Anlaşıldı, bir kaç gün, belki daha da çok TUSİAD’ın Anayasa üstüne önerilerini tartışacağız...
Anlaşıldı, bir kaç gün, belki daha da çok TUSİAD’ın Anayasa üstüne önerilerini tartışacağız. İyi peki, tartışalım. Ama daha ilk günden tartışma alanı hemen daraltıldı. Anayasal yurttaşlık, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yetki alanı, Kürtçe eğitim ya da öğrenim, seçim barajı gibi ülke siyasetini kilitleyen, dahası kamplaşmalara ebelik eden yakıcı konuları tartışmak erteleneceğe benziyor. Belki o konuları hiç tartışamadan seçim gelip çatacak. Bunun ipuçları daha ilk günden belirdi. Tartışmanın odağı istense de istenmese de, temel mantığı 12 Eylül faşizminden miras kalan yürürlükteki Anayasa’nın ilk üç maddesi üstünde yoğunlaştı. Hani şu “Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez” maddeleri... Aslında işi mizaha vurup Anayasa’nın 4. maddesini değiştirirsin, olur biter” demek var. O madde şöyle: “Madde 4- Anayasanın 1’inci maddesindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyet’in nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” Anayasa’da bu dördüncü maddenin değiştirilemeyeceğine, değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceğine ilişkin bir hüküm yok. Öyleyse iş kolay... Gel gör ki konumuz Anayasa ve o yüzden işin mizaha vurulacak, şakaya kurban edilecek yanı yok. Peki, madem fırtına ilk üç madde üstüne kopuyor. Fırtınanın göbeğine dalalım ve tartışalım. * * * Birinci madde şöyle:Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Buna bir itirazı olan var mı? Benim yok. Öyleyse itirazı olanlar varsa kendi aralarında tartışsınlar. * * * İkinci madde şöyle: Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. Buna bir itirazı olan var mı? Benim var. Bir kere maddenin başındaki “...toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı” cümlecikleri sadece berbat bir Türkçe değil, aynı zamanda saf kan bir laf salatası. Maddenin sonundaki “...demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir” sözcükleri zaten o cümlecikleri içeriyor. Madde metninden çıkarılsalar hiç bir anlam kaybı olmayacak. Ama benim asıl itirazım bu değil. “Atatürk milliyetçiliğine bağlı” ne demektir? Milliyetçiliğin her türlüsünün çağdışı ve artık ilkel bir ideoloji olduğu kanısındayım. “Atatürk milliyetçiliği” denince de bu değişmiyor. Kaldı ki milliyetçiliğin “Atatürkçesi”ni açıklayan, bildiğimiz milliyetçilikten farkını belirleyen bir metne ben rastlamadım. Gelelim üçüncü maddeye. Şöyle: * * *Madde 3- Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır. Adım adım gidelim mi? İlk cümle üniter devleti tanımlıyor. Benim itirazım yok. İkinci cümle ise çok sorunlu: Bir kere saçma. “Devletin dili” olmaz. İnsanların, toplulukların, halkların dili olur. Devletin olsa olsa “resmi” dili olur. Üçüncü cümleye benim itirazım yok. “Beyaz ay yıldızlı bayrak” rengiyle, biçimiyle, bana hep pek güzel geldi. Ama itirazı olan; o bayrağın yanı sıra başka bayrakların da olabileceğini savunanlar varsa tartışalım. Tartışmaktan da korkmayalım. Üniter devlete bir şey olmaz... Dördüncü cümle: “Milli Marşı İstiklal Marşı’dır” diyor. İtirazı olan? Benim var. Bir örnek: İçinde “Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl” ya da “Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celâl?” dizeleri olan İstiklal Marşı’nın belki Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında bir anlamı vardı. Ya da o altüstlük yıllarında bugünün duyarlıklarına yer yoktu. Ama 21. yüzyılın on yılını geride bırakmış bir Dünyada “ırk” kavramı kullanılıyor ve bir ırka övgüler düzülüyorsa sorarlar “Hangi ırk?”. Soruya devam ederler ” Öteki ırklardan olanlar bu ülkenin yurttaşı değil mi?” Ne kaldı? Son cümle: Başkenti Ankara’dır. Bence de öyledir. Bozkırın göbeğinde harap bir kasabadan çağdaş bir kent yaratılmış. Ötesini niye ve neden tartışalım ki? * * * Tartışmak döğüşmekten iyidir. Haydi, döğüşmeden tartışalım.