İstanbul bu hafta sonu Türkiye Afrika zirvesine ev sahipliği yapacak. Türkiye'nin geleceğin Asya'sı denilen bu kıtada artan varlığı elbet diğer güçleri rahatsız ediyor. Rekabetin doğası açısından bunda yadırganacak bir şey yok. Ancak Türkiye öne geçmek için, kendini parlatmak amacıyla sürekli rakiplerini kötüleme taktiği güdüyor.
Cumhurbaşkanı en son ekim ayında çıktığı Afrika turunda da, lafını sakınmadı.
"Tarihinde sömürgecilik lekesi bulunmayan, kolonyalizm utancı olmayan bir milletiz. Bunun yanında, bir asır önce zaferle taçlandırdığı İstiklal Harbi'ni dönemin emperyalist güçlerine karşı yürütmüş bir ülkeyiz," diye seslendi Angola Meclisinde.
Konuşmasının devamında,"Türkiye olarak, Afrika kıtasına yönelik Batı merkezli oryantalist yaklaşımları reddediyoruz. Afrika kıtasındaki halkları ayrım yapmadan bağrımıza basıyoruz," diye de ekledi.
Bir Avrupalı diplomat, Çin'den Suudi Arabistan'a pek çok ülkenin Afrika'da sessizce faaliyette bulunduğunu belirttikten sonra Türkiye'nin siyasetinin ise fazla "çığırtkan" olduğuna dikkat çekti.
Ben buna "kör gözüm parmağına" diplomasisi diyorum.
Gerçekten de Türkiye diğer oyunculardan farklı olarak Afrika stratejisini "kalkınma modelleri" üzerinden kurguladı. "Fransa gibi eski kolonyal güçlerden tutun Çin gibi yeni güçlere herkes sizi sömürmeye çalıştı, çalışıyor, biz kazan kazan modeliyle geliyoruz" mesajı verildi.
Tabii ev sahibi ülkeleri rencide etmeden, rakipleri de sinir etmeden Türkiye'nin farkını ortaya koymanın binbir türlü diplomatik söylem yolu var.
Cumhurbaşkanı diplomatik söylem yerine bodoslama konuşmayı tercih ediyor. "Ne var işte, diplomatik ağız kalabalığı yapacağına, çat çat konuşsun," denebilir.
İyi de; birincisi, bu çığırtkanlık her şeyden önce ev sahibi ülkeler açısından rahatsız edici. İkide birde "bak ben başkalarından farklıyım" demek, bence biraz onları aptal yerine koymak anlamına geliyor. Bırak da onlar gözlemleyip bu sonuca varsınlar.
Kaldı ki Afrikalıların da bu tür söylemlere karnı tok. Bütün seçeneklerin masada olmasını, kim daha iyi şartlarla gelirse onlarla işbirliğini arttırmanın yoluna bakıyorlar. Ekonomi iyiyken TİKA aracılığıyla yapılan yardımlar ve kalkınma projeleri ekonomik darboğaz nedeniyle kesilirse, "sen farklısın eyvallah ama para da başkasında" yanıtını duyabiliriz.
Öte yandan "Batılı oryantalist anlayışları reddediyoruz" gibi iddialı lafların da arkasında durabilmek, söz ve eylem birliği sağlamak da önemli. Birazdan anlatacağım gibi, Omicron varyantının ortaya çıkışı sonrasında yaşananlar, bu söylemle ters düştü.
Ve tabii sürekli rakipleri kötülemek de Türkiye'ye dost kazandırmıyor.
Hoş, iktidarın Afrika politikalarını sekteye uğratmak isteyen rakiplerinin bu ara bir şey yapmasına gerek yok; bu işi onlar adına Covid-19 pandemisi yapıyor.
Açıklayayım.
Türkiye Afrika Birliği'nin stratejik ortaklarından biri ve beş senede bir zirve yapılıyor. Nisan 2020'de yapılması planlanan zirve Covid-19 nedeniyle ertelenince, yeni bir tarih saptamakta epey zorlanıldı. Afrika Birliği'nin AB gibi diğer stratejik ortakları ile yapacağı zirveler de ertelenince, trafik karıştı. 2020'de Afrika Birliği'nin dönem başkanlığını yürüten Güney Afrika'nın "Her sene sadece iki zirve yapma kararımız var; önce diğerleriyle yapalım, sizinkini sonraya sarkıtırız," deyip ayak sürümesi de tarih belirlenmesini zora soktu.
Ankara'nın bastırması, yapılan sayısız diplomatik temas sonucunda, anca geçtiğimiz eylül ayında yeni bir tarih saptanabildi.
17-18 Aralık tarihli zirve için tam hazırlıklar sona geliyordu ki; kasım sonunda Güney Afrikalı bilim insanları yeni bir varyant tespit ettiklerini açıkladılar.
Sen misin bunu açıklayan; Batılı ülkelerin bir kısmı derhal sınırlarını kıtanın güneyindeki ülkelere kapattılar.
Türkiye - Afrika açısından kritik nokta da burada.
Batılı ülkelerin açıklamasını takiben; Türkiye sınırlarını 5 ülkeye kapattığını duyurdu. Açıklamayı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 26 Kasım akşam saatlerinde bizzat Twitter'dan yaptı. Tabii bu açıklamayı yaparken, Cumhurbaşkanının birkaç ay önceki "Afrika'ya batı merkezli oryantalist yaklaşımları reddediyoruz," açıklaması hatırında mıydı bilinmez.
Ancak Afrika ülkeleri apar topar seyahat yasağı getirilmesine tam da bu "oryantalist yaklaşımı" öne sürerek karşı çıktılar. Güney Afrika "şeffaflığımız, bilimsel altyapımızın profesyonelliği ödüllendirilecekken, cezalandırıldık," diye şarladı. Malavi aceleyle alınan kararları "Afrofobiye" bağladı.
"Yeni varyant başka yerde tespit edilseydi, böyle aceleci davranmazdınız," demeye getirdiler.
Elbet seyahat yasağı getirilen bu ülkelerin liderlerinin Türkiye - Afrika zirvesine katılması mümkün değil. Güney Afrikalı yetkililer Türk muhataplarına, "hem evinize misafirliğe çağırıyorsunuz, sonra da kapıyı yüzümüze kapıyorsunuz," demişler.
Seyahat yasağına tabii ülkelerin liderlerinin onca eleştiriden sonra özel uçağa atlayıp İstanbul'a gelmeleri beklenemez. İhtimaldir ki; dayanışma amacıyla diğerlerine de "gitmeyin" diye telkinde bulunuyorlardır.
An itibariyle kaç ülkenin devlet ve hükümet başkanı sıfatıyla katılacağı sır gibi saklanıyor. En az bir düzine ülkenin devlet başkanı düzeyinde katılımı bekleniyor.
Zaten Afrika Birliği, stratejik ortaklarla yapılan zirvelere kıtadaki tüm ülkelerin davet edilmesine karşı çıkıyor. İstanbul zirvesi için de kendi belirlediği ülkelerin çağrılmasını istemiş. Cumhurbaşkanı, "olmaz öyle şey," deyip kendisi de bazı ülkelere özel davetiye çıkarmış. Bu da tabii işin başka bir ilginç boyutu.