KEŞKE BURADA OLSAM (Wish I Was Here)
Yönetmen: Zach Braff Senaryo: Z. Braff, Adam J. Braff Görüntü: Lawrence Sher Müzik: Rob Simonsen Oyuncular: Zach Braff, Kate Hudson, Josh Gad, James Avery, Joey King, Alexander Chaplin, Mandy Patinkin, Pierce Gagnon, Jim Parsons, Mark Thudium Amerikan filmi.
1975 doğumlu, yazar, yönetmen, oyuncu ve yapımcı Zach Graff, özellikle Garden State- Eve Dönüş (2004) filminde bu dört yeteneğini birden kullanarak tanınmıştı. Yönetmen daha çok TV’de süregelen yoğun etkinliğini, tam on yıl sonra gelen bu filmle yeniden ilgimize sunuyor.
Film 35 yaşına gelmiş, aktör olmaya çalışan, hala babasından iki çocuğunun okul masrafları için para uman bir tür tipik Amerikan ‘loser’ (kaybeden) karakteri.
Ama Aidan Boom’un hiçbir işte şansı yaver gitmiyor. Oynamayı umduğu rol ondan alınıp başkasına veriliyor. Babası kansere yakalanıp tüm bütçesini tedaviye harcamak zorunda kalınca, çocuklarını parasını ödeyemediği o Musevi dini eğitim veren okuldan alıyor ve ‘evde öğretim’e başlamak zorunda kalıyor. Kendine özgü bir yaşamı olan erkek kardeşinden ise beklediği desteği görmüyor.
Film, Amerikan bağımsızlarının kendine özgü lezzetini en iyi düzeyde içeren bir aile öyküsü, inandırıcı ve etkileyici bir yaşamdan dilimler derlemesi. Ama baskın özelliği, bir Amerikan Yahudisi olmanın getirdiği şeyler. Öyle ki, filmin incelikle yazılmış senaryosu içinde bunlar, Yahudi olmanın hemen tüm alanlarını kapsayacak biçimde filmin yapısına sızmış gözüküyor.
Belki gündelik siyaset dışında: hele İsrail’in OrtaDoğu sorununa onulmaz bir zarar verdiği şugünlerde, bu konuya bir yaklaşım beklenirdi!.. Bu yok, hatta bir Woody Allen filmindeki kadar bile yok!.. Allen değil miydi, bir filminde Diane Keaton’a “OrtaDoğu’da bile taraflar anlaşmak için biraraya geliyor, senle ben gelemiyoruz!” diyen?..
Ama bunun dışında, film yoğun bir Yahudi kültürüyle donanmış. Özel mizahından yine özel inanç bütününe, dinsel kimliğinden sanatsal eğilimlerine, kendi kültürüne hem hayran olma, hem de onunla amansız biçimde alay etme yeteneğine... Ki Woody Allen filmlerinin de temel ögelerinden biridir bu...
Böylece art arda dizilen sahnelerde ve birbirini izleyen esprilerde, evlenip o evliliği sürdürmek, evine ekmek parası götürebilmek, çocuk yetiştirmek, yabancılaşmış bir kardeş ve ölen bir babayla başa çıkmak gibi son derece genel insani durumlar en etkili biçimde resmi-geçit yaparken, çağdaş dünyada ve Los Angeles gibi Amerikalı olmanın her halini en abartılı boyutlarda taşıyan bir kentte (buraya bir dev kasaba da denebilir!) bir Yahudi olarak varolmanın özel durumu da işleniyor.
Zach Graff rahat izlenen, sempatik bir oyuncu. Aidan Boom karakterinin film boyunca karısından (herdaim çekici Kate Hudson) kardeşine (yine başarılı Josh Gad) ve de hahamdan doktora yan kişiliklerle konuşmaları, hep belli bir mizahla felsefe karışımı özellikler içeriyor. The Bing Bang Theory adlı ünlü TV komedi dizisinin baş oyuncusu Jim Parsons ise, küçük bir rolde karşımıza geliyor.
Sonuç olarak güldüğünüz kadar düşünüyor ve de Yahudilik üzerine çok şey öğreniyorsunuz. Bu sağlam etnik özellik, belki filmin en ilgiye değer yanı.
