Bu yazıya vesile olan şey yine bir yazı.
Mehmet Y. Yılmaz'ın hem Oksijen gazetesinde hem de T24'te yayımlanan Kalplerin kalbi" Mary için atmıştı başlıklı makalesinden söz ediyorum.
T24, yazının şu bölümünü spota çıkarmıştı:
"1816'da Zürih'te elektriği olmayan bir konakta bir araya gelen dört kişi, can sıkıntılarını gidermek için bir oyun icat eder. Her biri ortama uygun bir korku hikâyesi yazacak ve birlikte okuyacaklardır. Bu oyunun sonunda edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden ikisi doğar."
Spottaki cümleleri açarak devam eden leziz yazıya ben de bir iki ekleme yapmak istiyorum.
Mehmet Y. Yılmaz'ın da söylediği gibi konaktaki yegâne kadın olan 19 yaşındaki Mary Shelley, Frankenstein'ı, John William Polidori ise Vampir'i kaleme almıştı. Onları bu kitapları yazmaya yönelten kişi ise Lord Byron'dı. Konaktaki dördüncü kişi Mary'nin kocası Percy Shelley idi.
Mary Shelley, kitabının ilk yayınından 13 yıl sonra, 1831'de yazdığı önsözde o günleri şöyle anlatır:
"1816 yazında İsviçre'ye gittik. Lord Byron'a komşu olduk (…) Fakat çok yağmurlu ve nahoş bir yazdı ve bitmek bilmeyen yağışlar yüzünden çoğu zaman günlerce başımızı evden çıkaramıyorduk. Almanca'dan Fransızca'ya tercüme edilmiş birkaç cilt hayalet öyküsü geçti elimize (…) "Hepimiz birer hayalet hikâyesi yazalım dedi Lord Byron ve bu teklifi kabul gördü"[1]
İsviçre'deki dörtlü can sıkıntısını gidermek için hikâyeler yazarken, yaklaşık 500 km kuzeyde, Kara Ormanlar civarında ilginç bir adam başka bir şey üstünde çalışıyordu. Onun amacı, can sıkıntısını gidermek değil, can sıkan bir derde deva bulmaktı.
1785 Karlsruhe doğumlu baron, Karl von Drais, at yerine geçecek alternatif bir ulaşım aracı yaratmanın peşine düşmüştü. Zira Avrupa "güneşsiz bir yaz" geçiriyor, gitmek bilmez bulutlar, dinmek bilmez yağmurlar yüzünden yoğun bir kıtlık yaşıyordu. Aç kalan insanlar, elde avuçta ne varsa bitirmiş, sıra atları kesip yemeye gelmişti.
Karl Drais uzun denemeler sonucunda icat ettiği şey ile halkın karşısına çıktı. Bu üzerinde oturak bulunan bir kalasın iki ucuna yerleştirmiş iki tekerden ibaret bir nesneydi. Binici ön tekere bağladığı dümen ile yolunu çiziyor. Ayaklarıyla da aleti ittiriyordu.
Drais aletin adını "Laufmaschine" (Koşu Makinesi) koymuştu. Ama halk bu icadı onun umduğu gibi sitayişle karşılamadı, bilakis "züppe atı"diye sarakaya aldı. Aletin adı tarihe, mucidine ithafen "Drazyen" ya da "Drezin" olarak geçti. Daha da önemlisi insan aklının yarattığı en büyük icatlardan biri olan bisikletin atası kabul edildi.
Mary Shelly'nin kitabı, 1 Ocak 1818'de basıldı. Tam adı: Frankenstein ya da Modern Prometheus idi.
Kitap zamanla o kadar ünlendi ki hem yazarını hem de kahramanını gölgede bıraktı. Çoğu insan, İsviçreli doktor Victor Frenkenstein'in yarattığı canavarın adını Frankenstein zannetti. Daha da ilginci kitapta yüzüne bakılamayacak kadar "çirkin" betimlenen karakter, ilk sinema edisyonu (1931) ile birlikte, Boris Karloff'un canlandırdığı kübik kafalı karakter, "sevimli bir insanımsı" olarak zihinlere kazındı.
