ALFA KURT X X X (Alpha) Yönetmen: Albert Hughes Senaryo: Daniele Sebastian Wiedenhaupt Görüntü: Martin Gschlacht Müzik: Joseph S. DeBeasi, Michael Stearns Oyuncular: Kodi Smit-McPhee, Natasia Malthe, Johannes Haukur Jöhannesson, Leonor Varile, Mercedes De La Zerda Amerikan filmi. |
Birlikte Menace 2 Society, Cehennemden Gelen, Eli’nin Kitabı gibi bir avuç ilginç film yönetmiş olan Albert- Allen Hughes kardeşlerden Albert, ilk kez tek başına önemli ve iddialı bir filmin yönetmenliğine soyunuyor. Ve de hayli başarılı oluyor.
Alfa Kurt bizleri günümüzden 20 bin yıl geriye götürüyor. İnsanlığın ilkel çağı; kabileler halinde yaşayıp vahşi doğaya ve yabani hayvanlara karşı hayatta kalma savaşımı veren ilk insanlar.
Bunlardan bir küçük kabileyi tanıyoruz. Başlarında Tau adlı bir lider, eşi hanımefendi ve oğulları Keda bulunan. Ve zaman zaman kimi hayvanları sürü halinde öldürererek yaşam savaşı veren...
Hemen açılışta, bize kabilenin bir bizon sürüsüne saldırısı sunuluyor. Olağanüstü, nefes kesen bir görsellikle sürünün birkaçı dışında bir uçurumdan atlamaya zorlanarak yok edilişini görüyoruz. Ama o sırada öfkeli hayvanlardan biri Keda’yı da o uçurumdan aşağı atıyor. Son derece dik kayaların bir köşesine düşüp kalıyor genç Keda...
Öylesine ulaşılmaz bir noktada ki, babası oğluna olan tüm sevgisine karşın çekip gitmek zorunda kalıyor. Adamlarıyla birlikte...
Oğlan ayılıp bir biçimde yeniden ayağını toprağa bastığında, kendisini vahşi bir doğanın ortasında yapayalnız buluyor. Öldürmekten, hele hayvan öldürmekten nefret ettiği için büsbütün çaresiz olarak...
Sonra bir yalnız kurtla karşılaşıyor. Önce tam bir korku ve düşmanlık. Sonra yavaş yavaş gelen yaklaşma. Yani temelde o klasik ‘çocuk ve köpek’ hikayesi: Sinemada Lassie öykülerinden beri süregelen... Ama bu kez bir kurtla ve binlerce yıl öncesinin koşullarında...
Kendi türleri içinde yalnız kalmış bu iki yaratığın ilişkisi tam bir dostluğa dönüşüyor. Keda ve Alfa adını verdiği kurt, birbirlerine deyim yerindeyse el uzatıyor, çok sert ve acımasız koşullar içinde ayakta kalmaya çabalıyorlar.
Bu alabildiğine sade ve şiirsel film, kuşku yok ki çocukları/gençleri aşıp tüm doğa ve hayvanseverlere sesleniyor. İnanılmaz bir teknoloji ve ince bir estetikle yaratılmış olan dünya, özellikle İMAX ekranda izlerseniz (biz İstinye-Park’ta öyle yaptık) daha da etkileyici oluyor. Bir yerde çocukluğumuzda gördüğümüz, bizler için bir geyiği, bir aslanı, bir kaplumbağa veya balığı ana kahraman yapan o ilk Disney filmlerinin naïf büyüsünü buluyoruz. Ve mutlu oluyoruz.
Ayrıca o yıldızlarla ışıl ışıl yanan gökyüzü çekimleri; o müthiş fırtına; belki en çok da Keda buz tutmuş bir gölün dibinden çıkmaya çalışırken, onu yüzeyden izleyen Alfa sahnesi kolay unutulmayacak bölümler.
ABD yapımı olsa da uluslararası gözüken kadrosunu ve Martin Gschlacht’in görüntü çabasını anmak gerekir. Ayrıca köpek (yoksa kurt mu?) Chuck’ı da...Ayrıca film kişilerinin bu kez nasılsa İngilizce değil de bir başka (ve elbette uydurma!) dil kullanmaları da kulağa hoş geliyor!...
Kimi bölümlerin (örneğin bizon avının) nasıl, hangi teknolojiyle çekildiğini anlayamadığımı da belirtmeliyim.
Yarın: BABA NERDESİN KAYBOLDUM
Not: MİLLİYET-SANAT’daki aylık yazılarımda bu ay ünlü Fransız ustası Robert Bresson’un PİCKPOCKET- YANKESİCİ adlı başyaptına eğildiğimi meraklılarına bildireyim.