Dün salıydı ve tadı damağımda kaldı.
Bir kere AKP başkanı ile CHP başkanı yurtdışındaydılar.
AKP Başkanı Doğu Avrupa’da, Macaristan ve ardından Çek Cumhuriyetindeydi. Oralarda AB yönetimine bir yandan “Almazsanız almayın be” diye kostaklanıyor bir yandan da “Bizi niye almıyorsunuz kardeşim. Ayıp değil mi bu yaptığınız” yollu yakarılar dillendiriyordu.
CHP başkanı ise Sosyalist Enternasyonal toplantısı için Lizbon’daydı. Oralarda ne yapıp ettiğini pek bilemiyorum. İnşaallah partisinin Birgül Ayman gibi bir milletvekili olduğunu söyleyip öğünmüyordur.
Ama salıyı keyifli kılan bu iki siyasetçinin oralarda söyledikleri değil; Türkiye’de olmamaları. Bu yüzden iktidar ve ana muhalefet partilerinin her salı “Grup toplantısı” dedikleri lider atışması bu hafta yoktu.
Haber ajansları her Salı akşamüstü geçtikleri çarşaf çarşaf “Erdoğan – Kılıçdaroğlu laf salataları”nı bu kez aktarmadılar; görsel medyada haber kanalları yüzleri öfkeden kasılmış, sesleri bağırmaktan kısılmış liderleri ekranlara taşımadılar.
Gerçi Devlet Bahçeli, her zamanki Salı programını bozmadı ama, besbelli ki olası bir barışçıl çözüm onun kimyasını bozmuş. Formsuzdu, bildik, neredeyse ezberlediğimiz fikirlerini ısıtıp ısıtıp önümüze sürdü.
Dünkü salıyı daha da keyifli kılan ise CHP Aydın Milletvekili olduğunu öğrendiğimiz bir zatın incileri oldu. Eskiçine’de bir kahvehanede konuştu ve bir kahvehane sohbeti düzeyinde fikirler saçtı.
Darbeci komutanlar tutuklandığı ve tasfiye edildikleri için “Darbe yoluyla kurtuluş” umudu kalmadığını söyledi ve sözü “Sandıktan başka yol yok” cümlesiyle bağladı. Bunu derken, cümlenin başına bir de “Maalesef” ekledi mi öğrenemedim. Ama öyle düşündüğünü anlamak için fazla zeka gerekmiyor…
Hasılı olabileceği kadar keyifli bir salıydı.
Darısı gelecek salıların başına…
* * *
Sadece “dün”ü değil günleri güzel, hatta umutlu kılan ise Kürt sorununda barışçıl çözüme giden yolda henüz bir “yol kazası” olmaması. Çok hassas ve çok kırılgan bir düzlemde yürüdüğü besbelli olan “müzakere yoluyla çözüm” sürecinde Başbakan “İmralı olumlu gidişe çok katkılı oluyor” anlamında cümleler kurdu. BDP Başkanı Demirtaş da Avrupa Parlamentosu’nda yapıcı bir dil kullanmayı yeğledi.
Bunlar önemli. Çünkü süreç sahiden çok kırılgan. Bıçak sırtında yürüyen bir süreç.Taraflardan birinin alışkanlıkları depreşip nobran (=kırıcı, incitici) bir dil kullanması karşı tarafından daha nobran bir dile sıçramasıyla sonuçlanıyor. Üste çıkma, laf sokuşturmada geri kalmama yarışı ise çok zor kazanılan adımları bile etkisiz kılabiliyor. Geçmişte bunun örneklerini yaşadık, gördük,
O yüzden kof umutlara kapılmamamız, yoğurdu üflememiz için çok ve haklı nedenlerimiz var…