Karl Drais, icadının patentini romandan 12 gün sonra aldı. Bu yüzden 2018'in ilk gününde Frankenstein'ın, 12. gününde bisikletin 200. doğum günü kutlandı.
İki tarihi karakter arasındaki ortak payda sadece 12 günlük yakınlıktan ibaret değildi.
Bisiklet tarihçisi Hans-Erhard Lessing, romanı ve "Koşu Makinesi"ni ortaya çıkaran sebebin aynı şey olduğunu savunuyor. O şeyin adı: Tambora... Endonezya'da bir yanardağ.
Alman araştırmacı, şu sonu gelmez yağmurların Tambora'nın patlaması sonucunda oluştuğunu yazıyor.
Bilinen en büyük yanardağ patlaması sırasında çıkan sesin 1600 mil mesafeden duyulduğu iddia ediliyor. Michael Hutchinson bunun İstanbul- Londra mesafesi olduğunu söylüyor. İtalya'ya kırmızı, Macaristan'a kahverengi kar yağdığını, gökyüzünün aylarca bulut ve dumanla kaplandığını, Avrupa'da büyük bir kıtlık yaşandığını ekliyor.
Anlatılanlar doğruysa, bu musibetten yukarıda özetlediğimiz iki "hayır" çıkıyor.
Mehmet Y. Yılmaz, yazısının sonunda, bize Hayfa El Mansour'un 2017'de çektiği Mary Shelley filmini öneriyor.
Söz konusu filmi seyretme şansı bulmuş ve çok beğenmiştim. Ama bu köşenin konusu genellikle bisiklet ve onun toplumsal tarihi olduğu için başka bir Mansour filmine dikkat çekmek isterim.
Adı Vecide olan film birkaç açıdan önemli. Tamamı Suudi Arabistan'da çekilen ilk uzun metrajlı film olma özelliğini taşıyor. Filmin yönetmeninin kadın olması onu daha da önemli kılıyor.
2012 tarihli yapım, Suudi Arabistan'da yaşayan10 yaşındaki bir kız çocuğunun bisiklete binme mücadelesini anlatıyor. Bu da yabana atılır şey değil.
Kadın özgürlük hareketinde bisikletin büyük yeri daima yazılır, çizilir. Dünyanın bazı coğrafyalarında epeyce yol alınmış olsa da, halen birçok yerde erkek egemen bakış kadın ve bisikleti ateşle barut gibi görür. Kadın özgürlüğüne dair koyduğu yüzlerce bariyerden biri de iki tekere dairdir.
Vecide bu bakışın tipik izleriyle dolu. Hayfa El Mansour dilini çok keskinleştirmeden ama satır aralarını sayısız göndermeyle doldurduğu bir hikâye anlatır izleyiciye.
Ben de bu yazının sonunda izlemeyenler için Vecide'yi önereyim.
Filmin aynı zamanda kitabı olduğunu, 2017'de Yeşil Bisiklet olarak dilimize çevrildiğini ekleyeyim.
Aydan Çelik kimdir? Aydan Çelik 1966 yılında Gürün'de doğdu. İstanbul Ünivesitesi'nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Heykel okudu. Çizgi film stüdyolarında, reklam ajanslarında, gazetelerde, dergilerde, yayınevlerinde çalıştı. Erken yaşta bağlandığı bisiklet sporu vesilesiyle Eurosport Türkiye'de konuk yorumcu oldu. Açık Radyo'da Esra Ertan'la birlikte Şeytan Arabası adında bisiklet programı yaptı. 2006'da Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan Mişli Geçmiş Zaman adını taşıyan karikatür albümü yayımlandı. Devam eden yıllarda Bi Tur Versene, İstanbul Bisiklet Rehberi ve Bisiklet Manifestosu adında bisiklet temalı üç kitabı okurla buluştu. 2013'te Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun 50. yaşı için "Pardus" adında bir maskot tasarladı. Toplumsal Tarih, Cyclist Türkiye, Socrates dergileri yayın kurulu üyesi. Halen çiziyor, yazıyor, bisiklet üstünde çocukluğunu arıyor. |
[1] Mary Shelley, Frankenstein ya da Modern Prometheus, Çeviren: Yiğit Yavuz, İş Bankası Kültür Yayınları, 2016