklarından herhangi bir sübvansiyon yapılmıyorsa ve hizmetin bedeli maliyet+kar şeklinde fiyat niteliğinde ise, aynı hizmet veya mal için kişiden kişiye farklı (perakende) fiyatı konulamaz.
Diğer yandan, sübvanse edilen hizmetlerin yabancılara daha yüksek fiyattan sunulması hukuken mümkün olmakla birlikte, buradaki fiyat farkının aşırı farklı (fahiş) olmaması da temel hukuk prensiplerinden olan ölçülülük (amaçla orantılılık) ilkesinin gereğidir.
Bu noktada kaç kat fiyat farkının fahiş yani ölçüsüz/orantısız sayılacağına dair net bir oran yoktur. Somut olayın özelliklerine göre değerlendirilebilir. Bu konuda genellikle 5-6 kata kadar farkın ölçüsüz olacağını söylemek güç olabilir. Ama 10 kattan fazla farkın ölçüsüz olacağı da barizdir.
Örneğin yıllar önce Ankara’da M. Gökçek döneminde, şehir içi toplu taşıma (belediye otobüsü ve metro) bilet fiyatlarında enflasyon oranına göre çok fahiş bir zam yapılmasına dair belediye meclisi kararının idari yargı tarafından “ölçüsüz” bulunarak iptal edildiğini hatırlıyorum.
Sonuçta Bolu belediyesinde içme suyu belediye veya merkezi bütçe kaynaklarından sübvanse ediliyorsa, yabancılara daha yüksek fiyattan sunulması eşitlik ilkesini ihlal etmez ve hukuka aykırı olmaz. Sübvanse edilmiyorsa ve “fiyat” niteliğindeyse, farklı fiyat konulamaz. Diğer yandan fiyat farkının 10 kat olması ayrıca “fahiş” yani ölçüsüz/orantısız görülebilir.
*Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi.