Artık çivisi çıkmış bir ülkede ve çivisi çıkmış bir yönetimde yaşamak, insana tek bir yol bırakıyor: Sorular sormak... Sürekli kendi kendine ve de etrafa sorular sormak
Ve elbette bunlara olası yanıtlar aramak... Çoğu zaman çok zor da olsa...
İlk aklıma gelen soru şu:
Acaba bir siyaset kan üzerine, ölümler üzerine inşa edilebilir mi? Edilse de bu ne kadar, nereye kadar sürer?
Bir ülkede önemli bir azınlıkla barış yapma olayını sanki lütfen yapılmış bir jest edasıyla başlatan bir siyasal lider, bir süre sonra ne halka, ne de dünyaya anlatılamayan nedenlerle, o zaten kırılgan bir biblo gibi gözüken süreci hoyratça paramparça ederse...
Ve de kanın yeniden su gibi akmasına davetiye çıkarırsa... Bu olay ona puan, prestij, oy ya da aklındaki neyse onu getirir mi?
Koalisyon ve seçim takvimini en zoraki, hatta zorbaca yöntemlerle düzenlemeye çabalayan, kendisini meclis-üstü, partiler-üstü, hukuk-üstü, teamül ve gelenek-üstü, kurumlar-üstü (bu durumda YSK-Yüksek Seçim Kurumu üstü) sanan ve sayan bir cumhurbaşkanı...
Ve -dikkat buyrun- bir kutsal cuma namazından çıkarken, pat diye “Seçim 1 Kasım’da” diye patlayan bir siyasetçi, gerçek bir önder. inanılır bir lider, cumhur’un büyük çoğunluğuyla güvendiği bir başkan olabilir mi?
Ve tüm bunları yapmaya cüret eden gözü iktidar hırsıyla dönmüş bir siyasetçi, o acılı, o birçok evine ateş düşmüş, matem içindeki toplumu artık nasıl kandırır? Ondan hangi yüzle oy ister?
Nasıl kendisini, yalnız ve tek başına kendisini yeniden ve kim bilir kaçıncı kez, tek çare, tek çözüm, tek doktor, tek hakim olarak teklif edebilir? Hangi inanılmaz cesaretle, hangi görülmemiş pişkinlikle?
Yaslı bir kadının “Tahammül sınırlarımızı aşmaya doğru gidiyorsunuz” feryadına nasıl kulak tıkayabilir? Hangi yanıtı o hinoğlu hin kafasının içinde hazırlayıp sunabilir, bu vb. sayısız feryada ve isyana karşı?
Ülke sathında her gün can yakan, canımızı yakan bu şehadet olaylarının müsebbibi olan bir iktidar, ülkeye nasıl yeniden hakim olur? Hem de Anayasa’yı çoktan çiğneyip aşmış bir tür darbeyle kurulmaya çalışılan bir tek adam rejimi, bir otoriter yönetim teklifiyle?
Hangi dengesi bozuk kafa yapısı, millet çoğunluğunun böylesine bir Yeni Türkiye’yi kabul edeceğini hayal edebilir?
Ve Şirvan’dan Dolmabahçe’ye uzanan bir terörün kolları, Hülya Koçyiğit’in unutulmaz filmi Ahtapotun Kolları gibi ülkeyi sararken...
Hala en basit bir birleşme, bir diyalog, olası bir koalisyon gibi olasılıkları hovardaca iterek, belki oy oranını 2-3 puan arttırıp 8-10 milletvekili fazla çıkarırım ucuz hesabıyla, hangi politikacı böylesine kan dökülmesine cevaz verebilir?
Sorular, sorular. Bakalım yanıtları kim verecek!...