BEN, KENDİM VE ANNEM (Les Garçons et Guillaume A Table)
Yönetmen: Guillaume Gallienne Senaryo: G. Gallienne, Claude Mathieu, Nicolas Vassiliev Görüntü: Glynn Speeckaert Oyuncular: Guillaume Gallienne, Andre Marcon, Françoise Fabian, Nanou Garcia, Diane Kruger, Reda Kateb. Götz Otto/Fransız filmi, 2013
1972 doğumlu Fransız oyuncu, yazar, tiyatro adamı ve yönetmen Guiullaume Gallienne’i Bay İbrahim ve Kur’an’ın Çiçekleri’nden Marie Antoinette’e, Paris’te Son Konser’den Asteriks ve Obelisk Gizli Görevde’ye, küçük ama lezzetli kompozisyon rolleriyle tanımıştık. Son iki filminde ise baş rol yüklendi: bunda ve hemen ardından gelen Yves Laint Laurent’da (ünlü modacının biyografisi). Ve bu filmin de yazar ve yönetmeni yine o...
Fransızların Oscar’ı sayılan Cesar 2014’ün tam beş ödüllü filmi, tüm bunları ve çabucak yayılan ününü hak ediyor. Sinema kadar, belki daha çok bir tiyatro adamı olan Gallienne’in kendi çocukluğundan esinlenerek yazdığı ve Fransa’da yıllardır tek kişilik oyun olarak sergilediği performansının sinemaya alınmış biçimi bu.
Gerek tasarımı, gerekse ana temalarıyla tümüyle alışılmışın dışında olan film, kökenleri yönünde birçok ipucu içerse de bunları tadında bırakıyor. Ve ayrıca dinamik bir sinemasal anlatımla kusursuz biçimde bağdaştırıyor.
Oyuncular ve oyunları, kabare tiyatrosuna yakın. Guillaume’un hem kendisini, hem de otoriter annesini canlandırması, elbette eserin tek kişilik oyun geçmişinden geliyor. Ama bu perdede sanki başlıbaşına bir buluşa dönüşüyor. Ve öylesine iyi uygulanmış ki, sonuna dek farketmiyosunuz. Örneğin filme gitmeden üzerinde çok bilgi okuyup edinmeyi sevmeyen bendeniz, ancak son jeneriklerde uyandım!..
Ama asıl önemli olan, ana tema ve ötesi. Film iki erkek çocuktan sonra bir kız bekleyen, bu olmayınca da yeni oğlunu kız yerine koyup öyle davranan ve öyle yetiştiren bir annenin öyküsü. Çocuk da hem fiziği, hem davranışları, hem anneye körükörüne bağlılığı, hatta sürekli onu taklit etmesi gibi başlıbaşına eşcinsel özelliği olan tavırlarıyla, bu durumu körüklüyor.
Ve karşımıza, sonunda eşcinselliği kabullenen ve bunu hayata geçirme fırsatı arayan sorunlu bir genç adam portresi çıkıyor. Arada birbirinden tuhaf akrabalarla: Maço ve katı baba, iki fıttırık teyze, sporcu ve futbolcu erkek kardeşler, vs.
Ve bu hengamede, kimliğini ve gerçek cinsiyetini arayan bir genç adam. Başta annesi herkes ona kız muamelesi yaptığı için de, bunu gerçekten yaşamayı deneyen…
Ama ya her şey bir yanlış anlamaysa? Efemine haline karşın, sonuç olarak Guillaume aslında kadınları tercih eden biri, hatta tam bir kadın düşkünüyse?
Filmin asıl başarısı, cinsellik üzerine her ülkede -Fransa’da bile- yaygın ve geçerli olan toplumsal ve ailesel önyargıları ve peşin hükümleri ayağının altına alıp keyifle çiğnemesi. Eşcinsellik görünüşte değil ruhtadır, ayıp birşey de değildir, önemli olan istediği gibi yaşamaktır gibi klasik mesajlar, filmin kabare tarzı komedisine mükemmel biçimde yedirilmiş olarak karşımıza geliyor.
Yatılı okul ve askerlik muayenesi gibi bölümler, kendi içinde birer mini komedi başyapıtı. Sonuç olarak, insana bir kadeh şampanya gibi keyifli bir başdönmesi veren ve önemli şeyleri en hafif, ama kalıcı biçimde söyleyen bir yapım. Hem yürekli, hem de eğlenceli. Daha ne istenir?