Cumhurbaşkanlığına adaylığını en son açıklayan o. Henüz miting filan düzenlemedi. Cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyası çerçevesinde, Erdoğan gibi kuru gıda (sulu gıda da olabilir) toptancıları derneğinin kongresinde bile konuşssa hemen canlı yayına geçen haber kanallarının mikrofonlarını ona uzatıp kameralarını ona çevirdikleri de pek yok. Gazetelerde üç beş paragrafta, TV’lerde 5-10 saniye onu görebiliyorsak bu bir avuç mesleğine tutkun kadın ve erkek gazeteciler sayesindedir.
Kampanyasının açılışını İstanbul’da yaptı. Şişli’deki Kent Kültür Merkezinin 1000 bilemedin 1200 kişilik salonunda konuştu. Ardından soruları yanıtladı.
Ve bir şeyler değişti.
Toplantıyı daha önce herhangi bir BDP kongresi izlememiş, izlemeye değer bulmamış kimi namlı gazeteciler de dahil epey büyük bir gazeteci ve yazar kitlesi izlemişti.
Ertesi gün toplantıyı izleyen gazetecilerin yazılarını, izlenimlerini, notlarını okuduk. En kestirmesini Cengiz Çandar arkadaşım yazdı: Gönlümün Cumhurbaşkanı…
Yazılan çizilenlerde Selahattin Demirtaş üstüne olumsuz tek satıra rastlamadım. Mesleki geleceklerini Tayyip Erdoğan “alkışçılığı”na bağlayanlar bile olumsuz yazmak yerine hiç yazmamayı tercih ettiler.
* * *
Benim ve birkaç meslektaşım için Demirtaş’ın böylesine bir etki yaratması; böylesine bir rüzgar estirmesi sürpriz değil. Onu yakından izleyenler de şaşırmadı.
Ama Demirtaş’ı BDP eşbaşkanı iken partisinin meclis grubundaki konuşmalarıyla ve sadece bir Kürt siyasetçi olarak tanıyanlar İstanbul’daki basın toplantısından sonra çok farklı bir siyasetçi ile karşılaşmanın keyifli şaşkınlığı yaşadılar.
Peki ne oldu da böyle oldu?
Çeşitli açıklamalar var:
Genç, sevimli, hazırcevap, alçakgönüllü, esprili, iyi bir konuşmacı, bağırmıyor, azarlamıyor, tepeden bakmıyor, kibirli değil…
Evet, Demirtaş’ta bütün bu nitelikler var. Bir o kadarını da ben ekleyebilirim.
Ama bunlar, sadece bunlar bir Cumhurbaşkanı adayını popüler kılacak, bir rüzgar estirmesine yol açacak nitelikler midir?
Mesela Demirtaş bu kadar genç olmasaydı, sevimli de olmasaydı, konuşurken sık sık tekleyen biri olsaydı o rüzgar esmez miydi?
Demirtaş’ın farkı nerede?
Kalıbına, görünüşüne, hünerine değil söylediklerine, dillendirdiklerine bakalım.
* * *
Üç cumhurbaşkanı adayı var. Öteki ikisinin ağzından Demirtaş’ın dinsel, cinsel, etnik kimlikler üstüne söylediklerine benzer, bırakın benzemeyi, içerik olarak yaklaşan cümleler duyanınız var mı?
Bütün yurttaşları kucaklamayı “biz ve onlar” karşıtlıklarını kabartmadan, “milli irade, milletin reisi” filan gibi içi boş laf ebeliklerine başvurmadan, kimleri neden kucaklayacağını Demirtaş gibi dillendiren, açıklayan, tanımlayan bir başka cumhurbaşkanı adayı var mı?
Kendi iktidarını sistemin değişmesi sanan fikri fukaralıklara karşı sistemin neden değişmesi gerektiğini ve nasıl değişmesi gerektiğini sınıfsal, toplumsal ekonomik temellendirmelere dayandırarak anlatan Demirtaş, öteki iki adaydan sahiden de açık seçik farklılaşmıyor mu?
* * *
Eskiler “Zarfa değil mazrufa bak” derler. Yanı kılıfa değil içindekine bak…
Bu genç siyasetçide hem zarf, hem mazruf farklı; öteki iki adaydan çok farklı.
Eh, o zaman da bir Demirtaş rüzgarı esmesi çok doğal…