Almanya’ya indim ve kendimi bir seçim fırtınasının içinde buldum...
Size haber vermedim ama ben geçen haftanın son Tırmık’ını yazdıktan sonra Almanya’ya tüydüm. Sanırım çarşambaya kadar da burada kalacağım.Almanya’ya indim ve kendimi bir seçim fırtınasının içinde buldum. Berlin “eyalet-kent”inde eyalet parlamentosu seçimi vardı. Gerçi Berlin kuzey ben güney Almanya’dayım ama farketmiyor.Başkentteki seçimi güneyiyle kuzeyiyle, doğusu, batısıyla bütün Almanya merakla izledi.Sandıklar kapandıktan bir iki saat sonra seçim sonuçlara belli oldu ve merak daha büyük bir meraka ve şaşkınlığa dönüştü; ha bre soruluyor: “Bu Piraten Parti (=Korsanlar Partisi) de nereden çıktı ve bu nasıl bir partidir ki seçimlerde yüzde 9 oy alıp 146 iskemlelik eyalet parlamentosuna 15 üye soktu?”Yeni eyalet hükümeti büyük olasılıkla ya 47 iskemleli sosyal demokratlar (SPD) ile 29 iskemleli Yeşillerin (Die Grüne) azınlık koalisyonu olacak ya da onlara 19 iskemleli Sol Parti (Die Linke) eklenip bir çoğunluk koalisyonu...Ancak Berlin Eyalet Parlamentosu seçimlerinin önemi burada değil. Berlin’de 18 Eylül 2011 seçiminde, düne kadar adı ünü duyulmamış, kim oldukları bilinmeyen, ne istedikleri de pek bilinmeyen, bildik partilere hiç ama hiç benzemeyen, hatta bir parti olup olmadığı bile tartışmalı bir... Bir... (Lafı bulamıyorum)... Bir “siyasal güç” ortaya çıktı: Piraten Parti (=Korsanlar Partisi). En güvenilir kamuoyu araştırma kurumlarının seçimden bir gün öncesine kadar yüzde 4, en çok da yaüzde 5 oy alacağını tahmin ettikleri Korsanlar Partisi bütün tahminleri altüst etti, oyların yüzde 9’unu aldı ve eyalet parlamentosunda 15 üye ile temsil edilecek.Seçim sonuçlarını aktaran Alman medyası bu yeni siyasal gücü nasıl tanımlayacağını bu yazının yazıldığı saatlerde (Pazar gecesi 23.30) bulabilmiş değil. Kimileri “İnternet Çocukları Başkent Parlamentosunda” demekteler, kimileri “Öfkeli Dijital Yurttaşların Parlayışı” tanımını yeğlemekteler. Bir başka gazete, Almanya’nın en saygın gazetelerinden Süddeutschezeitung (SZ) şöyle yazdı:“...Partiye dönüşmüş bir internet yurttaş hareketi ilk kez bir Alman eyalet parlamentosuna girdi. Bir hafta önce Berlin Eyalet Hükümetinin başındaki SPD’li politikacı Klaus Wowereit onları ‘Kaos yaratacak bir güruh’ olarak nitelemiş ve Berlinlileri uyarmıştı. Wowereit “Seçmenler, liste başı olacak adaylarını bile kurra çekerek belirleyen bir partiyi salt düzeni proteste etmek amacıyla destekleme kararlarını ciddi olarak gözden geçirmelidirler’ demiş ve Korsanlar Partisinin çizgisinin hemen bütün toplumsal konularda tümüyle belirsiz olduğuna işaret etmişti. Berlin seçimlerinde seçmenlerin yüzde 9’u bu uyarıyı dert etmedi ve oyunu Korsanlar Partisine verdi...” * * *Türkiye’den epey uzakta, üstelik ülke çapında değil bir eyalet-kent’teki seçim sonuçları üstünde bu kadar durmak ilk bakışta pek anlamlı gelmeyebilir. Üstelik yakın bir gelecekte Türkiye’de bir Korsanlar Partisi olasılığı da görünmüyor.Ama unutmayalım “Arap Baharı”nın yaşandığı ülkelerde de internet üstünden (Facebook, Twitter) haberleşerek güçlü görünen diktatörlüklerin alaşağı edilebildiğine tanık olduk.Dahası İsveç’te başlayan ve Almanya’ya sıçradığı görülen 30 yaş altı, çoğunluğu “internet çocukları” diye tanımlanan bir kitlenin sağ ya da solda konumlanmış geleneksel partileri reddettiği, onların temsil ettiği siyasal sisteme başkaldırdığı artık elle tutulur bir gerçek.“Bir siyasal altüstlüğün arifesinde miyiz” sorusu pek de anlamsız değil. Bu yazının amacı buna dikkat çekmekle sınırlı. Ötesini sonraki yazılara bırakalım.