Ada (Ben Ada yazdıkça siz hep Marmara Adası anlayın e mi!)...
Hayır, denizde değil. Şiirde... Siyaseti kapı dışarı ettim. Kapıyı zorladı. Kapıyı sıkı örttüm. Ada (Ben Ada yazdıkça siz hep Marmara Adası anlayın e mi!)... Ada sağanak yağmurlardan sonra yamaçları yeşile kesmiş, Marmara’nın ortasında nazlı nazlı geriniyor. Rüzgar gün boyu keşişlemeden gündoğusuna, oradan poyraza, oradan “poyraz kerte yıldız”a gezinmekte. Üşütmeden, okşar gibi esiyor... Gece dolunay var. Üstelik bu gece (çarşamba) tutulacak, yani ay dünyanın arkasına geçip güneşle saklambaç oynayacak... Geç gelen, hatta hâlâ gelemeyen yaz başında katırtırnakları çıldırdı. Yamaçların yeşilini sarıyla benekledi ve baygın bal kokuları saçıp bilgisayar başında oturan bir avanağa göz kırpıyor. N’apılır böyle bir günde? İçki? Bırakın şimdi. O şişesinde uslu uslu gecenin ileri saatlerini beklesin... Seçim analizi yapan ciddi bir makale? Bugünlük şeytan görsün yüzünü... Küreselleşme çağında Marksizm’in doğrularını eğrilerini irdeleyen bir kalın kitap. Kalsın. Bu havayla ve bu kafayla olacak iş değil. Epeydir ertelenen bir buluşma en iyisi. Epeydir çok ihmal edilmiş bir sevgili ile buluşma. Şiirle buluşma... * * * Hesaplanmamış, planlanmamış bir buluşma oldu. Bir gün okurum hesabı ile getirilmiş ve o günün bir türlü gelmeyişinden içten içe mahcup, kapağını kaldırdım. Anında yakaladı ve bırakmadı. Bunu hep yapar! Bir armağandı. Ahmet Arif’in “Ziyaretçim yeşil soğan getirmiş” dizesi kadar güzel bir armağandı. Orhan Alkaya kitaplarını göndermiş: Yenilgiler Tarihi. Cilt 1. Acaba kaç cilt yazılacak? Kaçını Orhan Alkaya yazacak? Daha kaç yenilgi var bizi bekleyen? Öylesine kapağını kaldırdım. İlk dizeler: “yenilmişler için birinci parça gene mahzunuz muhip! onlar sevindi” Ne var bu iki dizede? Bilmem! Evet bilmem. Ama sezerim: Şiir var... Yüreğimin ve bilincimin derinliklerinde sezerim. Kitabın adına bak: Yenilgiler Tarihi. Cilt 1. Artık tutsaksın. Şiir seni bırakmaz. O bıraksa sen ayrılamazsın. Sindire sindire, bir tas kahve iki parmak konyağın eksikliğini bile duymadan okursun. “onlar mı dağıldı ben mi büyüdüm kâbuslarımla sevişirim artık, alnımla yanılmak da güzel, şu gece olmasa” Ne bu? Keder mi, hüzün mü, acı mı? Ne? Şiir oğlum, şiir! Sen okumana bak Aydın Engin... “tarih uzun hayat kısa! ey vatansız sınıf ey sınıfsız bilinç ! yalnız küllerinden miasıl yalnızlığından doğar ankâ” Sen okumana bak dedik. Devam et... “insan bir düşte nasıl düşünür, bilirdim iklim değiştikçe yenilenirdi ümitler ben hiç böyle uzun bir kış görmedimben hiç böyle karmakarışık ve derbeder” Şair haklı. Kıştayız. Karmakarışık ve derbeder ve uzun sürmüş kışta. Dışarıda güneş parlıyor, rüzgar üşütmeden esiyor, deniz sakin, katırtırnakları çılgın. Saatli Maarif Takvimine göre yaza çoktan girdik. Yine de kıştayız. Geçmişimizden asla pişman olmadan ve kışın ergeç biteceğine kuşku duymadan ve... Ve’yi boş ver. Şair elbet senden iyi anlatır. Ona kulak ver: Kanlar içinde genç olduğum o upuzun yıllar. elime bir türlü oturmayan yedi altmış beş güven... o sonu hesaplanmamış enfes serüven... * * * Güneş indi; rüzgar artık “poyraz”a demir attı. Akşam yakın. Sen okumana bak Aydın Engin. Yüreğin dağlansa da yenilgiler tarihi cilt 1’i okumaya devam et. Ve şaire ve şiire teşekkür et...