Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkındaAşklarım, inançlarım işgal altındadırtabutumun üstünde zar atıyorlarcebimdeki adreslerden umut kalmamıştırtoprağa sokulduğum zaman çapa vuran adamlardenize yaklaşınca kumlar ve çakıltaşlarıgeçmiş günlerimi aşağılamaktadır.*
Bir defasında İsmet Özel'i -öğrenciliğimde- yolda görmüş, o ilk karşılaşmada ardı sıra ona baka baka yürürken yüzüne çarpılmış kapıların sesini duymuştum; sanki kalbimin sesi gibi ritimli ayak seslerinin içinde, çok da güzel yürüyen bir adamın birbirine çarpan -ayakları değil- ayak sesleri içinde, aksayan bir şey olmuştum. Bir anda dizeleri sonsuz hayata erdiği için kendini ileri sürdüğü her tepkili tezinde öldürmüş bir şairi gördüm diye belki de… Çünkü insanın çatık kaşları altında ne kadar sert baksa da dünyaya gözlerinin içi yumuşacık, saydam ve sadece anlık görüntülerle değil, geçmişiyle de dolu, capcanlı bir yerdir. İşte orası da bir tarih sahnesidir. Ve orada "üzerinde anlaşmaya vardığımız bir yalan tarih" dışında bir tarih vardır. Bu da reddedilişleri reddetmenin ortaya çıkardığı fikirlerin var olduğu alandır. Bir şeyi yahut bir kimseyi ne kadar yumruklarsanız yumruklayın, yaralar aldıkça kabuk bağlayacak her vurduğunuzda ona. Katılaşarak, sertleşerek. Ancak ve yalnız içine işlemeyecek bu şiddet, bu katılık, bu sertlik. İçi hep yumuşacık kalacak. Bunu yumruk üstüne yumruk yiyenler de elbette reddedebilirler. Etsinler. Gururu yüzünden yiğitliğine b*k sürdürmeyenler de yiğittir elbette. Fakat onur gururdan daha ileridir hep. Bunun için ben de sormak istiyorum: "Waldo Sen Neden Burada Değilsin?"
Bir şair yürürken de şiir yazıyor mudur? Susarken ya da ardından yürüyenlerin farkına varıp bunun farkında olduğunu gülmekle görmezden gelmek arası bir yüz ifadesiyle bildirirken bile... Oysa sanıyoruz ki, kapıyı örtünce dışarıda kalır dünya. Öyle ya, kapının arkasındaki de dünya. Reddedilişin zirvesinde şiiriyle düşünleri arasında okurunu arafta bırakan bir şair elbette üstüne basarsanız patlayan bir mayın gibi var olur ve böylece de varlığını korur. İsmet Özel, bumerang etkisi yaratmış bir şair oldu ilk gençlik yıllarından itibaren. Yani siz onun şiirlerini ister sağa fırlatın, ister sola. O hep kendine dönecek bir şiir yazmıştır aslında. Belki de bu yüzden taklidi kolay, fakat sökülüp atılması zor şairlerden olmuştur, bütün çılgın girişimlerine rağmen. Sadece şairlerin değil, insanların pek çoklarının ilk gençlikleri bu çarpılmalarla doludur. İşte buna, "hayat" diyoruz. Yüzümüze çarpılan kapılarda çarpıla çarpıla kendimize has son şeklimizi alıyoruz. Ve bu çarpılmaların sesini iyi şairlerin iyiden öteye geçen şiirlerinde de duyuyoruz. Zaten onlardan bu yüzden etkileniyoruz. İsmet Özel, öfkesini biraz da sanırım buna borçludur. "Gözlerim nemli değil, gözlerim namlu" dizesindeki gibi. Öfkesiyle baş edemeyenler kendilerini bu yüzden şaire karşı alacaklı gibi tavırlarla ortaya atarlar. Oysa burada herkes birbirine benzer, birbirlerine baka baka zamanla. "Münacat" bunun için mi yazılmıştı yoksa? Belki de şair kelime anlamı "yakarış" olan "Münacat"ı bize "yanış, yakılış" olarak arz etmişti. Bunu kendisinden başka kimse açıklığa kavuşturamaz tabii. İşte ben bunu seviyorum şiirde. Herkesin anladığı biçimde anlatmayışını şairin, dizelerinde anlattığı hiçbir şeyi…
Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımıölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâkbüklümlerinin içten ve dıştansarmaladığı günlerbir zamandıheves ettim gölgemi enginde yatano berrak sayfada gezdirsem diyeölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.**
Bu şiiri bana hep kendisini tanımadan evvel müntehir bir şair ya da bir gün mutlaka kendini öldürecek gibi bir şair izlenimi vermişti. Ölümü düşünmekle kendini öldürmeyi düşünmek arasında bir fikrin şiiri de olabilirdi tabii. Fakat bunların hiçbiri üzerine dile gelmediğini bu şiirin, ancak şairin şiirinden başka bir şeymiş gibi anlatılan fikir dünyasına baktığınızda anlayabiliyorsunuz. Tabii yine onun anlattığı şeylerden elbette çok daha uzak şeyler olarak. Oysa şiiri de fikirlerinin bir ürünü olmuştur her zaman, bu fikirler şiirleri kadar sabit gelmiyor duygusu verse de.
