Bu yazıyı tasarlarken aklıma ilk yazılarım geldi. Ne yazmışım nerede yazmışım? Daktilo zamanlarından beri birçok mevkutede yazıyorum. Yazı hayatım 30 yıla yaklaşıyor. Öğrenci kulübü dergisindeki ilk acemi yazımdan sonra umumi matbuatta ilk yazım, yarı müstear bir adla 15 günlük Yeni Gündem’de yayınlanmıştı. İstanbul Siyasal son sınıftaydım, 12 Eylül bütün cesameti ve vahametiyle sürüyordu; çekinmiş ve soyadımı “Çevik” diye yazmayı tercih etmiştim.
15 günlük Yeni Gündem, Murat Belge, Asaf Savaş Akat, İdris Küçükömer, Seyfettin Gürsel, Korkut Boratav, Alpaslan Işıklı, Haluk Gerger, Emre Kongar ve Taha Parla gibi, daha sonra yolları hayli ayrışacak olan aydınların bir arada yazabildikleri “sol, radikal ve muhalif” bir dergiydi. Tanım Murat Belge’nindi. Yeni Gündem’de tanınmış ve “yıldız” yazarlar yanında, benim gibi 20’li yaşların başlarında olan pek çok genç “çaylak” da ilk yazılarını yazmıştı. İlk yazımda Murat Belge ile polemik yapmıştım. Demokrasi ve muhalefet üstüne yazdığı bir yazıyı eleştirmiştim uzun uzun. Özal’ın ve DYP’nin demokratlığı üzerine bir tartışma, bir “liberal sol” eleştirisiydi.
Yazımı 30 yıl sonra yeniden okuduğumda, sanki AKP’nin demokratlığı üzerine tartışıyormuşuz gibi hissettim: Deja vu! 20’li yaşların hamlığı ve heyecanıyla kurulan kimi cümleler ve kimi iddialı ifadeler dışında, insanın bugün de benzerini yazabileceği bir yazıyla karşılaşması sarsıcı. 30 yıldır aynı yanılsama ve tartışma... Ne hazin. Neyse, bu yazının konusu sol ve liberalizm meselesi değil.
Yazı hayatım sonraki yıllarda devam etti. Sendika eğitim-araştırma uzmanı olarak çalıştığım uzun yıllar boyunca yazı serüvenim giderek emek meselesine yoğunlaştı ve serüvenimin omurgasını “emeğin halleri” oluşturdu. 80’lerin ortalarından bu yana sendikal, siyasal ve aktüel çeşitli yayınlarda yazdığım yazılarda emeğin hallerini anlatmaya çalışıyor, sosyal haklar ve haksızlıkları didikliyorum. Daha çok, detayına vakıf olduğum konuları yazmayı tercih ediyorum. Bu yüzden biraz teknik ve sıkıcı da yazıyorum. Çok sayıda sendikal ve siyasal dergi ile gazetede (ve son yıllarda internet mecrasında) yazdım, yazmaya da devam ediyorum. Çeşitli mecralardaki düzensiz yazılarım yanı sıra, yaklaşık on yıldır BirGün gazetesinde düzenli yazıyorum.
Daktilo ile başladığım yazı serüvenim boyunca ben bilgisayara, matbuat da elektronik yayıncılığa geçti. Gönlüm analog kültürden yana olmakla birlikte, dijital yayıncılığın olanakları baş döndürücü. Kağıttan kopmak zor ama dijital yayıncılığı göz ardı etmek ne mümkün! BirGün’e paralel olarak, T24 Bağımsız İnternet Gazetesinde böyle bir güdüyle yazmaya başladım. T24 bağımsız bir mecraydı, güç odaklarından azadeydi ve internet medyasının en güzel yanı istediğin zaman ve genellikle istediğin uzunlukta yazabilmekti. Düzensiz yazdığım başka elektronik mecralar yanında T24’te de “emeğin hallerini” anlatmaya çalıştım.
Yazmak benim için haksızlığa, iktisadi ve siyasi muktedire ve onların yarattığı tahribata karşı çıkmak, bunu duyurmak ve yaymak, kısaca emeğin hallerini anlatmak. Bu yüzden yazmak aslında taraf olmak, yan tutmak. Öte yandan yazmak bir maişet meselesi olmadı benim için, meccanen yazıyorum. Maişetimi, yazılarımı besleyen sendikal ve akademik alanda çalışarak sağlıyorum. O yüzden epeyce özgür ve bağımsız yazabildim, yazabiliyorum.
Yazdıklarım arasında “keşke yazmasaydım” dediğim yazılarım, “keşke yazmasaydım” dediğim mecralar da var elbette. Ama bu 30 yıla yakın dönem boyunca yazdıklarımın ezici kısmıyla barışığım. Tıpkı o ilk Yeni Gündem yazım gibi. Kendi istediğimle yazdığım yerler de oldu, “vazife” gereği yazdığım mecralar da, talep üzerine yazdıklarım da. Yazıda detay bilgisine ve küçük şeylere dikkat etmeye çalıştım.
Küçük şeyler demişken, “küçük şeyler” ve detaylar hayatımızın kimi anlarında çok mühim ve hassas hale geliyor. Önemsediğimiz bir meseledeki küçük bir kırılma ve nahoşluk, bazen “devasa” bir sarsıntıdan daha etkili oluyor. Bazen küçük bir sarsıntı önemli bir karar anı oluyor. Üzerinde konuşmak da istemiyorsun. İşte o an çekilme vaktidir...
Bir vefa ve teşekkür notu: Yaklaşık bir buçuk yıldır düzenli yazmaya, emeğin hallerini anlatmaya çalıştığım T24’te yazmama olanak sağlayan ve daha sık yazmamı teşvik eden Doğan Akın’a ve T24 editörlerine içtenlikle teşekkür ediyorum. Bu dönem boyunca tam bir özgürlük içinde yazdım. Bir okur olarak kuruluşundan bu yana önemsediğim T24’ün bağımsız haberciliğini izlemeye devam edeceğim.