Bilgisayar başına otur, dünden kalan Tırmık’ı devam ettirmek, ekonomi...
Bilgisayar başına otur, dünden kalan Tırmık’ı devam ettirmek, ekonomi üstüne hınzır sorular sormak, AKP’nin direksiyonunu kullandığı ekonomik durumu göklere çıkaranları keyifle tırmıklamak iste ve... Ve masanın üstünde yarı açık duran kağıt gazetede inciler döktüren “yurdum erkekkkk”inin dediklerine gözün takılsın; yarısını tamamladığın yazıyı çöpe yolla ve sil baştan edip yeni bir Tırmık’a başla... Gel de böyle yapma... Adam 1. sınıf emniyet müdürlüğünden emekli. Son görevlerinden birinde Polis Akademisi’ndeymiş. Yani sokakta, mitingde, karakolda, yolda, belde karşılaştığımız, sık sık da karşı karşıya geldiğimiz polisleri yetiştirmiş. Dahası sıradan polis de değil. Doktora yapmış. Atatürk ilkeleri ve inkilap tarihi üstüne doktora tezi yazıp jüriye kabul ettirmiş. Kartvizit bastırsa (belki bastırmıştır) adının önüne nal gibi “doktor” rütbesini yerleştirecek. İşte bu değerli, akademik ünvanlı üst düzey polis yurttaşımız, polisler için yayınlanan “Çağın Polisi” dergisinde bir makale döktürdü. Belki çoğunuz bu makaleden üretilen haberi okudunuz. Benimki tekrar olacak. Olsun... Tekrara değer. Kadınlara yönelen “erkekkk” şiddeti ve cinayetleri üstüne yazılmış makaledeki “...Tabii ki kadınımız erkek karşısında fiziki gücü sebebiyle mağdur durumdadır ama dili ve hareketleri bakımından aynını söylemek maalesef mümkün değildir. Cinayetlerin günahı sadece erkeğe yüklenemez” gibi bilinçaltının dışa vurumlarını filan geçeceğim. Keza “...Bu cinayetlerin hemen hepsi mega kentlerde cereyan etmektedir. Yürekleri yakan bu olaylar güzelim Anadolu’nun ücralarındaki köy veya mezralarda değil, büyük kentlerde vuku bulmaktadır...” gibi akıllara seza bilimsel(!) saptamalara da değinmeyeceğim çünkü değmez. Ama şu cümleleri de görmezden gelirsem tırnakları kesilmiş bir Tırmık olur çıkarım. Buna da hiç niyetim yok... Gelin birlikte –ve kimileriniz için, bir kere daha- okuyalım: “...Mesela, modasına ve toplumumuzun büyük bir ekseriyetle alışık ve tanışık olmadığı yaşam tarzına büyük bir iştiyakla yaklaştığımız Batı toplumunda birileri, ‘Hans eşiniz ne kadar güzel! Onu öpebilir miyim?’ dediği zaman, Hans eşini öptürdüğü gibi o zata bir de ikramda bulunabilmektedir...” Nasıl ama? Birinci sınıf emniyet müdürü, üstelik doktoralı ve yazar ve sapına kadar erkekkk akademisyen polisimiz bizi eğitiyor, aydınlatıyor, bilgilendiriyor. Batı toplumunu çok iyi gözlemiş ve öğrenmiş. Ben 12 Eylülcüler’den kaçıp 12 yıl o batı toplumunun göbeğinde, Hans’ın ülkesinde, Almanya’da yaşadım. Bu bilge ve erkekkk polis şefinin söylediklerine birebir tanığım. Hans aynen öyle yapar. Sadece Hans mı? Marks, Engels, Beethoven, Schiller, Goethe, Schopenhauer, Mendellsohn, Heinrich Böll, Günter Grass da, onların çocukları ve torunları da aynen Hans gibi yaparlardı ve yaparlar. (Doktoralı polis şefi için özel not: Yukarıda adlarını saydıklarımı belki tanımazsınız. Anlatayım: Bunlar Hans’ın yakın arkadaşlarıdır. Birlikte içerler, gezerler, tozarlar, okey oynarlar. Sık sık da sokaklara dağılıp karılarını öpecek adam ararlar. Bulurlarsa önce karılarını öptürürler sonra da ikramda bulunurlar.) Oysa biz, doktor-polis amcamızın tanımladığı gibi söylersek, “Milli gelenek ve göreneklerimize, örf ve adetlerimize, dini ve ahlaki kabullerimize pek uymayan hal ve hareketleri” asla benimsemeyiz. Biz erkekkk olduğumuz için çeker karıyı vururuz. Kirlenmiş namusumuzu temizleriz ve biliriz ki bu cinayette suçlu olan aslında karılarımızdır. Çünkü doktor-polis amcamızın isabetle saptadığı, belki de kişisel deneyimleriyle pekiştirdiği gibi “Tabii ki kadınımız erkek karşısında fiziki gücü sebebiyle mağdur durumdadır ama dili ve hareketleri bakımından aynını söylemek maalesef mümkün değildir. Cinayetlerin günahı sadece erkeğe yüklenemez” * * * Ey okur! İçinizde bu yazıyı okuyup, “Ülkenin bunca ağır sorunu varken bula bula bu konuyu mu buldun yazacak” diye soranlarınız çıkacak. Hatta daha insafsızlarınız “Şişirme bir yazı bu” diyecek. Hiç bile şişirme değil!.. Ben içimde büyüyen şişi indirmek, beni boğan öfke yumağını söndürmek için yazdım bu yazıyı. Haftanın beş günü, yılın 12 ayı yazan biri için bir defalığına bu kadar kisişel nedenlerle yazma hakkını tanıyıverin... Ohhhhh be! Ve... Offfff be!...