Gıda zehirlenmesinden önceki günlerde Met Opera'nın muhteşem binasında, Puccini'nin Tosca'sını Maria Callas kadar iyi yorumlayan soprano olarak kabul edilen Sondra Radvanovsky'den izlemeyi, Empire States Binası'nın tepesine çıkıp şehre şöyle son bir bakış atmayı beceriyorum. "Aşk için yaşadım. Sanat için yaşadım" diyen Tosca'yı, güneşin altında ışıl ışıl parlayan şehri ve tüm güzel anıları hafızama kaydetiyorum. Gıda zehirlenmesinin etkilerinden de 48 saatte tamamen kurtuluyorum. Gücüm kuvvetim, sağlığım yerine geliyor. Artık dönüş vakti.
Uçuşumuzdan yaklaşık 36 saat önce, Kanada hükümetinin ülkeye giriş için istediği PCR testini yaptırmak için NY'da adım başı bulunan test arabalarından birinin önünde sıraya giriyoruz. Sıranın sinir bozucu derecede uzun olması dikkatimi çekiyor. Erkek arkadaşıma önümüzdekilere çok yaklaşıyor, diye kızıyorum. Bilsek ki esas yaklaşmaması gereken kişi benim! Nihayet testimizi oluyoruz, yarım saat sonra hızlı test sonucumuz (antijen) negatif geliyor. Derin bir "Oh!" çekiyoruz.
Akşam otele dönüp, Kanada'ya giriş için gerekli "Arrive Canada" aplikasyonunu dolduruyoruz. Ertesi günün akşam üstü havaalanına doğru yola çıkıyoruz. Fakat önemli bir sorun var. PCR testimizin sonucu çıkmıyor. Bize gönderdikleri notta, yoğunluktan dolayı sonuçların gecikeceği söyleniyor. Bu testlerin sonucunun çıkma süresine 24 saat dense de, Türkiye'de de Kanada'da da genelde 12 saat sonra sonuç çıkıyor. 36 saat oldu. Yok, yok. Telefonu dört saat boyunca "sonuç epostası geldi, gelecek" diye kontrol etmekten ellerim uyuşuyor.
Havaalanına gittiğimizde antijen testini gösteriyoruz. Kabul etmiyorlar. Delta Havayolları'ndaki bir görevli bizi yanlış yönlendiriyor, havaalanında testi yaptırırsak kabul edileceğini söylüyor. Bavullar elimizde terminalden terminale koşuyoruz. Halbuki o da minimum 24 saatte çıkacak değil mi? Düşünemiyoruz. Sıraya giriyoruz. Bir saat bekliyoruz, tekrar hem PCR, hem hızlı testi oluyoruz, geri koşuyoruz. Hızlı test yine negatif geliyor. Uçağımızın kalkmasına bir saat kalıyor. Görevliye yeni antijen testini gösteriyoruz, tabii yine kabul etmiyor. Uçağa binemiyoruz. Üç saat sonra kalkacak bir sonraki uçuşa kadar belki test sonucu gelir diye havaalanında yerlerde oturarak bekliyoruz. Yok. Kanada hükümetine sesli söyleniyorum: "Bizi uçağa almıyorlar, buralarda sürünürken kapacağız Covid'i."
Bir güzel havaalanında 7-8 saat filan sefil olduktan sonra, yakın olduğu için Queens'e dönüyor, oradaki bir otelden oda tutuyoruz. Bu sefer Manhattan'a gece Queens'den bakıyoruz. Bana Woody Allen'ın Manhattan filminin girişini hatırlatan muhteşem manzara günün yorgunluğunu ve yaşadığımız stresi unutturuyor. Akşam yemeğimizi yerken PCR sonuçlarımız geliyor: Negatif. Hemen ertesi sabahki ilk uçağa yerimizi ayırtıyoruz. İyi olan şey uçağı elimizde olmayan nedenlerle kaçırdığımız için biletlerimiz yanmıyor ve ceza ödemiyoruz.
