Avusturyalı yazar Peter Handke'nin Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldığının açıklanması edebi değer ile siyasi duruş (Ahlaki değer) arasında yaman çelişkiler olabileceği gerçeğini bir kez daha gündeme getirdi.
Meraklıları bilir, Nobel Edebiyat Komitesi geçen sene akademiye yönelik cinsel taciz suçlamalarının gölgesinde kalmasın diye edebiyat ödülü vermemişti. Bu sebeple, bu sene ikisini birden veriyor. Ne var ki, komite seçimi ile bu sene de tartışmalardan kaçamadı ve suçlamaların hedefi haline geldi.
Ülkemizde de kitapları sevilen Peter Handke'nin 1990'lardaki Yugoslavya İç Savaşı'nda Sırbıstan'ı desteklemesi, 2006 yılında soykırım ve diğer savaş suçlarından yargılanan eski Sırbistan lideri Slobodan Miloseviç'in cenazesinde konuşma yapması tepkilere yol açmıştı.
Srebrenica Katliamı'nı görmezden gelen bir yazarın onurlandırılması Arnavutluk ve birçok Balkan ülkesi tarafından üst düzeyde tepki çekerken, uluslararası barış kuruluşları ve bazı Pen örgütleri tarafından da protesto edilmeye başlandı. İngiliz yazar Hari Kunzru, bugünlerde sağlam bir insan hakları savunması yapabilen aydınlara her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğunu belirterek "Handke böyle bir insan değil" dedi.
Tartışmaların ödülün verileceği 10 Aralık'a kadar süreceği kesin. Haberi duyduğunda çok şaşırdığını ve ödülün kendisine verilmesini çok cesurca bulduğunu söyleyen Handke'nin ödül töreninde yapacağı konuşma tabii ki de merakla bekleniyor.
Aslında, İsveç Akademisi'nin seçimi ile gündeme gelen bu tartışma ilkesel düzlemde hiç de yeni değil. Celine Yahudi düşmanlığıyla, Nabokov ahlaksızlıkla, Borges, Pinochet ve Videla ile yemek yemeğe devam ettiği için iki yüzlülükle, Philip Roth skandalları ile suçlanmıştı…
Belki "Ayrımcı" mı yoksa "Bütünleyici" mi düşünmeye karar vermekle ilgili bir mesele bu. Dışlayıcı davranmaya kalkarsak Pound'un dahiyane şiirselliğine sırt çevirmemiz gerekebilir. Malum, kendisi faşist kabul ediliyordu. Keza, İtalyan edebiyatının efsane ismi Pirandello... Mussolini'ye olan hayranlığını her fırsatta dile getiren Pirandello, 1934 Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüş, tüm eleştirilere rağmen gidip ödülünü almıştı. Andre Gide için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Bazı çevrelerce "Ahlak dışı" kabul edilen Gide'ın Sovyetler Birliği'ne yakın olduğu için Nobel aldığı yazılmıştı o yıllarda...
Bu bağlamda, mutsuz bir ailenin evladı olan, gerçek babasını hiç tanımamış, başka bir adamı babası sanmış Handke'nin Metis Yayınlarından çıkan "Çocuğun Hikayesi"nde otobiyografik dünyanın gözlem ve yazın kabiliyeti görmezden mi gelinmeli?
Handke ile hareketlenen Nobel muhabbeti aslında özü itibari ile iki yüzlüğü bağrında barındırıyor. Malumunuz, Alfred Nobel bir silah tüccarının oğlu ve dinamitin mucididir. Yaşamını insan oğlunun yıkım gücünü arttırması için geçirmiş bir adamdı.
Babasının silahtan kazandığı paralarla iyi bir eğitim almış, edebiyata yönelmek istemesine rağmen yine babasının ısrarı ile kimyayı seçmişti. Erkek kardeşi dahil birçok çalışanını üretmeye çalıştığı barutların patlaması ile kaybetmişti.
Ama ölümler de, suçlamalar da hatta yaşadığı yerden kovulması bile onu yıldıramamış, yıkıcı maddelere yönelik çalışmalarına devam etmişti. San Remo'da öldüğünde araştırmalarının bir bölümünü sürdürdüğü Fransa'da birçok gazete şu başlığı atmıştı: "Ölüm Taciri Öldü"
Hayırlı olmayan bir yaşamdan "Hayır" çıkarmak isteyen Alfred Nobel'in "İnsanlığa Hizmette Bulunanlara" sunulması için bıraktığı mirastan ancak bu kadar oluyor işte...