1970'lerin ortasından itibaren -takriben- "Komünizmden İslam'a geçen şair" diyenler onun için, "Müslüman komünist" demekten neden imtina ettiler ya da o bunların dışında bir şey mi söylüyordu? Cemal Süreya, İsmet Özel için, "Ondan solcular vazgeçmedi, sağcılar da bir türlü tam sahiplenmedi" derken, bunun bir açıklamasını mı yapmıştı o halde? İşin aslı sırayı, sıralamayı bozan, mevcut düzenden de düşüncelerden de rahatsızlığını ortaya akıl yakıcı yaklaşımlarla kaos okları olarak fırlatan herkesi anarşist kabul ediyorum, kendi düşün dünyamdan baktığımda. Uzlaşmayı değil, kıyaslamayı tercih eden bütün fikirler ve düşünler gibi. İsmet Özel, şiiri gibi var olma biçimini de mevcut düzen ve koşullara bırakmadığı için de pek kolay anlaşılmış ve kabullenilmiş bir şair olmadı bu yüzden. Anarşi, benim şahsen bayıldığım bir şey olmadı hiçbir zaman. Çünkü anarşi, örgütlenmeye karşı bir biçim taşıdı tarih boyunca. Kendi içinde bile bir aradalığı gelişmemiş ilkel ve yağmacı ve bir yöntem oldu hep. Bir iş ya da oluşta mesele lider belirlemeye geldiğinde herkesin sadece kendi ellerine, ayaklarına baktığı bir yer olduğu için açıkça. Bu yüzden anarşiyi, "yanlış cihat çağrıları" diye nitelemem yanlış olmaz sanırım. İsmet Özel, buna da çok kızabilir. Buradan "bu şair anarşisttir" fikri çıkmaz ayrıca, ama demiş bulundum işte. Sadece kendi başına kelime anlamıyla bile değerlendirmeye çalıştığınızda "din uğruna" yapılanın hangi din için yapıldığı konusu muğlâk kalacaktır. Müslümanlık değil, ama Müslümanlar her zaman tartışma konusu olacaktır. Zira cihat, sadece İslam'la ilgili bir kavram değil, pek çok çeviride "Haçlı Seferleri" olarak Türkçeye çevrilmiş bir kelimedir de. Nasıl çevrilirse bir dilden bir başka dile çevrilsin, yani cihat Hıristiyanlıkta da olan bir girişim ve çağrıdır. İslami olarak cihadın kendilerine göre bir biçimde anarşi olması bunu kabullenmelerine engeldir sadece. Aynı şey birbirleri karşısında yıkıcı ve yayılmacı bir biçimde vücut bulan her şey ve herkes için de geçerlidir. İslam'ı siyasal alandan uzaklaştırırsanız gerçek dini hürriyeti ortaya koyarsınız. O halde siyasal etkilerin gücünü de kırmış olursunuz. Bunu söylemekten imtina etmiyorum, İslamiyet de yayılmacı politikalarla sürdürmüştür varlığını. Fikirlerde, şiirde, tarihte... Siz bir coğrafyadan bir başka coğrafyaya dil ve kültür ile "şıp!" diye geçemezsiniz. Ama bir dini seferle bu çok daha kolay yollardan gerçekleşebilir. Siyasal İslam bu düşünceyle "devletleşme" idealleriyle şekiller almamış mıdır?
