Anlaşıldı.
“Saray’daki CHP’li olayı” gazetecileri çoktaaaan aştı ve CHP içinde bir iç hesaplaşmanın tetikleyicisi oldu. Dün gece Muharrem İnce’yi Haber Türk’te seyrettik, dinledik. Meslektaşımız Didem Arslan çanak tutan sorulara tenezzül etmeyince keyif ve ilgiyle izlenen bir söyleşi oldu.
Benimle birlikte seyredenler Muharrem İnce’ye hak verdiler. Yarın bir başka CHP’li, mesela Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisi ekrana çıkarsa ibre nereye kayar ya da kaymaz mı, bilemiyorum.
Keza Rahmi Turan’ın kaynağı olan gazeteci (gazeteci?) kendi kaynağını açıklayacak mı? Yoksa öyle bir kaynak yok ve o zat üfürük bir habercilik denedi ve yüzüne gözüne mi bulaştırdı ?
Göreceğiz.
Besbelli, önümüzdeki günler gebe.
Saray’a sahiden bir CHP’li çıktı mı, çıkıp AKP Reisi ile kirli bir plan üstüne konuştu, anlaştı mı şimdilik bilemiyoruz. Bu dolabı kim(ler) döndürdü, kiminle döndürdü, ne hesap yaptıları da şimdilik bilmiyoruz.
Bildiğimiz ortada çok kirli ve epey “derin” bir dolap döndüğü.
Ama şu kesin gibi: CHP’de ilginç gelişmelere tanık olacağız ve Ankara gazetecilerini zor bir habercilik ödevi bekliyor. (Merhaba sevgili kapı yoldaşım Gökçer Tahincioğlu)…
***
Beni, kendilerine gazeteci diyen birilerinin de yer ve rol aldığı “Saray’daki CHP’li” adlı siyasal komedya yüzünden mesleğimize sürülen kara leke ilgilendiriyor.
Meslek örgütümüz Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) yıllar önce hazırlayıp yayınladığı “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi”ni meslekten iseniz ezberlemeli, gazeteci değil ama konuya meraklıysanız TGC’nin internet sitesine girip bir göz atmalısınız.
Bildirge eskiden basın dediğimiz, bugün medya demenin daha uygun olacağı gazetecilik mesleğinin ahlâk kurallarını ve ilkelerini ayrıntılı ve madde madde olarak anlatır.
Tıpkı Musa’nın Tevrat’ta “Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin” diyen on emri gibi.
Üç bin yıl öncesinin “on emri”ne, ondan sonra gelen Nasıralı İsa’nın ve Mekkeli Muhammed’in öğütlerine, yasaklarına, ilkelerine insanlık ne kadar uyduysa ve uyuyorsa, bizdeki pek çok gazeteci de TGC’nin “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi”ndeki ilkelere, kurallara o kadar uyuyor.
Ancak, bu durum “bildirge”yi değersizleştirmiyor. Tersine meslekteki çürük elmaları ayıklamanın güvenilir ölçütü kılıyor.
***
Biliyorsunuz, “Saray’daki CHP’li” olayı, kıdemli gazeteci Rahmi Turan’ın Sözcü’de çıkan bir yazısı ile patladı.
Mesleğimizdeki çürük elmalar üstüne uzun uzun yazmak mümkün.
Ama bugünlük, iyi şair ve iyi arkadaş, yıllar önce Politika gazetesinde kapı yoldaşım olan İsmail Uyaroğlu’nun yolladığı Rahmi Turan üstüne çok ilginç bir anıyı paylaşmak yetecek. Çok bilinen “Sakallı Bebek” maskaralığından çok daha ilginç ve anlamlı bir anı.
Aynen aktarıyorum.
Buyrun,
***
“…Yil 1985. Cenajans’ta metin yazarlığı yapıyorum. Yeni çıkacak olan Sabah gazetesinin reklam kampanyasını yapma görevi bana veriliyor. Kampanya öncesi “reklamveren“le toplantı yapıyoruz; bizi çıkaracakları gazete konusunda bilgilendirecekler. Toplantıda ajans tarafında patron Nail Keçeli, Engin Ardıç ve ben varım; gazete tarafında da Dinç Bilgin, Zafer Mutlu ve Rahmi Turan.
Nereden açıldı hatırlamıyorum, Rahmi Turan bir ara gazetecilik anılarından birini anlattı. Galiba Günaydın gazetesini yönetiyormuş o sırada. Orta yaşı geçmiş olanlar hatırlar, cinayet haberlerinin eksik olmadığı Türkiye’de 70’li yıllarda sıradışı bir cinayet işlenmişti. Bütün ülke çalkalanmıştı. Cinayetin kurbanı genç bir kızdı.
Rahmi Turan’ın anlattığına göre kızcağız olay mahallinde yerde, ölü yatıyormuş. Günaydın’ın foto muhabiri de fotoğraf çekiyormuş. Rahmi Turan foto muhabirine „Kızın eteğini yukarı doğru sıyır, bacakları görünsün ve fotoğrafı öyle çek“ demiş. Foto muhabiri de söyleneni yapmış. Rahmi Turan’ın öğünerek söyledikleri aynen böyleydi. Tanıkların hepsi yaşıyor.
Ertesi gün Günaydın gazetesi yok satmış, ikinci baskı yapmışlar…
Yıllar sonra niye mi anlatıyorum bunu ? Son günlerdeki „marifeti“ni konu alan TV’lerde programlara katılan herkes – isim açıklamamasını doğru bulmamakla birlikte- Rahmi Turan’dan övgü ile söz etti. Şöyle usta gazeteciymiş, şöyle başarılı, şöyle saygın, şöyle değerliymiş.
İşte Rahmi Turan’ın „değeri“: Bir ölünün üstünden cinsel istismar ve tiraj hesabı yapacak kadar „usta“ ve „saygın“.
***
Uyaroğlu’nun tanıklığı bu kadar. Sanırım yeter de artar bile...
Yanılıyor muyum?