Kimsenin (ama hiç kimsenin) inancına saygısızlık etmek gibi bir niyetim yok. Ama yazarken, konuşurken kendi inancımı, görüşümü, düşüncemi, yargımı açıklamaktan kaçınmaya da niyetim yok.
Başlık zaten belli ediyor, kurban bayramı üstüne yazacağım.
Meslekte ustalarım dini ya da milli bayramların arifesinde, ertesi gün, yani bayram sabahı okunacak gazete hazırlanırken “Aman birinci sayfaya ‘Okurlarımızın bayramını kutlarız’ ibaresini afili bir düzenlemeyle koymayı unutmayın” diye uyarırlardı.
Yazarlar da o günkü yazılarını bayram üstüne kurgularlar ve kendi meşreplerince bayramı kutlayan cümleler kurarlardı. Eski yazıları karıştırsam belki ben de öyle paragraflar döktürmüşümdür.
Bu meslek alışkanlığı bugün de pek değişmedi.
Ancak…
Ancak öteki meslektaşların ne yazacağını bugünden bilemem, ama kendi adıma ben, bu alışkanlığa uymamaya kararlıyım.
Şimdi yazıya buyrun…
* * *
Derin bir sosyoloji kültürüne sahip değilim ama kurban kesmenin ilkel kavimlerden günümüze sarkmış bir kan kültürüne dayandığınız söylemek için ille de sosyolog olmak gerekmiyor.
Eski Yunan’da da, Mısır’da da, Uzakdoğu’da da, Güney Asya’da da, çoook uzaklardaki Amerika’nın Kızılderili kabilelerinde, Maya ve Aztek uygarlıklarında da bu kan kültürüne mutlaka rastlıyoruz.
Taptıkları tanrıların -ya da tanrının- gazabından korunmak, tanrıların günlünü hoş etmek, rakip ya da düşman kavimler karşısında kendilerini muzaffer kılmasını sağlamak gibi bir dizi –o dönemde anlaşılabilir- nedenle tanrılara kurban verilirdi. Kimileri bakire kızları, kimileri delikanlıları, kimilerinde o güne sakladıkları esirlerini…
İnsanlık geliştikçe tanrılara insan kurban etmek yerine hayvan kurban etme aşamasına geçildi.
Yani kan kültürü biraz daha (acaba ne kadar daha?) masumlaşarak varlığını sürdürdü.
Peki 21. yüzyılın ilk on yılını da geride bırakmış insanlığın hâlâ bu kan kültürünü yaşatmasını “inançlara saygı” bağlamında kabullenmek, itiraz etmemek, eleştirmemek ve “Bayramınız kutlu olsun” edebiyatına devam etmek nasıl açıklanır?
Devletin resmi kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı “Kurban insanı tanrıya yaklaştırır” gibi cümleler kuruyor. Şu okkalı paragrafı Diyanet İşleri Başkanlığının resmi internet sitesinden aktarıyorum:
“…Kurban bayramı, barışın esenliğin; birlik içinde duanın, yakarışın; statülerden arınarak eşitlenmenin; kendini bilmenin, tefekkürün, tezekkürün, yenilenmenin; sabrın, nefisleri terbiye etmenin, hassasiyetin, hiç bir canı incitmemenin, yok etmemenin; çaresizliği gidermenin, yaşama bilincinin, kutlu yürüyüşün; tarihe tanıklık etmenin kutsalı ve geçmişi idrak etmenin; yoksula, kimsesize, çaresize yakınlaşmanın bayramıdır.”
Bu paragrafın her cümlesi, cümleciği üstüne sayfalar dolusu yazılabilir.
Ben şu cümleciğin altını çizmekle yetineceğim: “…hiç bir canı incitmemenin, yok etmemenin…”
Yazı da “insan”ı dememiş, “canı” buyurmuş diyanetin bilginleri.
Eee? Koyunlar can değil mi ve onları kurban edince yok etmiş olmuyor muyuz?
* * *
O yüzden bugün benden “Bayramınız kutlu olsun” yazısı beklemeyin.
Bugün ben koyunlardan yanayım…
Cumhuriyet bayramına gelince…
Onu da 29 Ekim sabahında okursunuz…