TAVŞAN JOJO X X X X ½ (Jojo Rabbit) Yönetim ve senaryo: Taika WaititiGörüntü: Mihai Malaimare Jr.Müzik: Michael GiacchinoOyuncular: Roman Griffin Davis, Thomasin McKenzie, Taika Waititi, Scarlett Johansson, Sam Rockwell, Rebel Wilson, Alfie Allen, Archie Yates, Stephen Merchant Fox filmi. |
Tavşan Jojo son Filmekimi sırasında gösterilmişti. Ama ben yeni görebildim. Ve gerçekten de çok, çok sevdim.
Ardında Fox ve Disney gibi iki dev Amerikan firması olan, ama bir ABD- Çekya- Yeni Zelanda ortak yapımı olarak sunulan film, Christine Leunens'in romanından Yeni Zelandalı yazar-yönetmen-oyuncu-yapımcı Taika Waititi tarafından yazılıp yönetilmiş. Kariyerine 2000'lerde başlayan 1975 doğumlu sanatçı, yönetmenliğinde Boy; What We Do in Shadows- Aylak Vampirler; Thor: Ragnarok gibi filmler imzalamış; hemen hepsinde tüm yeteneklerini sergilemiş; aynı zamanda TV için de çalışmıştı. Bu filmde de öyle: Yazar, yönetmen ve oyuncu olarak karşımızda...
Film Hitler Nazizminin son yıllarında geçiyor. 10 yaşındaki Jojo, tüm yaşıtları gibi kaşarlanmış nazilerce eğitiliyor, tüm vahşeti, koyu ırkçılığı, amansız musevi düşmanlığıyla: "Yahudileri Brüksel lahanası kokularından hemen tanıyabilirsiniz!". Yaşdaşlarıyla oyunlarında bile zayıfların ezilmesi, hatta öldürülmesi dersleri alan Jojo artık tam bir küçük nazidir.
Ama onu sürprizler beklemektedir. Nerede olduklarını bilmediği babası ve kızkardeşi nedeniyle aileden sadece annesi Rosie'yi tanıyan Jojo, evlerinin tavan arasında saklanan gencecik bir Yahudi kızı keşfetmez mi? Elsa onun için tam bir gizemdir: Aldığı tüm eğitimin onu Gestapo'ya teslim etmesini gerektirdiği...
Ama yalnızca bunu yapamamakla kalmaz. Ayni zamanda annesinin hiç de nazi dostu olmadığını anlar. Elsa'ya karşı duygularıysa giderek gelişecek ve belki çocuk yüreğindeki ilk aşk kıvılcımlarını ateşleyecektir.
Evet, böylece film artık üzerine yeni hiçbir şey söylenip yazılamaz denen bir alana, Hitler Naziliği suçlarına yeni bir ışık tutar: Zekanın, esprinin ve özgün bir gözlemin aracılığıyla...
Çünkü yazarı Christine Leunens kadar Taika Waititi'nın de bu konularda söyleyecekleri vardır. Ve bunları keskin bir mizahla sarıp sarmalama yetenekleri.
Örneğin şu olay: Küçük Jojo, Adolf'a (yani Hitler'e) karşı öylesine bir hayranlık duymaya başlamıştır ki, onu sürekli yanıbaşında bulur: hep şakalar, hatta şaklabanlıklar yapan bir palyaço hayaleti gibi... Bu rolü da yine bizzat Waititi'nin yüklenmesi filme ayrı bir lezzet katar. Bu Maori ve Yahudi kanı da taşıyan sanatçı, gerçekten kendine özgü biridir.
Ya da çocuklara Nazi eğitimi veren, ama elinden veya yan cebinden içki şişesi eksik olmayan yüzbaşı Klenzendorf'da
deneyimli Sam Rockwell... Ya da tombiş Fraulein Rahm'da, perdenin Melissa MacCarthy'den sonra ikinci sevimli şişmanı olan Rebel Wilson. Tüm bu kişilikler filme önemli bir komik düzey sağlarlar.
Ve böylece ünlü sinema dergisi Sight&Sound'un yazdığı gibi "Eğer Holocaust'tan çılgın bir komedi için malzeme çıkacağına inanıyorsanız, yapılabilecek en iyisi herhalde budur".
Ama her şeye karşın dram da oradadır. Ve gerektiğinde kendini gösterir. Örneğin hikayenin en dramatik figürü sayılabilecek anne Rosie'nin öyküsü. En üst düzeyde bir kolektif çılgınlığı yaşayan bir toplumda hem küçük oğlunu, hem de kendisine emanet edilmiş o gizemli Yahudi kızını korumaya çabalayan bir küçük kadın.
Ve filmin kritik bir yerinde (ancak görünce anlarsınız), annesinin çözülmüş ayakkabı bağcıklarını bağlamak zorunda kalan bir evlat. Gözyaşlarını garantileyen bir sahne: Yalnız filmin değil, belki sinema tarihinin en yürek dağlayıcı anlarından biri.
Ve de bombalarla düpedüz olmuş bir eski kentte, yitmiş çocukluklarına ağıt yakan iki küçük oğlan... Jojo ve tombiş arkadaşı Yorki. Finale kadar ayrılmayan...
Yahudi kızı Elsa'yı kusursuz biçimde canlandıran, kariyerine 2018'de başlamış Yeni Zelandalı aktris Thomasin McKenzie... Elbette annede Scarlett Johansson: Bu yılki iki Oscar adaylığı arasında bu rolü de bulunan (bu yardımcı oyuncu dalında) usta oyuncu. Umarım ikisinden birini kazanır.
Ve de küçük Jojo'yu inanılmaz biçimde canlandıran bir başka çocuk. Onca iyi oyuncu arasında yükselmeyi başaran Roman Griffin Davis. 11 yaşında, ilk profesyonel çabasıyla zirveye çıkan o taze yetenek; hem İngiliz, hem Fransız pasaportu taşıyan geleceğin aktörü. Şapka!...Bence Oscar'larda çocuk oyuncular için ayrı bir dal bulunmalı.
Bu kadar övgüden sonra, artık bu filmi izleme gereği açık değil mi?
Yarın: Aşk Tesadüfleri Sever-2