Yani bütün dinler, bütün düşünceler de diğer dinler ve düşüncelere karşı cihat çağrıları içerir. İsmet Özel'in düşünleri gibi -solun bırakmak istemediği bir şair de olarak- aslında şiirleri de öyledir. Sosyalist düşünce kapsamındayken de böyleydi, daha sonrasında da ve şiiri bıraktığını ilan ettiği o son şiir de bile. Bu bir iddia değil. Bunların tümü benim anladığım kadarını ifade etme biçimim sadece. Herkesi her şeyi tüketmeye çağıran kapitalizmin bile kendi ölçüsü/zlüğü içinde bir cihat çağrısı olduğunu da söyleyebiliriz. Çünkü insanın eylemlerini yöneten her şey inam (kelime anlamı, "inanç" demek olan) esastır. Bilinçli ya da bilinçsizce… İnsanlar sadece inandıkları şeyler uğruna eyleme geçerler, hırsızlığa teşebbüs edenler ya da karşı duranlar bu "iman"a göre rota belirler. İsmet Özel şiiri de öyle. Şiirlerinde de fikirlerinde de rotasını imanı, onun deyimiyle itikadı, belirlemiştir hep. Onun ilk şiirleri bile bugün savunduğu ve dile getirdiği fikirlere yabancı şiirler değildir, bugün savunduğu fikirlere bakarak okursanız tekrar göreceğiniz şey elbette budur. Bu büyük değişiminin çatlama seslerini her dizesinde görmek mümkündür. Ne onun ne şiirlerinin ne de fikirlerinin biçimi değişmemiştir, ismi değişmiştir sadece. Neye göre değiştiğini içeriği belirler elbette, ama o içinde olduğu yapıların şeklini almamış, onlara şekil vermeye çalışmıştır. Bu yüzden değişen sadece isim olmuştur, biçim değil. Yani sosyalizm, komünizm çerçevesinden bakınca sadece "Nâzım neden büyüktü, İsmet Özel neden küçük?"*** başlığı taşıyan yazılar ve düşünceler Nazım Hikmet'in de İslam'a dair düşünce ve dizeleriyle karşılaştığında Nazım Hikmet'i de bir nebze küçültmüş olmayacak mıdır? Bununla ilgili yine İsmet Özel'in cümlelerini kullanacağım, "İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişlerse öbürüne sağır," ama bunu dile getiren şairin de aksadığını elbette dile getireceğim. Yine onun kendi sözleriyle,"Allah, insanı iddiasından vurur." Böylece bence herkes eşit, "büyük"lükte ve "küçük"lükte de.
Onu yazın yaşamına bakarak dönem dönem kalıplar değiştirmiş bir şair gibi görmek yanlıştır. Çünkü hepimiz aynı kalıbın içindeyiz. Bazılarımız kalıbın şeklini alırken bazılarımız içine döküldüğümüz -toplumun bulunduğu coğrafyanın kültür ve değerlerine göre- kalıplara şekil veririz. İsmet Özel, her ikisinin de karşılığı olmamış, bütün bunlar içinde kendi özerkliğini ilan etmiştir sadece. Bunun başka bir biçimdeki örneği Sezai Karakoç'tur. Zaten şairlik de bir iddia gibi değil, bir var olma biçimi olarak buradan bu biçimde doğmuyor mu? Çok az şair gibi –günümüzün pek çokları imaj ve konumları dolayısıyla bunun çok dışında ve şuursuzca bir indeks çıkarır ortaya- kendini tasarlamış bir şairdir. Ama "neye göre, ama "kime göre" soruları sorulduğunda sadece "kendine göre" diyebilirim. Başkalarını umursamadan yani… Bir şair olarak başka, bir fikir adamı olarak başka bir insan değildir elbette. Yoksa kendisinin bir televizyon programında Murat Bardakçı'ya ifade ettiği gibi şairler, "bunlar şiir yazsınlar başka şeyden anlamazlar"a gelir mesele. Doğrusu kimi fikirleri beni de böyle düşündürmüştür ilk gençliğimde. Zira şairin şiire yönelen yanı fikirler ortaya atan yanıyla büsbütün olmamıştır, ama hepsi birbirinin sonucu olmuştur. Sağ ya da sol cenahta şiirleri fikirlerine dayalı ve hayatları boyunca tutarlı olabilmiş pek az şair vardır. İsmet Özel, "Münâcât" şiirindeki şu dizelerle aslında bunun da önlemini almış ve bana göre açıklamasını da yapmıştır:
Hata yapmakfırsatını Adem'e veren sendinbilmedim onun talihinden ne kadar düştü banagençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımdagergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idihaykırınca çeviklik katardım gökyüzünebir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarakbulutu kapsayarak açmadan buluta içtekinitanıdım Ademoğlu kimin nesiymişter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.****
Kendini tasarlama süreci içinde ele alınırsa, İsmet Özel ya da fikirleriyle şiirleri arasında bambaşka dünyaları işaret ettiği söylenen şairler, bu noktada neden doğru anlaşılmamıştır, bu ancak böylece açıklığa kavuşacaktır.
