SEBERG X X X Yönetmen: Benedict Andrews Senaryo: Joe Shrapnel, Anna Waterhouse Görüntü: Rachel Morrison Müzik: Jed Kurzel Oyuncular: Kristen Stewart, Yvan Attal, Jack O’Connell, Anthony Mackie, Zazie Beetz, Vince Vaughn, Margaret Qualley, Gabriel Sky, Colm Meaney Amerikan filmi. |
Seberg. Yani Jean Seberg. Talihin birçok oyun oynadığı, hayatını hep umulmadık olaylarla ördüğü, sonunda da alabildiğine zalim davrandığı bir küçük kadın. Ve işte onun belki tüm boyutlarıyla ve komple gerçekliğiyle anlatılması imkansız olan hüzünlü öyküsünden bir yansıma.
Seberg (1938- 1979) ABD’nin Iowa eyaletinde doğmuş bir genç kadın. Babasının İsveç, annesinin ise İngiliz ve Alman kökenleri var. Bu karışımın ürünü sanatçı, 1957 yılında Otto Preminger’in Fransız efsane-kadını Jeanne D’Arc’ın öyküsünü anlattığı Saint Joan filminin baş rolü için seçiliyor. Ama bu filmde Jeanne’ın diri diri yakılması sahnesinde, gerçekten yanmasına ramak kalıyor. Hayatındaki ilk trajedi! Bedeni kadar ruhunu da yaralayan...
Sonra Fransız yazarı Fançoise Sagan’ın kült romanından uyarlanan Bonjour Tristesse-Günaydın Hüzün. Ve tam 1960 yılında, Yeni-Dalga’nın Fransız ve giderek dünya sinemasını öylesine etkilediği dönemin hemen başında, Jean Luc Godard’ın çok önemli filmi A Bout de Soufflé- Serseri Aşıklar’ın baş rolü. Jean Paul Belmondo’nun yanı başında ve Champs-Elysees’de gazete satan Amerikan kızı rolünde. Herkes için bir dönüm noktası...
Sonrası geliyor. İkinci eşi, dönemin popüler Fransız romancısı Romain Gary. Onunla birlikte ABD’ye yerleşiyorlar; Seberg anneliğinin yanı sıra kariyerini iyi-kötü sürdürüyor. Ve 60’ların sonu geliyor. Dünyayı sarsan ’68 olayları; Amerika’yı allak bullak eden ırkçılık; lider Martin Luther King’in öldürülmesi; ortaya çıkan güçlü Black Panther-Kara Panter siyahi aktivist örgütü...
Ve kader bu kez Seberg’i Panter’lerle birleştiriyor. Bir yolculukta aynı uçakta olduğu liderleri Hakim Jamal’le tanışıyor. Zaten siyah ırka doğal bir sempatisi olan Seberg, adama ilgi duyuyor; bir yanıyla cinsel, öte yanıyla siyasal bir his. Ve hem sevişiyorlar hem de Seberg dava için kesenin ağzını açıyor ve büyük yardımlarda bulunuyor.
Bu elbette ABD yöneticilerinin dikkatini çekiyor. Ve FBI kadının peşine düşüyor. Onu sürekli izleyen, resimlerini çeken, evine gizli telefonlar yerleştiren, mahremiyetine giren bir devlet örgütü... Daha ne olsun!..
Bundan sonrası dozu git gide artan bir dramlar serisidir. Kocasının öfkesi, küçük oğlundan uzaklaşması, sürekli izlenmenin getirdiği güvensizlik... Bir intihar girişimi, kariyerindeki çöküş... Ve sonundaki ölümü; bir arabanın içinde bulunan cesedi. 1979 yılında ve tam 40 yaşında iken...
Elbette böyle bir hayatı kusursuz biçimde anlatmak kolay değil. İki belgesel yapılmış, ama doyurucu bulunmamış. Bu film için de benzer eleştiriler var. Özellikle işin "FBI takibi" bölümünün çok uzatıldığı ve abartıldığı, özel hayatının yeterince işlenmediği görüşü dile getiriliyor.
Bunda gerçek payı olsa da, Seberg sonuç olarak görülmeye değer bir film. ABD hükümetinin -aslında dünyadaki tüm hükümetlerin- sırası geldikçe ülke çıkarları, devleti koruma kaygıları vb. bahanelerle birey haklarına nasıl tecavüz edebileceğinin, insan hayatlarını nasıl acımasızca unufak edebileceğinin yaşanmış ve etkileyici bir örneği. Bu açıdan, filmin o yanının, yani siyasal oyunların ve bundan çıkan politik mesajların özyaşam kadar ön plana çıkarılması, aslında olumsuz değil, bence olumlu bir tavır sayılmalı.
Buna ek olarak oyuncuları da anmak gerekir. Genelde yıllar öncesinin Twilight-Alacakaranlık adlı "vampir serisi" ile tanınan Kristen Stewart (hepsi çok iyi iş yapan tam beş film!), zaman içinde o saçmalıkları aşıp iyi bir oyuncuya dönüştü. Burada da belli bir fiziksel benzerliği olan Jean Seberg’e hayat vermeyi başarıyor. Romain Gary’de Yvan Attal, iyi niyetli FBI ajanında Jack O’Connell, kötü niyetlisinde unutulmuş Vince Vaughn, Hakim Jamal’de yakışıklı siyahi Anthony Mackie, kıskanç karısında Zazie Beetz perdeyi dolduruyorlar.
Hem has sinemaseverler, hem de kronik "ABD düşmanları" öncelikle görmeli diyebiliriz.
YARIN: YOKUŞ AŞAĞI