Doğru yönetilmesi ve gerekli şartların oluşması kaydıyla Kabil Havaalanı'nın işletilmesi ve güvenliğinin sağlanması gibi zorlu bir misyonu Türkiye üstlenebilirdi. Afganistan'la tarihi ve kültürel bağlardan, ülkedeki boşluğun göç ve İslamofobi üzerinde yaratacağı etkilere kadar, geniş bir yelpazeye yayılan nedenlerden dolayı Türkiye'nin bu ülkeye sırtını dönme lüksü yok.
Ancak birinci cümledeki kilit ifade doğru yönetim ve gerekli şartların oluşması…
Ne yazık ki süreç en başından yanlış yönetildi. Ankara'ya soğuk davranan ABD başkanı Joe Biden'la diyalog köprüsü kurmak adına Washington'un “gel gel”ine balıklama atlanıldı.
Kamuoyu, ABD ile yapılan müzakerelere odaklandı. Halbuki, ABD'nin havaalanına bırakacağı silah sistemleri, ya da NATO'dan gelecek masraf karşılama çekleri işin en entipüften tarafını oluşturuyordu.
İşin asıl önemli boyutu; bundan sonra Afganistan'da çok daha fazla söz sahibi olacak bölge ülkelerinden destek sağlanması ile Taliban'ın ikna edilmesi meselesi hafife alındı. Çin'den Rusya'ya, İran'dan Pakistan'a, Türkiye'nin böyle bir misyon üstlenmesine nasıl bakılacağına dair bölge ülkeleriyle nabız yoklamadan, yada nabız yoklamalarından edinilen izlenim göz ardı edilip bu “görev” için Türkiye çok istekliymiş gibi bir algı oluştu.
En basitinden, “cive Pakistan” şarkısı eşliğinde, dost ve kardeş deyip, yere göre koyamadığımız Pakistan'dan, en çok ihtiyaç duyulan zamanda aranan desteğin bulunduğu çok şüpheli. Kabil'de 1997'ye kadar büyükelçilik yapmış olan Bilge Cankorel'in Milliyet'e verdiği demeçte Pakistan'ın o dönemde arabuluculuk girişimlerine nasıl engel çıkardığını okuyabilirsiniz.
Aradan geçen zamanda Pakistan'ın tutumunda bir değişiklik olacağını sanmıyorum.
Aradaki tüm iyi ilişkilere, sırf Pakistan gücenmesin diye Asya'nın yükselen gücü Hindistan'ı dışlamış olmasına karşın Türkiye Afganistan konusunda Pakistan'dan hiç destek görmedi. Afganistan'da tek başına at koşturma saplantısındaki Pakistan, Türkiye'yi kendi arka bahçesinde görmek istemedi. Taliban gibi çağdışı bir zihniyeti koruyup besleyen Pakistan istihbarat başkanının Türk muadilini Afganistan konusunda gayet soğuk karşılamış olması çok muhtemeldir.
Tabii tüm bu süreçte Türk askerinin, Taliban'ın çıkması için savaştığı ABD ve NATO güçlerinin ardılı olarak kalacakmış algısı oluşması da çok yanlış oldu.
Ama asıl büyük yanlış Taliban'a yaranma çabalarıyla kendini gösterdi. ”Taliban'ın inancıyla ters bir yanımız yok” ifadesi hem Doğu'sundan Batı'sına medeni ülkelere hem Taliban'a yanlış mesaj verdi.
Avrupa Birliği 18 Ağustos'ta Afganistan'da kadın ve kız çocukların durumuyla ilgili bir açıklama yaptı. “Afgan kadınların eğitim hakkı, iş ve hareket özgürlüğü konusunda endişeliyiz,” dedi. “Her tür ayrımcılık ve istismar önlenmeli,” dedikten sonra da gelecekteki hükûmetin kadınların hak ve özgürlüklerine yaklaşımının dikkatle izleneceğini vurguladı.
Bu açıklamanın altına Arnavutluk'tan, Honduras'a, Paraguay'dan Senegal'e pek çok ülke imza attı. Üç paragraflık gayet dengeli bu açıklamada bilin bakalım kimin imzası yok. Aday ülke Türkiye'nin.
“Kardeşim Paraguay'a hayat kolay, Türkiye Taliban'la hassas diplomasi yürütüyor” şeklindeki bir teze katılmak mümkün değil.
Taliban'la herkes görüşüyor, elbet Türkiye de görüşecek. Ancak birincisi Türkiye Taliban'a yaranmak zorunda değil, ikincisi temel değerlerinden taviz vermek durumunda da değil. Aksine bir durum hem Taliban'ın el yükseltmesine hem de Batılıların Türkiye'yi paralı jandarma ve mülteci istasyonu olarak görmesine yol açıyor.
Ola ki Taliban'la görüşmelerin bir parçası ise herkesten önce öne çıkıp Taliban'ın tanınması da vahim bir hata olur. Taliban tanınmadan da Afganistan'da faaliyet gösterilebilir. Taliban'ın 1996'da Kabil'e girmesinden çok önce şehirde kurulan Atatürk Çocuk Hastanesi'nin rehabilitasyonu Taliban iktidarda iken yapıldı. Yani Afganistan'a destek illa askeri olmak zorunda da değil.
Bu saatten sonra Kabil havaalanıyla ilgili olarak üstlenilecek bir misyonun, Türkiye'ye itibar getirmeyeceği gibi, temel çıkarlarına hizmet edeceği de son derece şüpheli.