İsmet Özel, sevinerek belirtiyorum, yaşayan bir şairdir bugün. Benim düşün dünyamda beni etkileyen fikirler anlamında değil belki, ama bir şair olarak yaşayan bir efsanedir. Şiirleriyle fikirlerini pekiştirebilmeme rağmen ben onun kendini tasarlama biçimini seviyorum, fikirlerini değil. Muhtemelen bu cümleme heyheylenebilir. Hatta hiç gönül koymam rahatlıkla, "canınız cehenneme o zaman!" da diyebilir. Onu elbette Atsız'ın şu iki dizesiyle karşılarım: "Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin, / Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!" ) Öyle tabii ya, aruz vezniyle yazılmış şiirleri kendi şiirinden sonra yazılmış serbest vezin şiirden çok daha fazla sever, bildiğim kadarıyla. Yanlış anımsamıyorsam eğer… Eceli de defalarca sakatlamış olmasıyla ünlü bir şairdir benim için. Bir anda sahte ölüm haberleriyle birlikte kendisini "faşist" diye yaftalayarak harekete geçen faşistlerin yanında hiç de çok sert düşünleri olan bir şair olmamıştır benim için. "Asilik" demek had bilmezlik olur, bu yüzden ben onun için "boyun eğmeyen şair" demeyi tercih ederim. Şiirlerini bir dönem "komünist bir şair"ken yazdığı şiirleri ya da "Müslüman bir şair" çizgisinde yazdığı şiirler olarak ayırmak bana göre meşakkatli ve gereksiz bir çabadır. Çünkü şairlerin şiirleri de tarihin vücut bulması gibidir. Bir yerden başlar ve başka yollardan, düşünlerden de geçerek besler kendini, kendi yoluna kendi düşününe varınca kadar. İsmet Özel şiirini şairinden ayırma girişimleri gibi de gelir bu bana bazen. Biz insanların içini göremeyiz. Kişi içinde neyin nasıl cereyan ettiğini açıkça dile getirmedikçe. İsmet Özel de onu anlamayanlar için bu çerçevede kalmalı bence. Çünkü insanlar anlamıyorlar diye "anlamsız" değildir hiçbir şey. Bir şiiri, bir fikri anlamak için metin olmak lazım önce.
