Yapma\'nın ve eylemin başlı başına ilgi çekiçi olduğunu herhalde yadsıyamayız...
Yapma'nın ve eylemin başlı başına ilgi çekiçi olduğunu herhalde yadsıyamayız. Bunda bir miktar, sözleriyle işleri arasında esaslı farklar olduğunu gördüğümüz insanlara tepkimiz rol oynar. Sözler kolayca "edilmekte" lakin işler pervaneye tutuşturulmuş bir mendil misali yerli yerine ulaşamadan vaat vaat dalgalanmaktadır. Bundan hoşlanmayız. Hele hele her birimizin aklında bir yerlerde halledilmeyi bekleyen kendi işlerimiz sıralanmışken. Hareketi bereket addederiz; kişinin ayinesi sayarız.
Aksiyonperestliğimizin bir boyutunu da teknik imkanlarca bize bağışlanan rahatça elde etme şartları oluşturuyor. Gitgide daha az şey için daha az sistematik çaba gösteriyoruz. Çok şey yapmayı denemeye kalmadan, kişiliklerimizin potansiyellerini zorlamadan konformite sularına dalıyoruz. Aksiyon ihtiyacımızı "aksiyon izleme" ile tatmin etmekse kaçınılmaz oluyor artık. Hayatta kalmak için, para için ya da özel zevkleri gereği acaip işler peşinde koşan insanlar( ve hatta hayvanlar) gözlemimiz altında. Sinemanın çekiciliği de zaten insanların neler düşündüğünden çok neler yaptıklarına odaklanmasında. Aklıma Suskind'in aynı adlı kitabından yapılan Koku ( Das Parfum) filmi geliyor. Kendini eşsiz kokulu kadınları öldürerek, onlardan karşı konulmaz bir koku üretmeye vakfetmiş adamı, Tom Tykwer korkunç tutkulu bir zanaatkar olarak resmetmişti. Katillik Jean Baptiste Grenoville'in fiilinin kaçılmaz bir rengiydi sadece, mükemmel bir iş çıkarmanın nahoş fakat zorunlu bir boyutuydu.
Ölüm Uykusu (Mientras Duermes ) ise bize Barcelona'lı bir başka zanaatkarın dünyasına götürüyor. Adı Cesar ( Luis Tosar) . Bir apartman görevlisi. Uyumlu - yardımsever imajının altında Cesar derin mutsuzluğunun ilhamı ile sakat işler çeviren bir adam. Mutsuz olmak için bahane üretmeyen güzel Clara'yla ( Martha Etura) dertleri var. Arkanızı dönmemeniz lazım Cesar'a. Yatak odanızda planladığı şeyler hoşunuza gitmeyebilir. İnce bir işçiik, insanların gülüşlerini o kapkara dehlizlere çekme güdüsü ve bunu hisseden başka tiplerle " müzakere " yeteneği...
Cesar iş başında.
Yönetmen Balaguero çatlak Ukraynalı, lanetli Koreli bebe, zıvanadan çıkmış otel odası kalıplarına biraz şunu hatırlatıyor : Korkmada ebedi ve gündelik birşeyler var ve bu, çıkışsızlığının berbat iksirini üzerinize boca etmeye hazır kalpazan tiplerden kaynaklanıyor olabilir. Aşk ve nefretin üvey kardeşliği vurgulanagelmiştir; nefretle korkunun kuzenliği buna dip not olmalı.
Tüm oyuncularının sağduyulu oyunculuklarıyla kabaran bir acı kek Ölüm Uykusu, senaryosunu ( Alberto Marini ) aşan "temiz" bir gerilim. Walter Benjamin'in bahsettiği " yıkıcı karakter" den ilginç izler taşıyor. Illuminationen'den bakıla.