Tam üç gün bekledim. Sözünü düzeltecek, "Ben öyle değil böyle demek istedim" filan diyecek diye bekledim. Söylediği o kadar vahim, vahimden öte o kadar açık bir anayasal suç idiydi ki düzeltmemek olmazdı.
Ama oldu.
Demek, ne dediyse aynen öyle düşünüyormuş. Bir dil sürçmesi, savruk kurulmuş bir cümle değil, edinilmiş bir "bilgi"nin dillendirilmesiymiş. Bu bilgiyi nerden edinmiş, kimden öğrenmiş, nereden çıkarmış belli değil. Önemli de değil. Söylendi ve tutanaklara geçti. İstense de yok edilemez. Orada öyle duruyor, duracak…
Anlaşılmıştır herhalde. AKP Reisi'nin atadığı "memur-bakanlar"ın birinden, Dışişlerine bakmakla görevlendirilmiş Mevlüt Çavuşoğlu nam zattan söz ediyorum.
Hatırlayın. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 2021 bütçesi görüşülüyor. Hani Tayyip Erdoğan'ın Saray'daki kurmaylarıyla hazırladığı ve mecburen, yani Anayasa gereği Meclis'te görüşülüp, oylanıp kabul edilmesi gereken bütçe.
15 Aralık günü sıra Dışişleri Bakanlığı bütçesinin görüşülmesindeydi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu lûtfetti, "memurun memuru" olan bakan yardımcısını yollamak yerine bizzat kendi gelip bakanlığının bütçesini savundu, eleştirileri cevapladı.
İyi Partili bir milletvekili "Bütçeyi iktisatlı kullanın. Yılın ikinci yarısı alacağız" deyince de ona cevabı yapıştırdı:
"Ülkede seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz."
Doğru okudunuz. "Seçim olsa bile halk size oy vermeyecek" filan demiyor, harbiden ilan ediyor:
"Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz."
CHP'nin ağzı en iyi lâf yapan sözcülerinden Engin Altay bu sözlere sıcağı sıcağına cevap verdi.
- Gece yarısı sandıkları patlatacaklarsa, yakacaklarsa ben onu bilmem. Oy verme işlemi tamamlandıktan sonra seçimi iptal edeceklerse ben onu bilmem. Ama şunu biliyorum (…) Biz bu seçimi kazanacağız. Paşa paşa iktidarı devralacağız. Siz de tıpış tıpış gideceksiniz…
Bu Tırmık işte tam da bu "cevap"tan sonra ve bu cevap yüzünden yazılıyor.
CHP sözcüsünün "biliyorum" dediği şu an için içi boş bir propaganda, bir yürek serinletme cümlesinden ibaret.
Ama çok daha önemlisi, CHP sözcüsünün "Ben onu bilmem" dedikleri. CHP yönetimi işte tam da o "bilmem" denilenleri bilmek zorunda.
Gece yarısı sandık patlatmak, yakmak çok kaba ve çok fazla "kör kör parmağım gözüne". O aşamaya kadar yapılacak epey hile, döndürülecek epey dolap var. Yüksek Seçim Kurulunu "mühürsüz oy pusulalarının da geçerli kabul edilmesi" kararını hatırlamak bile yeterli. Ülkenin bütün varlıklarının üstüne çöreklenen, parasal kaynakları inanılması güç bir gözü karalıkla talan edenlerin namuslu bir seçim ve ardından da demokratik geleneklere uygun bir iktidar devrine yanaşacaklarının, yani tıpış tıpış gideceklerinin nasıl bir garantisi var?
Sakın ola ki "Yerel seçimlerde İstanbul'da denediler ama sökmedi. Paşa paşa İBB'yi verdiler" diye itiraz edip kendinizin ve bizlerin yüreğini soğutmaya çabalamayın.
İstanbul'daki yerel seçimden bizler elbette dersler çıkardık, Peki AKP elebaşılarının da ders çıkarmamış olmaları mümkün mü?
Yani seçim sonucu Reis'e ve takımına "Bitti. Git" demişse "Peki" deyip gidecekler mi?
Özellikle Nakşibendilikte buluşmuş siyasal İslamcıların, cihatçıların tarikat hücrelerinde, vakıflarında, cemaatlarında olup bitenlerden, konuşulanlardan haberimiz var mı?
Bu bir "N'apsak nafile. İktidarı vermezler" diyen, moral bozmaktan öte işe yaramayacak bir yazı değil.
Bu tıpış tıpış gitmeyebilecekleri olasılığını göz ardı etmeme gereğine dikkat çekmeyi amaçlayan bir yazı.
"Demokrasi dört, beş yılda bir sandık başına gitmekten ibaret değildir" diye boş yere yazılıp çizilmiyor. Bu yazı "Ancak şiddetten kesinlikle arındırılmış bir kitleselleşmenin önünde hiçbir güç duramaz" gerçeğinin altını bir kez daha çizmek için yazıldı.
Tek adam yönetimine son vermekte, hukuk devletini kağıt üstünde kalmış kurallar dizisi olarak değil, ortak yaşamın temel güvencesi kılmakta, eşit haklı yurttaşlık ilkesini amasız fakatsız savunmakta buluşanların başka koşul ve tercihlerle ipe un sermeden kitlesel bir güç oluşturmasından öte çıkar yol olmadığını bir kez daha vurgulamak için yazıldı.
Ancak böyle bir buluşma gerçekleştiğinde "iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz" diyen zihniyet gerçekten de tıpış tıpış gitmek zorunda kalır.
Ancak o zaman ve o koşulda…