İsmet Özel, belirsiz bir düşün dairesinde şekil almış bir şair değil. Kendi değişimlerini de açıkça ifade etmiş bir şair, benim için hiç değişmemiş bir şair olarak kalsa da. "Artık öyle düşünmüyorum" demek de az bulunur dürüst şairlerin bir özelliği sadece. Şahsiyetini kendi tanımlama biçimleri bile hakkındaki tanımlamalarla mücadele etmeye yetmez doğrusu. Karşıtı olan bir yazan değilim, ama yandaşı da değilim şu noktada. Öyle duruyorsa oradan söylemek isterim bunu: İsmet Özel, deli adamdır evet, ama tok şairdir. Bazı deliler fazla akil olmakla ünlüdür. Bir filologun şiirleri üzerine dil notları tutmak da deliliktir, bundan daha aşağıda bir şey olarak. Sevdiğim ve hayatta olan pek çok şair şu metnime bakıp da, "senin düşünlerin başka düşünlere mi kayıyor acaba?" diyebilirler. Hayır, bu kayma ya da sapma değil. "Şairden çok şiiriyle ilgileniyorum" demek de sayılmaz, ama şu bir doğru ki sağ bir şairden çok daha fazla sevdiğim bir şey varsa, o da sağ bir şairin şiiridir. Birkaç defa daha tekrar etmiştim, yinelemekten mutluluk duyarım: Sağın şiirini seviyorum ve onu hakiki buluyorum. Burada şunu da atlamayacağım asla, böyle şiirler hakikati aralamak isteyenlerden çok, hakikati araKlamak isteyenlerin inceleme alanı da olmuştur. Onu reddedenler şiirlerini çoğu zaman onun şiirlerinin inşa biçimine bakarak, hatta onun şiirlerinin iskeletini alarak yazmışlardır. Birbirlerini reddeden cenahlar böyle şairlerle doludur. Bununla yüzleşmekten kaçanlar olsa da fikir ayrımı yapmaksızın okumalar yapan okur bunu zaten görür. Esinlenmek zehirlenmek olsa keşke, ama değil. "Esinlenmek" dedikleri ondan çaldıklarını kendine esir etmek demek aslında. Ama hepsini değil. Şiirin bir gelenek olduğuna inanarak, bunu bilerek, kabul ederek kendi şiir geleneğini oluşturmuş şiirleri, şairleri seviyorum. Evet, bu bir inanmaksa onlara inanıyorum. Komünizm benim için edebiyatta da sağ ya da sol ayırmaksızın iyi ve hakiki olan her şeyin sadece "ortak mülkiyet" ya da "üretim araçları" üzerinde değil ortak fikirler, şiirler ve bütün sanat dalları üzerinde ortak paydalar ve ortak bir kültür alanı yaratmak da demek. Fakat kimse inkar ettiği bir şairden faydalanmamalı. Bu hırsızlık olur. Bu, tıpkı bir Müslüman'ın bir Hristiyan'ın ya da bir Hristiyan'ın bir Müslüman'ın evini yağmalamasına benzer.
İsmet Özel, kendini tasarlamış bir şair olarak en çok da bu yüzden –bir anda birçok konuda birçok şey söylemek zorunda kalmış, çünkü hep bir savunma yapmak zorunda bırakılmış bir şair olarak da- bugün yaşayan ve hayatta olduğu için daha da değerli olan bir şair benim için. Ve elbette edebiyatımız için de. Ona yaklaşmaktan imtina edenler, -aslında korkarlar, "onunla anılmak onun gibi düşünüyor anlamına gelecek" diye, muhtemelen- "Esenlikler Bildirisi" şiirini tekrar tekrar okumalı ve Necatiğil'in Mehmet Fuat'a neden, "Bu çocuk bu şiiriyle bütün direncimi kırdı" demek zorunda kaldığını merak etmeliler. İsmet Özel'in İstiklal Marşı Derneği'nin sitesindeki ilgili yazısında belirttiği gibi, "Kısa yoldan şunu ifade etmek mümkündür: "Anlam ve mânâ kelimelerinin birbirine tercüme edilemeyeceğine Türk şiirinin hikâyesi yardımcı olabilir."**** Bu, İsmet Özel'i de baştan sonra satır atlamadan tanıma şansı verecektir. İsmet Özel, edebiyatımızın yaşayan bir efsanedir. Onu sadece "bir şair olarak yaşadı" saysanız bile. Partizan, yine hep partizandır. "Kemalist söylemden" kendi kemalini söylemeye geçmek bir şair için, kendisi değiştirmek istemediyse, biçimini değiştirmeye yetmez. Dedim ya, isimler, tanımlamalar değişebilir. Biçimler kolay kolay değişmez.
* Kanla kirlenmiş evrak/şiir/İ.Özel
** Münâcât/şiir/İ.Özel
*** https://ulak.news/haber_n%C3%A2zim-neden-buyuktu-ismet-ozel-_halkweb_197623.html
*** Münâcât/şiir/İ.Özel
**** http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=72&KatId=5