2001'de Fransız siyaset esnafı parlamentoda bir yasa kabul etti: "Ermeni Soykırımının İnkârının Cezalandırılması".
Aynı gün O, çok izlenen TV kanallarından birinde ekrana çıktı ve konuştu:
"Ben şimdi Paris'te Concorde meydanında bir taşın üstüne çıkacağım ve 1915'te Anadolu'da Ermenilere soykırım uygulanmamıştır diyeceğim. Sonra Ankara'ya gideceğim, Güven Park'ta bir taşın üstüne çıkacağım ve 1915'te Anadolu'da Ermenilere soykırım uygulanmıştır diyeceğim. Fransız Hükümeti bir kolumdan, Türkiye Hükümeti öteki kolumdan yakalayacaklar. Ama ben sözlerimi aynen tekrar edeceğim. Hep tekrar edeceğim..."
O gün bir tabu kırıldı.
Diaspora'nın yaşlı Ermenileri bu cümlelerdeki inceliği ve derinliği kavrayamıyorlardı. İki halkın barışmasına giden yolu da reddediyorlardı. Bütün yaşamları "Türk nefreti" üstüne kurulmuş, çocuklarını, torunlarını bu nefretle beslemeye çabalamışlardı. Nitekim O Marsilya'da Ermenilerin doldurduğu bir salonda konuşmaya girdiğinde yuhalamışlar, hatta sırtına yumruklar indirmişler ve "Kemalizmin ajanı, hain" gibi sıfatlarla O'nu aşağılamaya kalkışmışlardı.
Ama genç Ermeni çocuklar yaşlı dedelerinin tersine "Bu adam haklı" dediler.
O çocukların bilincinde o günlerde bir tabu kırıldı.
Aynı dönemde, kendini solcu sanan ve fakat Türk milliyetçiliğinin militanına dönüşmüş bir savcı eskisinin katkılarıyla güneydeki büyük bir ilin üniversitesinde bir toplantı düzenlendi. Toplantıya konuşmacı olarak O çağrıldı.
Salonu dolduran genç üniversite öğrencilerinin ellerinde birer küçük Türk bayrağı tutuşturulmuştu. O konuşmasını bitirince alkış yerine o bayraklar çıkarılacak ve O Ermeniye dersi ve ağzının payı verilecekti.
Öyle olmadı.
O konuştu. Ermeni soykırımı üstüne düşündüklerini sakınmadan, sözcükleri gevelemeden anlattı. Bu kördüğümün nasıl çözüleceği üstüne önerilerini tek tek sıraladı.
Konuşmasını bitirdi. Genç öğrenciler ayağa kalktılar ve O'nu doyasıya alkışladılar.
O gün orada genç öğrencilerin bilincinde bir tabu kırıldı.
Şişli Adliyesi'nde, Asliye Ceza Mahkemesi'nin daracık salonunda, kara ünlü Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ve çetesinin sataşmalarını umursamadan adeta uyuklamakta olan savcının suratına bakarak konuştu:
- Ben "Türk"ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur" diye yazdım ve burada aynen tekrarlıyorum. Ben o yazıda ve şimdi burada Ermenilere sesleniyorum. Türk düşmanlığının Ermenilerin kanını zehirlediği kanısındayım. Ermeniler bundan kurtulmadıkça iki halk arasında dostluk kurulamaz. Oysa aynı toprağın çocuklarıyız.
O yazıda ve o gün o daracık mahkeme salonunda bir tabu kırıldı.
Tabu kırandı.
Hepsini saysam buraya sığmaz. Çoğunun dolaysız tanığıyım.
Tabu kırmak zor zanaattır.
O bu zanaatın ustasıydı.
En büyük tabu kırma eylemini bundan tam on beş yıl önce gerçekleştirdi.
Onu uğurlamak için AGOS'un önünden taa Şişli Camii'ne kadar koca bir caddeyi dolduranların bir ağızdan, inançla, öfkeyle ve derin bir acıyla "Hepimiz Ermeniyiz" diye haykırmasını ondan başka kim sağlayabilirdi?
O günden beri çekinmeden, korkmadan "1915'de Anadolu'nun en kadim halklarından Ermenilere gerçek bir soykırım uygulandı" diyebiliyor, tartışabiliyoruz.
Bu, bu ülkede bir tabu kırılmasıdır. Devletin titizlikle koruduğu bir tabuydu ve kırıldı.
Ölümüyle bile devlet gücüyle korunan bir tabuyu kırmak kaç kişinin harcıdır?