Sandıkların yüzde 99,9’u açılmış. Ekranda böyle yazıyor. Tam bir saat...
Sandıkların yüzde 99,9’u açılmış. Ekranda böyle yazıyor. Tam bir saat önce yüzde 96 idi. Gözünü sevdiğimin bilimsel-teknolojik devrimi. Bilgisayardı, uydu idi, yarı iletkenlerdi derken gece yarısına daha iki saat varken seçim sonucu belli. Mesleğe başladığım yıllarda sabahlara kadar kızarmış gözler ve üst üste kahve fincanı devirmekten yanan midelerimizle sadece yüzde 15’i belli sandık sonuçlarından genelleme yapmaya çalıştığımız ve çoğu kez fena halde çuvalladığımız seçimleri gel de hatırlama... Saatler önce TV ekranlarına sıram sıram kurulan yorumcular artık iyiden iyiye hızlandılar ve ince ahkâm kesip ağır yorum döktürüyorlar. Sıkıldım. Şu yazıyı bitirince bir tas kahve, iki parmak konyak deyip televizyonu kapatacağım. Şu yazıyı anında okuyor olabilseniz, beni örnek alıp siz de öyle yapsanız –bence- iyi olurdu. Ama dert etmeyin, iki seçim sonra o da olacak; yazılar anında okunacak. Şunun şurasında ne kalmış? Sekiz yılcık daha. Daha genciz, o günü de göreceğiz... * * * Tırmık’ı buraya kadar okudunuz ve “Yav bu yazar olacak herif o kadar laf etti, seçim üstüne tek kelimelik bir yorum bile yapmadı” dediniz mi? İçimden “Televizyonlarda bu saate kadar onca yorum dinlediniz daha doymadınız mı” demek geliyor ama, demeyeceğim. Bölük pörçük yorumlara buyrun... * * * Seçime bir iki gün kala açıklanan kamuoyu araştırmalarını okuduktan sonra T24’ün ya da başka gazetelerin “yorum yaz” kutularında anket sonuçlarına sövüp sayıp kendi tahminlerini gerine gerine sıralayanlar başta olmak üzere tahmin yapan ve tahmini fos çıkan herkes şöyle bir arkasına yaslanıp kendini sorgulasın. Hâlâ “Bu halk cahil ve bilgisiz. Ben ise kültürlü, bilgiliyim” diyor musunuz? Sahiden seçmenlerin büyük çoğunluğunun akılsız kendinizin akıllı, seçmenlerin büyük çoğunluğunun cahil, sadece kendinizin bilgili olduğu kanısında mısınız? Bu yargınızın temeli ve kanıtı ne? Ben “öyle değilsiniz” demiyorum,. Sadece arkanıza yaslanın ve kendinizi bir sorgulayın diyorum.... * * * Her parti seçim sonucundan işine gelenin altını çizecek. CHP “Milletvekili sayısını en çok artıran parti bizim” diyecek. Nitekim dedi. AKP “Oyunu en çok artıran parti biziz” diyecek. Nitekim dedi. MHP, “Barajı aşamayacağımızı söyleyenlere ders verdik” diyecek. Nitekim dedi. Bu söylenenlerin hepsi de doğru olacak ama bu doğruların sıralanması pek bir anlam ifade etmeyecek. Evet, her iki seçmenden biri AKP’yi seçti. Her dört seçmenden biri CHP’yi seçti. Doğru. Ama bu seçim sonucu değil. Seçim sonucu daha yalın: Önce AKP cephesi: AKP, Anayasayı tek başına pişirip, “Buyrun yiyin” diye önümüze koyamayacak. Bu Türkiye için iyi bir sonuçtur. Kibir küpüne dönmüş Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi berbat bir allak bullaklığa sürükleyecek “Başkanlık sistemi” düşünü rafa kaldırmak zorunda kalacak... Bu da Türkiye için iyi bir sonuçtur. Gelelim CHP cephesine. CHP 2007 seçimlerindeki oylarını yüzde 19’dan (Yüzde 21 eksi yüzde 2 DSP oyu) yüzde 26’ya çıkardı. Bu artış CHP’yi keser mi? CHP’lisine bağlı. Kılıçdaroğlu