İstanbul’da İstiklal Caddesinde tezgah açmışlar. 70’li yılların grevci gömleğinden esinlenmiş yelekler giymişler. Önünde “Genç Türk” yazıyor; arkasında da “Atatürk’ün Askerleriyiz”. İçlerinden biri ağzına dayadığı bir ses yükseltici aygıt ile gelip geçenin “milli hislerini kabartacak” cümleler haykırıyor; iki üç genç de gelip geçenlerin eline basılı bildirileri tutuşturmaya çabalıyor. Yaşlı bir amca (Valla ben değil !) delikanlılardan birine bir şeyler sordu. Bildiri dağıtmaya ara veren “Atatürk’ün askeri” meraklı amcayı bilinçlendirmeye başladı:
- Biz artık Türk milletinin sesini yükseltmesi gerektiğini söylüyoruz. Millet düşmanları Kürtlerle elele verdiler ve milli devletimizi yıkmaya, yok etmeye çalışıyorlar. Biz buna dur diyoruz...
Bir an durup, o “Atatürk Askeri”nin yanına yanaşıp, lafa karışıp “Delikanlı milli devletini savunacaksan bari doğru bilgilen de öyle savun” desem mi diye düşündüm. Sonra kendime gülüp yoluma devam ettim. Zaten işim vardı. Türk Ulus-devletine ve bütün ulus-devletlere ciddi itirazları olanlarla buluşmaya gidiyordum.
* * *
Gerçekten de yeryüzünde ulus-devlet terimi ile tanımladığımız geleneksel devletler ya çöküyor, ya “Adı ulus-devlet ama kendi değil” bir dönüşüm sürecinde ya da direnmeye, varlığını sürdürmeye çabalıyor.
Yazının girişinde sözünü ettiğim genç “Atatürk askerleri”nden anlı şanlı anayasa profesörlerine, siyasal hayatını milliyetçiliğin çeşitli renkleri üstüne kurmuş siyaset esnafından “Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet elden gidiyor” diyen samimi Atatürkçü kadın ve erkeklere geniş bir kesim Türkiye’de –ve eğer dünyada olup bitenlere gözlerini açıyorlarsa- tüm dünyada ulus-devletlerin bir varolma-yokolma sürecine girdiklerini görüyor ve bundan tedirgin oluyorlar. Bu tedirginliği bir yas tutma düzeyine çıkaranlar bile var. Hatta CHP’nin nedense ve nasılsa profesör hanım siyasetçisi gibiler “Artık saldırıya geçiyoruz” gibisinden ne anlama geldiğini galiba kendilerinin de bilmediği naralar atıyorlar.
Gel gör ki tedirgin olma, kaygılanma, ulus-devlet yası tutma tarihin akışını etkilemiyor. Atılan naralar mezarlıktan geçerken korkuyu bastırmak için türkü çığırmaktan öte anlam taşımıyor.
Ulus-devletlerin sonu göründü.
Elbette akşamdan sabaha bir değişimden söz etmiyorum. Elbette bir süreçten söz ediyorum ve elbette bu sürecin henüz başlarındayız. Ama şairin deyişiyle: Bütün alametler belirdi.
Peki kimdir ya da nedir ulus-devletlerin sonunu hazırlayan ve bu süreci başlatan?
Kendini devlet tapıncına kaptıranlara, milliyetçilere, ulusalcılara sorarsanız cevap üç aşağı beş yukarı belli: Sorumlular vatan hainleridir; milli bilinçten yoksun hainlerdir; milletiyle öğünmeyen, milletini sevmeyen soysuzlardır, falandır filandır…
Oysa “Ulus devletleri yok edecek sürecin sorumluları kimlerdir” sorusunun çok yalın bir cevabı var:
Ulus-devletleri kimler kurduysa yok edenler de onlardır…
Yeterince açık bir cevap olmadı mı ?
Peki, yarın açık ve ayrıntılı bir cevap veririz…