'Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete' yerine 'aynı yolun yolcusuyuz' demek çok daha güzel, değil mi? Birincisi kibiri, ikincisi ise yoldaşlığı çağrışıyor... Benim hatırladığım seçim dönemleri Türkiye'de hep insanların biribirinden ayrıştığı zamanlar oldu. Hiç seçmenlerin birşeyi birliktelikle istediklerini görmedim ben. Bunu yazarken oyların %50'sinin bir partiye ya da cumhurbaşkanına vermesini kast etmiyorum. Hiç 'daha iyi olalım' diye oy verdiklerine tanık olmadığımı anlatamaya çalışıyorum. Hep istenmeyen taraftaki seçilmesin diye diğerine oy verme eğilimi vardı insanlarda sanki. Belirleyici olanlar da onlar oldu. Kimi anketlerde 'kararsızlar' diye geçiyor olsalar da ben aslında onlara 'Karşıyım karşı, herşeye karşı'cılar olarak bakıyorum... Bu ruh halini de ilk cümlelerdeki farklılığa bağlıyorum. Ya kıyamete gidenlerdensiniz, ya da aynı yola gidenlerden? Birinde sonuca ikincisinde ise yolculuğa odaklı... İkicisi olmayı başaramadık bir türlü. İlkinde takıldık. Çünkü ilki daha kolay. Binilen alametin şoförü biz değiliz. Dolayısı ile kaza olursa sorumlu da biz olamayız. Suya sabuna dokanmadan yaşayabiliriz. Yaşanan kötü şeyleri de görmezden gelebilmeyi başardık mı, sorun yok... Suç işleyene sessiz kaldığımız zaman suça ortak olma durumunu da yediririz kendimize gerekirse... Mis gibi yaşar gideriz... Oysa yolculuğu hepbirlikte yaptığımızı farkında mıyız acaba...
Kararsızlığın renginde kalmak aynı zamanda sizlere sizin yerinize karar verenlere sürekli ders verebilme yetkisi vermiyor. Bir yer geliyor ve o sizin de içinde yaşadığınız ülkede daha güzel şeyler olsun diye mücadele edip 'sizin yerinize' karar verenler; "yeter sus artık, çok biliyorsan gel birlikte yapalım" diyorlar. Sizin yerinize cezaevine girenler sizler dışarıda "o olsaydı şunu yapardı" diyebilesiniz diye girmiyorlar cezaevine nihayetinde. Demirtaş siz dışarıda Demirtaşçılık oynayasınız diye twit atmıyor nihayetinde... Demirtaş kendi değil partisi ve mücadelesi için cezaevinde. Dolayısı ile milletvekili aday arkadaşlarının "aman ben şunu demem", "şu toplantıya gitmem", ya da "ben bağımsız kontenjanındanım özerk davranırım", deme şansı mücadelenin içinde yer alma payını da gösteriyor... Halkı ve mücadelesi için bu ülkede sadece hapis yatanlar değil öldürülenler de var... Sizler/bizler onların isimlerini kullanarak "yaşasaydı şunun milletvekili olmasını isterdi" diyesiniz diye öldürülmediler... Herkes bedel ödüyor... Özellikle de Türkiye'de muhalefet yapmak adına isimlerini, yüzlerini ön plana çıkaranlar. Özellikle HDP'liler... Dolayısı ile zaten iktidar sizi marjinalleştirmeye çalışırken adayların kendini, bulunmaz hint kumaşı sanmasına gerek yok, ihtiyaç olan alçakgönüllülük, ağırbaşlılık.
Burada Milletvekili Garo Paylan'ın HDP ile olan ilişkisine özellikle değinmem gerekir. Çünkü bir milletin vekilinden beklenenin özetidir seçildiği günden bugüne geldiği nokta. Her ne kadar Ermeni aday kontenjanından seçilmiş olsa da şu anda geldiği yerde partisinin mücadelesinin ve ilkelerinin önde gelen temsilcilerinden olmuştur. Artık siyasette Ermeni kimliğinden çok mücadelesi konuşulmaktadır. Bu yüzden Ermenilerin nüfusunun yoğun olduğu İstanbul 2. Bölgeden değil de Diyarbakır'dan aday olabilmektedir. Öyle de olmalıdır, değil mi? Biz Ermeni gazeteciler de hep bundan şikayet ederiz. Her 24 Nisan yine tvlere 'uygun' Ermeni yorumcu, yapılacak panele 'uygun' Ermeni gazeetci aranmasından öte iyi gazeteci olduğumuz için anılmak isteriz. Böyle anılmak için de iyi gazeteci olmak gerekir, sadece Ermeni olmak yetmez... Garo bunu başardı. Ermeni olduğu için değil iyi bir isyasetçi olduğu için Ermenilerin sayısının bir elin parmakları kadar olduğu Diyarbakır'dan aday olabiliyor. Bu da bu ülkede bizlerin birlikte siyaset yapabileğimizin bir kanıtı. Şimdi sırada HDP'nin Mardin Milletvekili adayı Tuma Çelik var. O da daha ilk seçim deneyiminde YSK'nın sandık taşıdığı (kaçırdığı) bir ilde Süryani kimliği ile yıllarca devlete karşı verdiği mücadelesine şimdi sandıklarını korumaya çalışan bir siyasetçi olarak devam ediyor... Ne ilginçtir ki laf olsun diye farklı kimliklerden aday gösteren diğer partilerdeki adaylarımız uzun soluklu olamıyor. Olsalar da devlet yalakası oluyorlar... MHP ve AKP örneği... Demek ki insanlar ekendilerine gerçekten alan açılan yerde üretebiliyorlar. Oysa ki iktidar bunu göremiyor. İktidarın söylemi olan "Büyük Türkiye"nin ancak farklılıklara alan açıp onları üretmeye teşvik edince gerçekleşeceğini göremiyorlar... Oysa aynı yolun yolcusuyuz arkadaş.