ve ekibi elbette sonucu olumlayacak, kendi hesabına başarı yazacak. Peki Baykal-Sav döneminden kalma aşırı tutucu, sosyal demokrasiyi “vesayet demokrasisi” sanacak kadar örümcek bağlamış kadroları? Hayır. Onlar “Kılıçdaroğlu rüzgarı dediniz ama sonuç ortada. Bu bir üfürükten ibaretmiş” diyecekler ve kazan kaldırıp kazan kaynatmaya başlayacaklar. Pek çok samimi CHP’liyi partinin yeniden bir kaynayan kazana dönmesi üzecek. Bense tam tersi kanıdayım. CHP’de kazan kaynamalıdır. Hem de fokur fokur. CHP’yi örümcek bağlamış bir partiye, örgütü küflenmiş bir durağanlığa, coşkusuzluğa mahkûm edenlerle CHP’de bir hesaplaşma yaşanmadı. Yakışıksız bir kaset komplosu ile tepe yönetiminin değişmesi “Yeni bir CHP” yaratmaz. Bu hesaplaşma yaşanmadan da CHP yenilenmez. Sahiden yenilenmiş, seçim öncesi açıklanan programatik belgelerde ipuçlarını gördüğümüz “sosyal demokrat” yörüngeye girmeye çalışan bir CHP ancak böylesine bir hesaplaşmadan sonra sağlıklı bir yapıya kavuşabilir. Peki Kılıçdaroğlu ve ekibi bunu başaramazsa ne olur? Hiiiç. CHP silinir gider. * * * Meclise 36 bağımsız girdi. TV’lerdeki sonuçlar bizi yanıltmıyorsa 36 milletvekilinin 36’sı da BDP’nin başını çektiği, küçük sol parti ve grupların yer aldığı Demokrasi, Özgürlük ve Emek Bloku’ndan çıktı. Bunun anlamı ne? Bir kere 2007 seçimlerinde “Açılım” şekeri ve makarna, bulgur, sıvı yağla Kürt seçmeni avlamak isteyen ve beceremeyen; 2009 yerel seçimlerinde benzeri yöntemi yine deneyen ve yine avucunu yalayan AKP, bu seçimlerde Kürtlerin karşısına dinsel kimlik vurgusu ile çıktı ve bu defa avucunu fena halde daha fazla yalamak zorunda kaldı. Kürtler “Tamam Müslümanız ama önce Kürdüz” dediler. Ama bu seçimde 36 bağımsızın meclise girmesinin bence asıl anlamı daha derin. Yaşı tutanlar hatırlasın, tutmayanlar öğrensin, 1965 yılındaki seçimlerde şimdiki AKP’nin bir benzeri olan Demirel’in Adalet Partisi (AP) oyların yüzde 52,8’ini, CHP ise yüzde 28,7’sini almıştı. Yani o seçim de bugünkünün nerede ise tıpatıp benzeri bir sonuç getirmişti. Ama bir sonuç daha getirmişti: Türkiye İşçi Partisi 15 milletvekili ile meclise girdi. Türkiye’de kitleler 15 TİP’li milletvekilinin kürsüden, alanlardan, köylerden, kentlerden yükselen sesiyle sosyalizmle tanıştı. Ülke bereketli bir fikirsel ve ideolojik zenginlik ve heyecan kazandı. 15 sosyalist milletvekili tek başına iktidar AKP’nin (Yanlış oldu, düzeltiyorum: AP’nin) tozunu attı. Şimdi 36 bağımsız milletvekili Mecliste. Onlar da bu kez sahici demokrasinin, al gülüm ver gülüm demokrasisinin değil, katılımcı ve radikal demokrasinin Meclisteki sesi olabilirler. Bu onların sırtına ağır bir sorumluluk yüklüyor. Bencileyin, şu şaşı kör topal demokrasiden gına gelmiş seçmenlere ve yurttaşlara ise umut veriyor. * * * Bir de kişisel seçim sonucu: 1961’den beri seçmenim. İlk kez 2007 seçimlerinde oy verdiğim aday kazandı ve Meclis’e gitti. Adı Ufuk Uras’tı. Bu seçimde de verdiğim oy boşa gitmedi ve Sebahat Tuncel Meclis’e girdi. Yani ayağım uğurlu, oyum bereketli oldu. Yani bir sonraki seçimde oyunuz için artık kerterizi benden alabilirsiniz.