İnşaat sektörü öncülüğünde büyüyerek 3 bin dolarlık kişi başına geliri 10 bin dolar yapmak mümkün. Ama inşaatla 10 bin doları 20 bin dolar yapmak mümkün değil. Bunun için iyi eğitilmiş bir işgücüne, katmadeğer ve teknolojiye odaklı bir ekonomi politikasına ihtiyaç var.
Böyle demiştim, “10 bin dolara AKP getirdi, 20 bin dolara o götüremez” başlıklı yazımda.
Lafı dolandırmayayım: CHP’nin bir inşaatçıyı, İmamoğlu İnşaat Yönetim Kurulu eski Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı göstermesi, bu partinin vizyonunun AKP’den çok da farklı olmadığına dair kötü bir işaret.
Ekrem İmamoğlu, CHP'li belediye başkanları arasında ne ilk inşaatçı ne de son. Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu da inşaatçı örneğin.
Marks, insanların işlerinin (daha doğrusu üretim ilişkilerindeki yerlerinin) ideolojilerini de belirleyeceğini söylemişti. Doktor kökenli siyasetçilerin toplumu, icabında neşterle, ameliyatla iyileştirilmesi gereken hasta gözüyle görmeye eğilimli olması gibi inşaatçıların da yaşadıkları ülkeye imar edilmesi, bayındır edilmesi gereken yerler olarak bakmaları, işin normali...
İnşaatçılıktan gelen siyasetçiler bu ufku hiçbir zaman aşamaz, demiyorum. Siyasetçi, içinden çıktığı dünyanın ufkunu elbette aşabilir. Ama ancak kırk fırın ekmek yiyerek, toplumun farklı kesimleriyle yıllar boyu yoğun ilişkiler kurarak... Bir CHP milletvekilinin oğlu, Robert Kolej mezunu, şair, has entelektüel Ecevit, bunu Çalışma Bakanı olarak emekçilerle, CHP Genel Sekreteri olarak toplumun tüm kesimleriyle hemhal olarak başarabilmişti.
Ekrem İmamoğlu henüz yeni bir siyasetçi. Çok değil, 10 yıl öncesine kadar aile şirketi olan İmamoğlu İnşaat’ın başındaydı. Siyasetçiliği Beylikdüzü’yle sınırlı.
Beylikdüzü, İstanbul’un son 20 yılına damgasını vuran ve kenti tanınmaz hale getiren inşaat “hamlesinin” sembollerinden biridir. Benim de bu ilçede epeyce zamanım geçti. İstanbul’un merkezinde, Zincirlikuyu’da doğup büyüdükten sonra Beylikdüzü’ne komşu Bahçeşehir’e taşındım ve on dört yıl orada yaşadım. Bu dönemde alışveriş, sinema, sağlık vb. için sık sık Beylikdüzü’ne giderdik. Beylikdüzü, on-yirmi-otuz katlı binaların, alışveriş merkezlerinin, tekdüze (ama düzenli) sitelerin, geniş caddelerin, bakımlı sokakların ilçesidir. Türkiye’ye ilk kez gelen bir yabancı, Atatürk Havalimanı’na indikten sonra şehir merkezine gelmek yerine Beylikdüzü’ne gitse, bin yıllık bir şehre değil de yeni kurulmuş, modern bir Batı şehrine geldiğini düşünebilir pekala.
Beylikdüzü’nü imar eden inşaat hamlesi, Türkiye’yi 3 bin dolardan 10 bin dolar kişi başına gelire getirdi. Ama bu yazının girişinde söylediğim gibi 20 bin dolara götüremez. Çünkü evet, bunun için iyi eğitilmiş bir işgücüne, katmadeğer ve teknolojiye odaklı bir ekonomi politikasına ihtiyaç var. Bu da inşaatçı vizyonuyla olmaz.
