BELKİ EVET, BELKİ HAYIR X X ½ (Maybe I Do)Yönetim ve senaryo: Michael JacobsGörüntü: Tim Suhrstedt/Müzik: Lesley BarbeOyuncular: Susan Sarandon, Diane Keaton, Richard Gere, William H. Macy, Emma Roberts, Luke Bracy Amerikan filmi2023
|
İşte bir sürpriz-film... Zengin kadrosuna karşın bir basın gösterimi yapılmayan, hiç duyurulmadan sessiz-sedasız gösterime giren bir film. Ancak izleyip biraz gecikmeyle de olsa yazabildiğim...
Sinemada perdedeki filmi hiç sevmeyen ve elindeki patlamış mısırı kemirip dururken, ağlamaya başlayan bir adam... Öylesine ki, birkaç sıra arkasında oturan yine yalnız bir kadın kalkıp yanına gidiyor. Ve onunla dostluk kurmaya çalışıyor. Başarıyor da...
Sonra bir oteldeki bir başka ikili. Anlaşılan yeni tanışmışlar ve kadın onunla yatmak için çok istekli... Ama adam evrensel deyimiyle ‘mood’unda değil’ ve kalkıp gidiyor.
Sonra, onların tersine, gencecik bir çiftle tanışıyoruz. Aralarında güçlü bir ilişki var: her an bir büyük aşk hikayesine dönüşecek gibi duran... Ama buna hazır olan adamın tersine, genç kız çok pinpiriklidir, gelecekten şüphelidir ve evlenmekten kaçınmaktadır. Böylece üç çiftin koşut biçimde giden öykülerini izlemeye başlarız. Bir zaman sonra bu üç ilişki birbirine öylesine girift bir halde bağlanır ki...Acaba bu karmaşık ‘puzzle’, bu zor bulmaca çözüme ulaşabilir mi? Ve adına ilişki denen şey taraflarına mutluluk getirebilir mi?
Film bir sahne oyunundan uyarlanmış. Yönetmen (ki birkaç başarılı TV dizisi yapmış) bir açıdan başarılı biçimde çalışmış; hikayenin sürekli değişen mekanları ve görüntü yönetmeninin becerisiyle, belli bir sinema havası getirebilmiş filmine...
Ama her şeye karşın, karşımıza gelen film öylesine konuşkan ki...Dur-durak bilmeyen, bir tek susma anı içermeyen bir gevezelik... Elbette kadrosuyla ilgi çekmemesi olanaksız... Perdenin ilahlarından Diane Keaton, Susan Sarandon. Ki, bu iki muhteşem kadının dönüşünden etkilenmemek imkansız... Ya da bir dönemin yakışıklısı Richard Gere’le yeniden buluşmak...
Elbette William H. Macy o kadar ünlü değildi, hiç olmadı. Ama gerçekten iyi bir oyuncu olduğu söylenebilir. Genç ikili Emma Roberts ve Luke Bracy ise görevlerini yapmışlar.
Ama olmuyor. Sinema sanatı bu kadar lafazanlığı kaldırmıyor. Ve konuşmalardaki kimi zaman hayli dokunaklı, kimi zaman ince espriler üreten, bazen de hayli felsefi olmayı başaran atmosfer, en çok şu sıfatı hak ediyor: Yorucu!...
Yine de has sinefiller izleyebilir. En çok da bu özlenmiş oyuncuların hatırına... Onları bir daha ve daha iyi bir filmde görebileceğimizi kim iddia edebilir?
Not: Bu ayın Milliyet-Sanat dergisinde (iyi ki bu dergi çıkmaya devam ediyor!) Sinemanın Hazineleri adlı geleneksel köşemde yazdığım film, Joseph Losey ustanın The Servant- Uşak adlı filmi. Ki vaktiyle ülkemizde Genç Hizmetçiler adıyla oynamıştı.Ünlü yazar Harold Pinter’in senaryosundan perdeye aktarılan 1963 tarihli film, sınıfsal durumlarla aşk ve şehvetin karmaşık ilişkilerini araştırıyor. Dirk Bogarde, James Fox, Sarah Miles gibi oyuncularıyla... |
Not 2: Kıdemli sinema yazarı dostumuz, en çok Cumhuriyet’deki yazılarıyla hatırlanan Sungu Çapan vefat etti.Uzun zamandır hastaydı ve ne gösterilere gelmiş, ne de toplum içine çıkmıştı. Onu yıllar önce benden bir SİYAD Emek Ödülü aldığı gecenin bir resmiyle anıyorum. |
Atilla Dorsay kimdir? Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"... |