AK Parti, 20 yıllık iktidarı boyunca eşi benzeri görülmemiş diplomatik krizlere imza attı.
Kendileri öyle görmese de, gurur duyulacak bir durum değil.
10'u aşkın diplomatın, istenmeyen insan ilan edilmesi tehdidi bunlardan biridir.
2017 anayasa değişikliği referandumunda Almanya ve Hollanda ile yaşanan diplomatik rezaletler de başka bir örnektir.
Hatırlayalım. Zaten 2016 darbe teşebbüsüne Avrupa'nın kayıtsız kalmasına kızgın bir Recep Tayyip Erdoğan var. İlişkiler gergin. Alman kamuoyu çarşaf çarşaf darbe sonrası Türkiye'deki olağanüstü hali ve insan hakları ihlallerini yazıyor. Türkiye'yi rejim değişikliğine götürecek anayasa değişikliği referandumu yapılacak. Bu ortamda AKP'lilerin Almanya'da kampanya yapması kamuoyunu rahatsız ediyor.
Benzetme yapmak gerekirse; misal devran değişmiş, Suriye'de seçimler olacak ve ülkede pek çok sivilin ölümünden sorumlu Beşar Esad'ın bakanları Hatay'da, İstanbul'da mitingler düzenliyor. Yan mahallede de , Esad karşıtları bağırış çağırış halinde. Her an iki taraf birbirine girebilir. Biz bu mitingleri uzaktan tatlı tatlı izler miydik? Olası gerilimi demokrasinin bir gereği diye olgunca karşılar mıydık? Şu anda uzak gibi görünse de olmayacak bir senaryo değil bu.
2017'ye geri dönelim. Hollanda'da da seçimler var. Aşırı sağcı yabancı ve göçmen karşıtı Wilders yükselişte. Almanya'da olan biteni gören Hollanda hükümeti, bu ortamda AKP'lilerin kampanya yapmasının, Türklerin meydanlara çıkmasının Wilders'in elini güçlendireceği düşündü. AKP'li yetkililerin gelmesini istemedi. Süreci ne kadar diplomatik nezaketle yönetti, emin değilim. Ancak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun uçağının uçuş iznini iptal etti. O sırada Türk ailelerin sorunlarına ilişkin bir toplantı için Almanya'da olan Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya da, karşılaştığı herkese referandumda evet oyu kullan diye de araya sıkıştırıyor. Almanya'dan Hollanda'ya geçecek.
Çavuşoğlu'nun uçağı iptal olunca, Recep Tayyip Erdoğan, Kaya'ya kara yoluyla gitmesi talimatı verdi.
Düşünün, siz misal Suriyeli bir bakana “Gelme istemiyorum” diyorsunuz; o da sınırdan arabayla geçip giriyor. Tam anlamıyla bir başka ülkenin egemenlik hakkını hiçe sayma. Türkiye'ye yapılsa biz ne düşünürdük acaba?
Hatırlanacaktır, Hollanda hükümeti işin farkına varınca bakanın arabasını Rotterdam konsolosluğu yakınlarında durdurdu ve akabinde de bir dizi diplomatik rezalet yaşandı. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanı saatlerce arabada bekletildi; devleti temsil eden Türk diplomatları istiskale uğratıldı ve bunun da tek bir nedeni vardı o da Erdoğan'ın özellikle kriz çıkartıp, Batı karşıtlığı üzerinden hem Avrupa hem de içeriden oy devşirme isteği idi.
Tüm kriz boyunca ellerini keyiflice ovuşturduğuna hiç ama hiç şüphem yok. Almanya'dan Türkler Hollanda'ya aktı. Türkler protesto gösterilerinde bulundu. Polisle çatıştı.
Bana sorarsanız Erdoğan bu tavrıyla, zaten ayırımcılığa maruz kalan, zaten biran önce gitseler diye bakılan Avrupa'daki Türk toplumunun huzuruna da güvenliğine de ek darbe vurmuş oldu.
Nihayetinde, Almanya Türkiye'ye bir nota verdi ve bundan sonra seçimlere az bir süre kala Türkiye'den hiçbir yetkilinin seçim propagandası yapmasını istemediğini iletti.
Bununla da yetinmedi. Almanya da Hollanda da, bir yasa çıkarttı ve AB üyesi olmayan ülkelerin siyasetçilerinin, seçimlere üç ay kala ülkelerinde seçim propagandası yapmalarına yasak getirdi. Üç ay evvelinden yapılacak kampanyaya dönük ziyaretleri de kamu güvenliği kriteri gibi şartlı izine bağladı.
Seçim tarihi yakınlaştıkça bekliyordum, bu sefer kriz çıkar mı çıkmaz mı diye. Çok beklemek zorunda kalmadık.
AKP Nevşehir milletvekili Mustafa Açıkgöz'ün Almanya'daki konuşması üzerine, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı'na çağrılmış. Yapılan açıklamada ”yabancı seçim kampanyası organizasyonlarının önce bizim tarafımızdan onaylanması gerektiğini açıkça belirttik,” denmiş
An itibariyle seçim çalışması yürütmek isteyen AKP'li de olsa CHP'li de olsa izin almak durumunda. Seçim tarihi belirlendiği anda da üç ay yasağı başlayacak. Örneğin seçimler 14 Mayıs'ta olursa Şubat ortası yasaklar başlayacak. Zaman daralmış durumda. Erdoğan için her oy kıymetli.
Bu arada Alman Deutche Welle, Cumhurbaşkanı'nın Ocak sonunda önce Polonya ardından Almanya'ya gideceğini yazdı. Polonya'dan başlayıp Almanya ile devam etmek hiç fena fikir değil. Böylece, dert seçim değil, Ukrayna, savaşı mesajı verilmiş olacak. Ama seçimlere az bir süre kala Erdoğan Alman liderle fotoğraf vermiş olacak.
Alman makamları düne kadar Erdoğan'ın ziyaretini doğrulamadılar.
Alman basın organında Erdoğan gidecek diye haber çıkacak ama Almanlar bnu teyit etmeyecek. Bence bu ziyareti hiç istemeseler de, ihtimal yeşil ışık yaktılar ve seçim propagandasına dönmemesi için de içeriğini müzakere ediyorlar.
Barçın Yinanç kimdir? Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı. Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi. 2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti. Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi. Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020'de itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor. |