“Ekrem İmamoğlu’nda o vizyonun olmadığını nereden biliyorsun?” diyebilirsiniz, haklı olarak. Varsa da bugüne kadar duymadık. İmamoğlu, aday gösterildikten sonra Habertürk TV’de çıktığı programda, göreve geldiği takdirde ilk işinin ulaşım sorununu çözmek olacağını söylemişti. Bunu nasıl yapacağını şöyle açıklıyordu: “Bu ilin acilen metroya ihtiyacı var. Bizi ulaşım adına tamamen işimiz orada olmalı. Şu anda raylı sistemin payı yüzde 14. Biz buna yoğunlaşacağız. Doğruyu alkışlarız, yanlışa dur deriz.”
Diğer yandan İmamoğlu’nun İstanbul’la ilgili açıkladığı 5 büyük hedefi de biliyoruz:
1-İstanbul’un trafik sorunu çözmek.
2-Doğru kentsel planlama ile çevre imar deprem sorununu çözmek.
3-İstanbul’daki kent yoksulluğuyla mücadele etmek.
4-İşsizlik sorunu çözmek.
5-İstanbul'da yaşam kalitesini yükseltmek. Kültür, sanat, spor faaliyetlerini tüm İstanbul’a yaymak.
Bu hedeflerden ilk ikisi (çevre imar deprem sorunu ile trafik sorunu), inşaat, daha fazla inşaatı zorunlu kılıyor.
“İmamoğlu trafik sorununu çözmesin”, demiyorum. On dört yıl Bahçeşehir’de oturmuş bir kişi olarak, İstanbul trafiğinin mağdurlarından biriyim. Ama insan, 5 büyük hedefinin arasına İstanbul’u mahveden inşaat çılgınlığının önlenmesiyle ilgili bir şey koymaz mı?
İmamoğlu bu konuda genel geçer birkaç cümle dışında somut bir şey söylemiyor. Habertürk TV’de katıldığı programda “İmar felaketine bakış açınız nasıl?” sorusuna yanıtı şöyleydi: “Bu kente bir anayasa hazırlamak istiyoruz. Çocuklarımıza yaşanacak bir İstanbul bırakmak istiyoruz. Şu an İstanbul'u koruyan bu milletin vicdanıdır.”
Bu kadar. İstanbul’u yönetmeye talip bir kişiden, “Anayasa yapacağız” cümlesi yerine, o anayasada hangi maddelerin yer alacağını, imarın nasıl sınırlandırılacağını, hangi bölgede kaç kattan yüksek binalara izin verilmeyeceğini, bu konudaki ihlallerin nasıl cezalandırılacağını, bu arada CHP’li belediyelerin günahları için de üç-beş cümle özeleştiri özeleştiri duymamız gerekmez miydi?
CHP’nin bir inşaatçıyı İstanbul’a belediye başkan adayı göstermesi, Kadıköy’ü de bir inşaatçıya emanet etmesi sizce bir raslantı mı?
Eğri oturup doğru konuşalım, bugün iktidarda AKP değil CHP olsaydı, ortaya inşaat öncülüğünde büyüme dışında bir vizyon koyabilecek miydi? CHP’li belediyelere, Kadıköy'e, Beşiktaş'a baktığımızda farklı bir vizyon görebiliyor muyuz?
AKP’nin inşaata dayalı büyüme stratejisini seçmesi nedensiz değildi. Bunun nedeni, rant aktarmanın, kendi zenginlerini yaratma yolunun inşaat ve hizmetlerden geçiyor olmasıydı. Teknoloji odaklı bir büyüme politikası izlese bunu yapamazdı. Müteahhit olmak için gerçekten inşaatçı olmanıza gerek bile yok, siyasi ilişkilerinizi kullanarak aldığınız ihaleyi bir taşerona verip para kazanabilirsiniz. Teknoloji işi yapmak için eğitiminiz, bilgi birikimi ve tecrübeniz olması gerekir. Jnşaat değil teknoloji odaklı büyüme modeli seçen bir iktidar kendi çevresine rant aktaramaz, kendi zenginlerini yaratamaz.
Bana öyle geliyor ki bu, AKP kadar CHP için de geçerli…