Başlık bir tür yemin, bir kendi kendine söz verme. Yaygın mıdır bilemem. Yüzlerce kişiyi kapsayan KCK davasının ilk duruşmasını izlemek için Diyarbakır'daydım. O sırada sadece avukatlık yapan Sezgin Tanrıkulu arkadaşım KCK iddianamesini duruşma öncesi bana da vermişti. Gece otelde yüzlerce sayfalık iddianameyi baştan sona okumuş, dersimi çalışmış ve duruşmayı izliyordum.
Diyarbakır bilmem kaçıncı ağır ceza mahkemesinin iç bayıltacak kadar tek düze, tonsuz vurgusuz konuşan savcısı, keza mahkeme başkanı ve üyesi yargıçlar avukatların tahliye taleplerini, tutukluların cezaevi koşullarına ilişkin itirazlarını yarım kulak, hatta çeyrek kulak dinliyorlar, dinler gibi yapıyorlar, sonra reddediyorlardı. Duruşma böylece sürdü gitti. Sonra da AKP yargısının alıştığımız sahnesi yinelendi, "Sanıkların tutukluluk halinin devamına ve duruşmanın bilmem ne gününe bırakılmasına…" dendi. Öfkemizi içimize atıp çıkış kapısına yöneldik.
Tanımadığım, güleç yüzlü bir adam kolumu tuttu:
- Yegenim seni televizyonda felan seyrettim. Lafını esirgemeyenlerdensin…
Övülmekten kim hoşlanmaz. Gülümsedim, "sağ ol" dedim. O devam etti:
- Ne diyosun içeride olup bitenlere? TeCe devletinin adaleti böyleymiş he mi?
Ne denir:
- Alıştık işte… Her yerde aynı. Alıştık…
Yüzü değişti, gözlerinde kıvılcımlar çaktı:
- Alışırsam cigerim kurusun. Kendi adıma söylirem; alışırsam cigerim kurusun.
Başlıkta da, burada da yumuşak G kullanmadım. Bilerek öyle yaptım. Aynen öyle söyledi çünkü:
- Alışırsam cigerim kurusun…
"Durup dururken bu ciger meselesi de nereden çıktı" diye soracak olursanız…
Ekran karşısına geçip "Bugün ne yazsam… Onlarca yakıcı konu arasından hangisini seçsem" diye düşünürken kendimi yakaladım.
Kıdemli Silivri tutuklusu Osman Kavala arkadaşım hakkında ne zamandır yazmadım. Yazan başka meslektaşlara da epeydir tanık olmadım. Sadece Diken'de her gün aynı yerde duran ve diken gibi gözümüze batan gel gör ki gitgide gözümüz alıştığından bakıp geçiverdiğimiz "Osman Kavala 1288 gündür tutuklu" notu var.
"Osman Kavala'yı bir kerre daha yazsam, okurlar bakar geçer. Osman'ın hapiste olmasına alıştı herkes" diye düşündüm.
Evet, tastamam böyle düşündüm ve hemen ardından kendimi "kıskıvrak" yakaladım.
Osman Kavala'dan söz ediyorum. Hani şu olmayan bir suç icat edip, tutuklanan, ağır ceza mahkemelerinden biri yanılıp tahliye karar verince AKP Reisi'nin hiç çekinmeden "Az daha serbest bırakacaklardı. Böyle bir bir manevra yaptılar ama önlendi" diye şecaat arz ettiği Osman Kavala'dan…
Osman Kavala'nın tutuklu olmasına, 1288 gündür Silivri zindanında tutulmasına alıştık öyle mi?
Alışırsam ciğerim kurusun…
Selahattin Demirtaş 4 Kasım 2016'da tutuklandı, doğup büyüdüğü, eşinin, çocuklarının yaşadığı Diyarbakır'dan en uzaktaki bir hapishaneye, Edirne Cezaevi'ne gönderildi. O günden bugüne tam 1649 gündür orada.
Asıl suçu "Seni başkan yaptırmayacağız" demek ve kitlelerin içten sevgi ve saygısını kazanarak, sözünü tutabilecek siyasal güce sahip olduğunu Reis'in ve takımının bilincine çivilemiş olmak… Ama böyle bir suçu yutturamayacaklarından suç üstüne suç uydurup, kesinleştirdikleri 4 yıllık hapisle yetinmeyip şimdi de Kobani olayları bahanesiyle ömür boyu ağırlaştırılmış hapsini istedikleri Selahattin Demirtaş üstüne çok yazıldı, çok çizildi, çok konuşuldu.
Çok yazıldığı, çok konuşulduğu için alışıldı mı?
Alışırsam cigerim kurusun…
Demirtaş gibi o da 1649 gündür Kandıra Cezaevinde tutulan Figen Yüksekdağ'ı, Diyarbakır'ın seçilmiş Belediye Başkanı Gültan Kışanak'ı, onun ardılı Selçuk Mızraklı'yı, AKP yargısının işlediği hukuk cinayetleri sonucu yurdum hapishanelerinde volta atan kadın ve erkek, Türk ve Kürt demokratları, sosyalistleri, komünistleri çok yazdık, çok konuştuk öyle mi?
O yüzden alıştık öyle mi?
Alışırsam cigerim kurusun.
Okurlara not: Bir ara yazı boyunca nakarat gibi yinelediğim "Alışırsam cigerim kurusun" yerine "Alışırsak cigerimiz kurusun" diye yazmayı düşündüm. Sonra sizler adına konuşma, yazma hakkım olmadığını düşünüp vazgeçtim.
Ne dersiniz, vazgeçmese miydim?