Şu anda kaç öğrenci tutuklu biliyor musunuz?
Ben de bilmiyordum. Sordum soruşturdum.
Bakanlığın verdiği sayı ile farklı kaynaklarda yer alan veriler birbirini tutmuyor. Tutmadığı gibi aralarında uçurumlar var.
Sorup soruştururken tuhaf cevaplar da alıyorsunuz. Örneğin bir bürokrat “Ama çoğu öğrenci oldukları için değil, terör örgütü üyesi oldukları için tutuklu” diye akıllara seza bir mantık yürütüp aklınca “Bu kadar büyük fark nereden doğuyor” sorusunu cevapladığını sanıyor. “Bey kardeşim neyden tutuklu olurlarsa olsunlar, ben tutuklu öğrenci sayısını soruyorum” yollu itirazlarınız nafile… Kadın tutuklu sayısını sorduğunuzda cevap alıyorsunuz. Hem de bir tık ile… Erkek tutuklu sayısını, yabancı uyruklu tutuklu sayısını, hatta tutukluların doğum yeri itibariyle illere dağılımını bile bulabiliyorsunuz. Ama öğrenci diye sorunca: I-ıh..
Çaresiz kaldım.
Pösteki saymaktansa ortalamasını almayı yeğliyorum.
Kesin sayı değil. Ama “Pek az” diyenlerle “Pek çok” diyenlerin ortalaması ve dehşet verici: 4.000. (Yazıyla: Dört bin).
Bir protesto yürüyüşüne katıldıkları için…
“Paralı eğitime hayır” yazan bir pankart açtıkları ya da ardında yürüdükleri için…
Halay çektikleri için…
BDP il binasının önünden geçtikleri ve geçerken içeri baktıkları için…
Bir bakanı protesto ettikleri ve yumurta attıkları için…
Siyasal türkü ve marşların söylendiği bir konser izledikleri için…
Yürüyüşü önlemek için kurulan polis barikatı ile dalga geçmek amacıyla barikatın önünde birdirbir ve uzuneşek oynadıkları için…
Üniversite yerleşkelerine (=Kampüs) polis girmesini protesto ettikleri için…
BDP parti akademisinde ders izledikleri için…
Poşi taktıkları için…
Kız arkadaşı ile sarmaş dolaş yürümemesi için kendinde uyarma hakı gören polise kimlik ve yaka numarası sordukları için…
Bu kadarı yetsin. Yoksa yazının boyu santimle değil metre ile ölçülecek…
* * *
Olup biteni yakından izleyenler için yukarıda sıraladığım “tutuklama” gerekçeleri ve çoğunu izleyen 5-10-12-15 yıllık hapis cezaları şaşırtıcı değil.
Ama uzaktan izleyenler ya da gazete, TV haberlerine şöyle bir bakıp geçenler inanmayabilecektir. “Ne yani birdirbir, uzun eşek, poşi, halay, konser izleme, protesto yürüyüşüne katılma suç mu? Hele hele o kadar ağır hapis cezaları… I-ıh, yazılanlar inandırıcı değil” filan diyebilirler.
Ne yapayım? Yazılanların hepsinin gerçek olduğuna yemin mi edeyim ?
* * *
Gencecik yaşamları karartan bu hunharlık, bu kahredici devlet saldırısı, ideolojik körlükle sakatlanmış üç beş polis şefinin; kendi siyasal görüşlerini hukukun yerine geçiren üç beş savcı ve yargıcın marifeti olabilir mi?
Hayır. Eğer öyle olsaydı çözüm de zor olmazdı.
Bu hunharlığın ve ayıbın kaynağını Terörle Mücadele Yasası denen, kararmış vicdanlarca çıkarılan, yasaların kimi kez hukukun ırzına geçebildiklerinin somut örneği olarak Hukuk Fakültelerinde okutulması gereken bir yasadır.
Meraklısı ve sabırlısı internetten kolayca indirip okuyabilir. Tavsiyem korku romanlarının başına konan “Geceleri okumayınız” uyarısına uyulması…
Terörle Mücadele Kanunu (Kısaca: TMK) 1991 Nisan’ında çıkarıldı.
Ondan sonra da ülkede ve dünyada esen rüzgarlara göre bir o yana, bir bu yana savrularak habire değiştirildi, yamalı bohçaya dönüştürüldü.
Kâh AB ile uyum paketleri içinde olumluya benzer değişikler gözlendi, kâh TSK’nın tepelerinden ya da siyasetin “güvenlikçi kanadı”ndan gelen dayatmalarla resmi görüşün dışına tayan herkesi boğan bir deli gömleğine dönüştürüldü.
(Bu ilginç değişiklik serüvenini ayrıntısıyla izlemek isteyenlere TESEV’ın bir çalışması mükemmel ışık tutuyor. Şu linki tıklayın yeter: TESEV-Terörle Mücadele Kanununda Yapılan Değişiklikler)
Ama yukarıda aktardığım en esaslı, en karanlık değişiklik Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde AKP eliyle yapıldı. Büyükanıt ekranlardan gözlerimizin içine baka baka “Kardeşim biliyorum o kamyonda silah yükü var. Ama kanun o kamyonu durdurup aramama izin vermiyor. Bu durumda terörle nasıl mücadele edilebilir” diye gürledi. Bizim de bu kuyruklu mazereti yememizi, jandarmanın, terörle mücadelede görevli güvenlik güçlerinin vızır vızır önlerinden geçip giden silah yüklü kamyonlara bakıp bakıp yutkunduklarına inanmamız istendi.
Ama inanmak isteyenler hemen inandı ve 2006’da o ağır değişiklikler yapıldı. Şu anda yürürlükte olan yasa bu ve bu yasaya dayanarak bırakınız poşi takmayı, “Kürt sorunu askeri yöntemlerle çözülemez; mutlaka demokratik ve barışçıl bir çözüm için düşünmeliyiz” yollu masum bir dilek bile TMK’dan içeri atılmasınıza yetebilir. Yeter ki uygun savcı ve uygun yargıç bulunsun.
* * *
Tamam bu ülkenin demokrasisi kör topal yürüyor (yani yürümüyor). 12 Eylül Anayasası bir cendere gibi bizi boğuyor. Siyasi Partiler Kanunu siyasal örgütlenmenin önünde aşılması güç bir duvar örüyor. Yargı erki yetersizlik ve olanaksızlarla boğuşuyor ve adalet arayışı ile kanunlar çelişiyor.
Tamam, bunların düzelmesi, değişmesi, çöpe atılması lazım.
Ama galiba önce, hem de her şeyden önce şu Terörle Mücadele Yasası’nın hakkından gelmek zorundayız. Hani ağır yaralı bir hastada doktorların önce kanı durdurmaları, tedaviye sonra geçmeleri gibi… Öncelik terörle Mücade Yasasında olmalı. Yoksa…
Yoksa Türkiye bir öğrenci hapishanesi olmaktan kurtulamayacak ve gencecik yaşamların hunharca karartılmasına devam edilecek…
Mazeret de “Ne yapalım yasa böyle” gibi cıvık bir cevap olacak…