ABD’nin Afganistan’dan çıkışı, bölgesel diplomasiyi hareketlendirdi.
Biden’ın gelişiyle zaten hafiften bir huzursuzluk dalgası esmişti Orta Doğu ve Körfez bölgesinde. Trump dönemindeyken sınır tanımayan baskıcı uygulamalarının yanlarına kâr kalacağını düşünen özellikle Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkeler sıkıntıda. Üstüne bir de ABD’nin İran’la anlaşma arayışlarını koyun, huzursuzluk had safhada.
Biden geçen hafta, 11 Eylül terör saldırılarıyla ilgili bugüne kadar gizli olan belgelerin halka açılmasını öngören başkanlık kararnamesine imza attı.
Suudi muhalif Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim 2018’de İstanbul’da katledilişinin yıl dönümü yaklaşırken, Biden’ın bu kararı Riyad’ı bir hayli rahatsız edecek.
Biden bu adımı Suudi Arabistan’ın, El Kaide’ye verdiği destek üzerinden 11 Eylül’deki rolünün açıklanması için yargıya başvuran ABD’lilerin baskısı üzerine attı.
Biden yönetimi tıpkı Kaşıkçı meselesinde olduğu gibi, Suudi Krallığın başını yakacak kadar ileri gitmez; ancak başka ülkenin topraklarında muhalifini öldürtecek kadar gözü dönmüş Veliaht Prens’in bundan sonra ne yapacaksa iki kez düşünmesini sağlar.
Birleşik Arap Emirlikleri’ne gelirsek; Suudları ittirerek, ABD’nin gözünde daha cici çocuk olmaya soyunan Abu Dhabi’nin son dönemde Riyad’la arası daha da açılır oldu. Öte yandan BAE çapından büyük bölge ötesi soyunduğu rollerin de sınırına dayanmış durumda. Özellikle Libya’da sadece ABD değil Avrupa’daki kimi ülkelerden aldığı desteği bulamayabilir. Öğrendiğime göre Libya’da Türkiye’nin karşı safında yer alan Fransa’nın yetkilileri, Türk muhataplarına “Emirliklerin arkasından gitmek hata oldu” şeklinde bir itirafta bulunmuşlar.
Mısır’a gelirsek. Abdülfettah El Sisi de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi, Biden’ın ilk günlerinde yüz vermediği liderler arasında. İnsan hakları ihlallerinde Mübarek’i bile aratan El - Sisi, Biden’dan beklendiği ölçüde sert bir tavır görmeyecek olsa da kendisini Trump dönemindeki gibi rahat hissetmeyecektir. İsrail’den sonra ABD’den en fazla askeri yardım alan Mısır, yardımın insan hakları ihlalleri nedeniyle kesintiye uğrayıp uğramayacağını tedirginlikle bekliyor.
Sonuç olarak, Biden’ın yönetime gelmesi, üzerine Afganistan’dan kaotik çıkışı, bölge ülkelerinde zaten başlamış olan yeniden pozisyon alma sürecini hızlandırırken, Türkiye’nin bölgeyle sorunlu ilişkilerinin düzelmesi için bir fırsat penceresi açmış oldu.
Burada ilginç olan, her bir ülkeyle yaşanan düzelme sürecinin farklı hızda gerçekleşiyor olması.
Örneğin, Mısır’la ilişkilerin normalleşmesi süreci için ilk kamuya açık görüşmeler Mayıs ayında, dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde gerçekleşti. İkinci tur görüşmelerin gerçekleşmesi için aradan 4 ayın geçmesi gerekti. İkinci tur bugün (7 Eylül) Ankara’da başlayacak.
BAE ile kamuya açıklanan ilk görüşme ise üst düzeyde gerçekleşti. BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnoun bin Zayed Al Nahyan Ankara’ya gelerek 18 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü. Türkiye’nin bir numarası ile BAE’nin iki numarasının görüşmesi, ilişkileri biran önce düzeltme yönünde güçlü bir siyasi irade olduğunu gösteriyor. Nitekim, bu görüşmeden sadece iki hafta sonra Erdoğan 31 Ağustos'ta ülkenin fiili lideri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed el Nahyan (MBZ) ile telefonda görüştü.
Arada Bağdat’ta yapılan ve Mısır’dan Katar’a bölge ülkelerinin liderlerinin katıldığı zirveye Erdoğan muhtemelen El - Sisi ile aynı kareye girmemek için gitmedi.
Burada ilginç olan Erdoğan’ın El - Sisi’ye öfkesinin, doğrudan kendisine dönük bir tavırdan ziyade, Müslüman Kardeşler’le ilgili acımasız tutumundan kaynaklanması. Oysa MBZ kısaltmasıyla bilinen Abu Dabi emiri ise 2016’daki darbe teşebbüsüne destek vermekle eleştirildi.
Yani Erdoğan’ın doğrudan altını oymakla suçladığı Emir’i affederken, El - Sisi’ye hala mesafeli durması; BAE ile ilişkilerin hızla toparlanması söz konusu iken Mısır’la daha ağırdan alınması dikkat çekici.
Bu farklılığı, Müslüman Kardeşler’le dayanışmadan gelen “hissi” nedenlerden ziyade, “duygusal” nedenlere bağlamak gerekiyor. (Duygusal derken, sağ elinizin baş ve işaret parmaklarını birbirine sürtmeniz gerekiyor).
Diğer bir deyişle, aradaki en temel fark, birinin çulsuz diğerinin ise zengin olması. Yani Orta Doğu’da hareketlenen diplomasiyi izlerken paranın izini sürmemiz gerekiyor.
BAE’nin iki numarasının Ankara’daki temaslarının üzerinden daha bir hafta geçmemişti ki yine kendisinin yönetim kurulu başkanlığı yaptığı Abu Dabi merkezli yatırım şirketinin Türkiye’de yatırım fırsatlarına baktığına dair haberler geldi.
Zaten her iki taraf da açıklamalarında özellikle ekonomik konulara öncelik vereceklerine vurgu yaptılar.
İki başkent jeostratejik rekabeti sürdürecek mi, yoksa bir süreliğine donduracak mı, henüz belli değil.
Ancak, İspanya kralından Afganistan’ın başbakanına her tür kaçağa kucak açan BAE’nin Sedat Peker’in sesini kısmasının karşılığını beklediğine kuşku yok.
En basitinden, MİT dizisi olarak da bilinen TRT yapımı Teşkilat adlı dizinin yeni sezonunu mercek altına alacaktır; zira dizide kötü karakter Zayed Fadi üzerinden BAE’nin de hedef alındığı söyleniyor.
İlişkilerin nabzını ölçmek için sadece paranın izini değil dizileri de izlemek gerekecek.