Önce New York'tan Toronto'ya sonra Toronto'dan Vancouver'a uçacağız. Bir önceki gün yaşanan aksiliği, gıda zehirlenmesini düşünmüyoruz artık. Geçirdiğimiz güzel tatilin mutluluğuyla uçuşumuzu bekliyoruz. O arada Instagram'a bir post giriyorum. Diyorum ki;
"İki yıl önce neredeyse bu zamanlar bir daha uzun süre seyahat edemeyeceğimizi düşünürken, iki yıl sonra beni her bakımdan besleyen ve ilham veren bu şehirde sağsalim bir tatil geçirebildiğimiz için minnettarım. Tabii bir de aşılanabildiğimize... Pilimizi doldurduk. Eve dönüş yolundayız."
Omicron içimde kahkahalar atıyor "Bari eve gidene kadar bekleseydin şu postu girmek için" diyor ama ben duymuyorum. Toronto'ya sağsalim iniyoruz. Vancouver uçuşumuzu beklerken her şey yolunda. Toronto-New York uçak yolculuğumuzun sonlarına doğru, bir iki kez kısa kısa öksürüyorum. Arkadaşım "Sen niye şimdi durup dururken öksürmeye başladın?" diye soruyor. "Bilmiyorum ki, saatlerdir maske taktığımız için olabilir, sabahtan beri yollardayız." diyorum. Diğer gariplik inişe geçerken oluyor. Tek kulağım tıkanıyor. E daha 6-7 saat evvel NY'dan Toronto'ya inerken tıkanmamıştı. Hiç anlam veremiyorum duruma. Enerjim yerinde, elimdeki test negatif.
Eve geliyorum. Elimi yüzümü yıkıyorum, çocuklarıma hasretle sarılıyorum. Kızıma daha uzun. Oğlum malum erkek çocuğu ona belki 5-10 saniye... Birlikte yemek yiyoruz. Sonra odalarına çıkıyorlar. Öksürük o aralar hiç yok. Uçak yolculuğunun sonlarına doğru başlayan tek tük öksürüğün maskeden olduğuna eminim. Çiçekleri suluyorum, ertesi sabahki röportajım için sorularımı hazırlıyorum, saatimi kuruyorum ve başımı yastığa gömüyorum. Bir anda neredeyse boğulacağımı hissettiğim bir öksürük krizi, tüm haşmetiyle vücuduma iniyor. Bir saniyede... Bir saniye önce hiçbir şeyim yokken... Bir saat filan öksürdükten sonra sabahki röportajımı iptal ediyorum, sıcak bir bitki çayı içip uyumayı başarabiliyorum.
Sabaha havaalanında yaptırdığımız ikinci testin sonucu da geliyor: Negatif. Yine de tedbiri elden bırakmayarak kendimi odamda izole ediyorum. O günün akşamında ve devamındaki 24 saatte ateşim 39'a kadar çıkıyor. Gıda zehirlenmesi, havaalanında oradan oraya koşturarak geçirdiğimiz 7-8 saat düşünülünce vücudumun zayıf düştüğünü ve grip olduğumu düşünüyorum. Daha önce bu tip grip geçirdiğim, hatta daha ağırını bile geçirdiğim oldu. Henüz tanımadık bir şeyle karşılaşmış değilim. Yine de kimseyi riske atma lüksüm yok. Odama kapatıyorum kendimi, çocuklar kapıma yiyecek bırakıyorlar.
Üçüncü günün sabahı oğlum facetime'dan beni arayıp, öksürmeye başladığını söylüyor. Başımdan aşağı kaynar sular iniyor. Bugüne kadar okuduklarımızdan Covid semptomlarının virüse maruz kaldıktan 5 gün sonra çıktığını, Delta'da 4 güne kadar inebildiğini biliyoruz. Ben eve geleli ve oğlumu göreli sadece 2.5 gün oldu. 72 saat bile geçmedi üzerinden. Olamaz, olamaz. Eğer Covid'sek bugüne kadar bildiklerimize ters şeyler yaşıyoruz. Öte yandan kızımın hiçbir şeyi yok. Birlikte tatil yaptığım erkek arkadaşımın da hiçbir şeyi yok.
