Başlıktaki soru Gezi direnişi sırasında sorulamazdı.
Sorulmadı da.
Tamam, Gezi direnişi sarsılmaz sanılan AKP iktidarını ve onun kibri paçalarından akar hale gelmiş liderinin cilasını dökmüş, büyüyü bozmuştu.
Ama yine de AKP iktidarını sallasa bile deviremeyecek bir direnişti. Zaten böyle bir hedefe de yönelmemişti. Dahası “Erdoğan iktidarı yitirirse yerine gelebilecek bir siyasal güç var mı” sorusu cevapsızdı.
Bu, bugün de büyük ölçüde cevapsız.
Ama başlıktaki soru arkadaş sohbetlerinin konusu olmaktan çoktan çıktı. Artık gazetelerin yazı işleri masalarında konuşuluyor. Batı medyasının ağır top gazete ve televizyonlarının İstanbul habercileri, analistleri soruyu daha harbiden sormaya başladılar.
Yakında köşe yazılarında soruya cevap arayan,ima yollu yorumlara filan rastlarsak ben şaşırmayacağım; siz de şaşırmayın…
* * *
Önemli bir Alman gazetesinden bir meslektaşla aramızda geçen bir telefon görüşmesini aktaracağım. İlginçti. Çünkü genellikle onlar sorar biz cevaplarız. Almanya’ya yolumuz düştüğünde de tersi olur,biz sorarız,onlar cevaplarlar. Bu defa neredeyse tersi oldu:
- Hallo Engin, eski toprak, senin Başbakanın koltuğundaki günleri sayılı mı?
- Onu da nereden çıkardın? 550 iskemleli Mecliste 320 dolayında iskemle onun ve o ne derse hâlâ o oluyor… Peki, sence sayılı mı?
- Evet. Bak bu korruption (=Yolsuzluk) meselesi… Başbakanın bu konuda söylediği her şeyi okumaya çalıştım. Anlamadıklarımı bizim redaksiyondaki genç Türk kıza okuttum. Yok.
- Ne yok?
- Hayır, kimse çalmadı, rüşvet almadı, hepsi iftira demiyor, diyemiyor.
- Babamın oğlu olsa yaptıysa ceza görsün filan dedi galiba…
- Yaşlanıyorsun eski toprak. O kadar naif olma. Yolsuzluğu kanıtlayabilecek polis de bırakmadı ortada, polisin önüne koyduklarını işleme alıp dava açacak savcı da. Yakında hâkimler temizlenecek herhalde… Hiçbir iktidar bu ölçüde bir kiri taşıyamaz.
Konuşma böyle sürdü gitti. Sonra da bitti. “Demek oralardan tablo böyle görünüyor” diye düşündüm.
Yani benim gördüğüm gibi, sizin gördüğünüz gibi… Yani benim,sizin gördüğümüzü eloğlu da görüyor…
* * *
Peki, eloğullarının ne düşündüğünü bir yana bırakıp bir başka soru soralım.
Sahiden Erdoğan’ın sırtında taşıyamayacağı, iktidar iskemlesinde oturamayacağı kadar yük birikti mi?
İlk ağızda akla gelenleri sıralayacağım:
Tümüyle çıkmaz sokağa saplanmış Suriye politikası…
İslam dünyasında bir zamanlar hak etmediği ölçüde yükselmiş itibarındaki aşırı sert düşüş…
Avrupa Birliği ile ilişkileri demokratikleşme yolunda adım atmak yerine, “Canınız isterse. Bizi almazsanız biz de Şanghay Beşlisine gideriz” gibi çocuksu şantajlar…
Suriye’de düşen savaş jetini toplumsal belleğin unutma bölümüne itiştirince kurtuldum yanılsaması…
NATO üyesi olduğunu unutup Çin’den füze almaya kalkışarak baltayı taşa ve Obama’ya vurmak…
PKK – BDP çizgisine diz çöktürüp “barış süreci”nde kendi koşullarını dayatabilmek için Barzani ile ittifak arayışı…
Kendi nükleer enerji teknolojisi ile kendi ülkesinin bir bölümünü yaşanmaz hale getirmiş Japonya’dan nükleer enerji santrali siparişi…
Roboski cankırımını -sanki becererilebilirmiş gibi- örtbas etme çabası.
İktidarının en güçlü destekçisi, adeta koalisyon ortağı Cemaat’la iktidar paylaşımını reddedip, Cemaatla papaz olma…
Gezi direnişinde can alan, canavarlaşan polislere “Destan yazdılar” övgüsü…
Rüşvet, kara para aklama, imar yolsuzlukları, ihaleye fesat karıştırma suçlarının harman olduğu dev yolsuzluk dosyaları…
Yargı erkini devre dışı bırakmaktan başka hiçbir hedefi ve amacı olmayan “Yargı erki olmayan devlet” modeli için pervasız adımlar atma…
Daha sayayım mı?
Böyle bir yükü hiçbir iktidar taşıyamaz.
Şimdi başlıktaki soruya dönelim:
Erdoğan ne kadar dayanır?
Tabii ki bilmiyorum. Gazeteciyim ben falcı değil.
Ama bildiğim, eğer bir ülkede bu soru sorulmaya başlamışsa bu çok ama çoook manidardır ve eninde sonunda…