GALAKSİNİN KORUYUCULARI (Guardians of the Galaxy)
Yönetmen: James Gunn Senaryo: J. Gunn, Nicole Perlman Görüntü: Ben Davis/ Müzik: Tyler Bates Oyuncular: Chris Pratt, Joe Zaldana, Dave Bautista, Michael Rooker, Djimon Hounsou, Karen Gillan, John C. Reilly, Glenn Close, Benicio del Toro, Laura Haddock/ Marvel Entertainment filmi.
Evet, işte en görkemli yaz filmimiz karşınızda... Çizgi-romana nur yağdığından ve bu ihmal edilmiş gözde sanatın aslında dünyamızın genel zekasına (zeka düşüklüğüne mi demeliydim?) ne kadar akraba bir alan olduğu iyice anlaşıldığından beri, üstün-yapım türü hemen tümüyle çizgi-roman uyarlamalarına dayanır oldu.
Nerede o eski üstün-yapımlar? Büyük bütçeli, ama öncelikle tarihe dayanan ve insanlığın en ilginç dönemlerini karşımıza getiren filmler? Quo Vadis, Ben Hur, Roma İmpatorluğunun Çöküşü, El Cid, Gladyatör, 1492, Cennetin Krallığı... Napoleon, İki Şehrin Hikâyesi, En Uzun Gün, Schindler’in Listesi, Piyanist ve benzerleri...
Şimdi varsa yoksa çizgi-roman, çocuksu öyküler, gelecek üzerine sonsuz fanteziler, inandırmayan varsayımlar. Boşanmış bir fantastik dünya, dur-durak bilmeyen bir tempo, birbirinden garip yaratıkların bize dost diye sunulduğu ve onları sevmemizi isteyen bir büyük kandırmaca... İşte bence son dönemin akıl düzeyi giderek düşen fantastik sinemasının ve ünlü ‘yaz filmleri’nin genel görünümü.
Bu yeni Marvel yapımıyla, artık olay dibe vuruyor. Neymiş, özetleyelim: “Tüm dünyayı tehdit eden Ronan’ın bulmak için can attığı bir küreyi çalan, yarı-insan yarı-yaratık maceracı Peter Quill, Ronan’la savaşmak için uyumsuz kişilerden oluşan bir grup kurar: silah taşıyan akıllı bir rakun, ağaca benzeyen ölümcül Gamora ve intikam dolu Drax. Quill, elinden geleni yaparak galaksiyi düşmanlarından bir kez daha korumak zorundadır” imiş.
Bu özetten bir şey anlamadınız kuşkusuz... Ama filmden de daha fazlasını çıkarmak olanaksız. Marvel artık asıl malzeme, yani asıl ilgi görmüş büyük romanlar tükendiğinden, deposunun dibini kazıyor. Bu kez Dan Abnett- Andy Lanning ikilisinin köşede kalmış bir çizgi-romanını uyarlıyor.
Ve işin başına yazar-yönetmen, daha önce Slither- Yaratıklar, Super gibi doyurmayan filmler yönetmiş olan bugün 44 yaşında (1970 doğumlu) James Gunn geçiyor.
Sonuç? Bitmek bilmeyen (tam iki saat!), adım başı bir özel efekte dayanan (filmin tek başarılı yanı), ne olup bittiğinin anlaşılması zorsa da zaten önem taşımayan çocukça bir avantür. Kimi genç oyuncular enerjiyle işlerine asılıyor. Ama Zoe Saldana’yı bu denli sevimsiz yapmayı, Glenn Close’u bir ‘karikatür teyze’ye dönüştürmeyi, Benicio del Toro’yu tanınmaz hale getirmeyi nasıl başarmışlar? Ayrıca sık sık adı geçen Kevin Bacon’un ise, bir dönemin gözde dans filmi Footloose nedeniyle anıldığını dikkat etmezseniz kaçırabilirsiniz!..
Bir de insan şaşıyor: genç sinemaseverlerin gözdesi, hap gibi yargıları ve popüler eğilimleriyle izlenen imdb sitesi, birkaç gün önce baktığımda filme 10 üzerinden 8.8 vermişti. Şimdi 9 olmuş. Ama henüz gösterilmeyen film üzerine tek bir eleştiri yok, bir cümle bile…
Peki ama kimse görmediyse, o yüksek puan nereden çıkıyor? Yoksa büyük şirketlerin, özellikle böyle popüler (olması beklenen) ‘yaz filmleri’ için özel bir ikna politikası mı var?. .