Elimde son 72 saatte yapılmış ve sonucu negatif çıkan iki test olduğu için, olası bir yanlış sonucu önlemek adına yeni bir testi yaptırmak için semptomlarımın başlamasının üzerinden üç gün geçmesini bekliyorum. Ve dediğim gibi bu sürede değil evden, odamdan dahi çıkmıyorum. Üçüncü günün akşamına ateşim 38 civarına geriliyor, öksürüğümün şiddeti azalıyor. Ama halsizlik var. Arabayla sıraya girilen test merkezine gittiğimde British Columbia'da Covid başladığından beri ilk kez yaşanan bir şey görüyorum. Test kuyruğu en az iki kilometre, test merkezinin iki üç arka sokağına uzanıyor, bekleme süresi dört saat, önümde belki 300 araba var. Dört saat araba kuyruğunda beklemeye halim yok. Eve dönüyorum. Ancak gördüğüm sıranın uzunluğu beni korkutuyor. Vancouver, beş yaş üstü nüfusun yüzde 82.7'sinin çift doz aşılı olduğu, dünyanın en yüksek aşılanma oranlarından birine sahip bir şehir. Omicron oyunun kurallarını baştan yazıyor.
Ertesi sabah sıranın daha az olacağını düşünerek, oğlumla birlikte 8.00'de açılan merkezin önünde 7.30'da sıraya giriyoruz. Ben çok daha iyi uyanmış durumdayım. Ateş düşmüş, öksürük hafiflemiş durumda. Dördüncü günümdeyim ve neredeyse kendimi iyileşmiş hissediyorum. Oğlumun burnu tıkalı, hafif öksürüğü var, ateşi 37.5. Arabada uç köşelerde oturuyoruz ve maskemizi hiç çıkartmıyoruz. 9.30'da testimizi olmuş olarak evimize geri dönüyoruz. Kendimi çok daha iyi hissettiğim için çocuklar odalarındayken bir iki tur çamaşır yıkamaya, yemek yapmaya kalkışıyorum. Birkaç saat sonra harcadığım efordan nefesim kesiliyor. Ayaklanmak için erken olduğunu anlayıp, odama geri dönüp, yatıyorum. Başucumda test merkezinin verdiği kağıt dikkatimi çekiyor. Covid'in en belirgin üç semptomu sırasıyla; öksürük, ateş ve nefes kesilmesi. "Nefes kesilmesi" işi değiştiriyor, o an anlıyorum Covid olduğumu! Test sonucumu o ana kadar gayet rahat beklerken ve büyük ihtimalle grip olduğumu düşünürken, bir anda stres basıyor.
Televizyonu açıyorum. British Columbia Eyalet Sağlık Müdürü Dr. Bonnie Henry Covid başladığından beri ilk kez şunu söylüyor: "Omicron'un yayılma hızıyla çok kısa süre içerisinde hepimiz bu virüsü kapacağız ama aşılı olduğumuz için hafif atlatacağız. Bu yüzden lütfen aşınızı olun"
British Columbia'da adeta kahraman haline gelen Dr. Bonnie Henry bugüne kadar hep "Sosyal mesafeye dikkat edin, maske takın, hijyen kurallarına uyun, aşınızı olun, yoğun kalabalıklara mümkün mertebe girmeyin. Covid'den korunmak elinizde." diyordu. İlk kez "Hepimiz olacağız." diyor. Sadece geçen hafta British Columbia'da 1000 vaka varken, bu sayı bir haftada 2000'e çıkmış durumda. Omicron'un çok hızlı yayıldığıyla birlikte, bundan önceki varyantlarla karşılaştırıldığında çok daha hızlı hasta ettiğini de sözlerine ekliyor. Gözüm televizyondayken, test merkezinden telefonuma mesaj geliyor: Oğlum da, ben de pozitifiz.
Not 1: Son bölüm, yazı günüm olan salı gecesine...
Not 2: İlk yazım bazı aşı karşıtlarını sevindirmiş ve eğlendirmiş durumda. Herkesin kararına saygım sonsuz. Dileyen aşısını olsun, dileyen olmasın, beni ilgilendirmez. Fakat insanların Covid olmasından eğlenen zihniyeti anlamam mümkün değil. Aşı konusuna son yazımda değineceğim. Bu notta sadece şu kadarını söyleyeyim: "Aşıları zaten yüzde yüz korumadığını, yeni çıkacak varyantlara karşı da koruma etkisinin değişebileceğini bilerek olduk. Ben aşılı olmasaydım belki de bugün aranızda değildim. Bilimin yanındayım ve aşılarıma minnettarım."
Not 3: Bu yazılarda anlatılanlar benim şahsi deneyimim ve hikâyemdir. Herkesin virüsü kapma şekli, hızı veya virüse karşı vereceği tepki farklılık gösterebilir.