Ekonomide bu haftanın en önemli olayı, Merkez Bankası Para Politikası'nın 18 Mart Perşembe gerçekleştireceği toplantı. Başkan Naci Ağbal defalarca vurguladığı sıkı para politikasını sürdürüp faizi artıracak mı yoksa Erdoğan'ın verdiği limitin sonuna mı geldik, yarın göreceğiz. Bugün biraz geçmişe uzanıp Merkez Bankası tarihinden az bilinen bir sayfayı açalım.
T24'te daha önce yayınladığım "Kapalı kapılar arkasında Merkez Bankası" dizisini Erdem Başçı'nın başkanlık dönemiyle başlatmıştım.
Başçı başkanlığı Durmuş Yılmaz'dan devralmıştı. Yılmaz, AKP'nin Merkez Bankası'nda atadığı ilk başkandı.
2001 Krizi sonrası yaşanan dönüşümde Merkez Bankası yasası yenilenmiş, araç bağımsızlığı ve yöneticilerin görev sürelerine ilişkin güvenceler sağlama bağlanmıştı. AKP iktidara geldiğinde hem kurumsal yapısı güçlendirilmiş bir Merkez Bankası hem de banka içerisinden atanmış bir Başkan (Süreyya Serdengeçti) bulmuştu. Erdoğan ve AKP kurmaylarının bu durumdan çok memnun olmadığı sır değildi.
Daha 2003 yılının ilk yarısında faiz tartışması başladı. Başbakan Erdoğan'ın faizlerin düşürülmesi gerektiği yönündeki sözlerine Serdengeçti, "Faiz siyasi baskıyla düşmez" şeklinde cevap vermişti.
2003 yılının Nisan ayında Merkez Bankası Genel Kurul toplantısı vardı. Rivayete göre Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, genel kurulun seçimli yapılmasını talep ediyordu. Bu durumda tüm banka meclisi üyelerinin yenilenmesi gündeme gelebilecekti. Oysa usul ve uygulama, sadece görev süresi dolan iki üyenin yerine seçim yapılması şeklindeydi. Kulislere yansıyanlara göre iktidarın bu hamlesi karşısında Başkan Serdengeçti ve üç başkan yardımcısı istifa edeceklerini söyleyerek rest çektiler ve toptan bir değişimi engellediler.
Sonuçta 7 Nisan 2003'te genel kurul yapıldı ve banka meclisine iki yeni üye seçildi: İlker Parasız ve Durmuş Yılmaz.
Durmuş Yılmaz, 1980'lerin başından beri bankadaydı. Daha önce Piyasalar Genel Müdürlüğü'nde genel müdür yardımcısı, İşçi Dövizleri biriminde genel müdür olarak görev yapmıştı. Dönemin tanıkları, bu dönemde düşük profilli bir yönetici fotoğrafı verdiğini söylüyorlar. Muhafazakâr bir yaşam tarzı vardı ama siyasetle ilgisi yoktu. Yine de fakat iktidarın yeni sahibi AKP'nin yöneticileri ile diyalog kurmayı başardı. Nitekim yeni iktidar banka meclisine atama yaparken onu tercih etti.
AKP'nin bir eli bankanın içindeydi. Yılmaz'dan sonra banka meclisi ve denetleme kurulu üyeliklerine yapılan seçimlerle banka yönetimi yavaş yavaş değişti. 2004 yılında İbrahim Turhan ve Necati Şahin, 2005 yılında Lokman Gündüz ve Vehbi Çıtak, 2006 yılında Necdet Şensoy banka meclisine girdi. Bu isimlerle AKP iktidarı Merkez Bankası yönetiminde ağırlık kazandı. Ekim 2003'te Ali Babacan'ın danışmanı Erdem Başçı Başkan Yardımcısı olarak atandı.
Serdengeçti 13 Mart 2006 tarihinde görevinden ayrılmış ama yerine atama yapılmamıştı. Başkan Yardımcısı Erdem Başçı başkanlığa vekalet ediyordu. Vekaleten yapılan atama, başkanlık için AKP'nin tercihinin Babacan'a yakın Başçı'nın olduğu şeklinde yorumlanmıştı. Ama böyle olmadığı ortaya çıkacaktı…
Bir süre sonra AKP'nin dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e önerdiği ismin Albaraka Türk Genel Müdürü Dr. Adnan Büyükdeniz olduğu duyuldu. Sezer bu ismi veto etmişti. "Eski Türkiye" (Ahmet Necdet Sezer) ile Erdoğan arasındaki uzlaşı, sürpriz bir isim, Durmuş Yılmaz üzerinde olacaktı...
Dönemin gazeteleri atamayı magazinel boyutundan, Yılmaz'ın evinin önünde çıkarılan ayakkabıların fotoğrafından verdiler. (Eskinin medyası da az günahkar değildi.) Yılmaz'ın bankacılık geçmişiyle, başkanlığa layık olup olmadığıyla ilgilenen pek yoktu...
Durmuş Yılmaz güçlü bir başkan olamadı. Onun döneminde AKP'ye yakın iki yönetici, 2003'te başkan yardımcısı olarak atanan Erdem Başçı ve 2008'e kadar meclis üyesi olarak görev yapan ve o yıl başkan yardımcılığına atanan İbrahim Turhan, AKP ile güçlü ilişkileri sayesinde bankada etkili oldular.
Dönemin tanığı banka çalışanları, Erdem Başçı'nın Babacan'ın yanında, Turhan'ın ise AKP genel merkezinde epey zaman geçirdiğini ve buradan aldıkları güçle Merkez Bankası'nda etkinlik kazandığını hatırlıyorlar…
Rutin sayılabilecek toplantılar bile gün boyu sürüyor, kararlar zamana yayılıyor ve tüm bu süreçlerde Durmuş Yılmaz pasif bir görüntü çiziyordu.
En çarpıcı görüntülerden biri, çoğu İstanbul'da yaşayan banka meclisi üyelerinin Ankara'ya geldiğinde yönetim katında banka çalışanlarının kuyruk oluşturmasıydı. Atama/terfi gibi konularda Başkan Yılmaz'dan ziyade bu isimlerin etkili olduğunu söyleniyordu...
Yılmaz'ın zayıf profili banka dışından da hissediliyordu. Bu dönemin ilginç olaylarından biri, Türkiye Bankalar Birliği'nde yapılan bir toplantıda dönemin Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen'in, Durmuş Yılmaz karşısında eli cebinde konuşmasıydı...
Bu dönemde yurtdışı programlara katılımlar dikkat çekici biçimde artmıştı. Büyük fayda beklenmeyecek toplantılara yönetici düzeyinde katılımlar gerçekleşiyor, toplantı sürelerini aşan seyahat planları yapılıyordu. Banka lojmanlarındaki tadilatlar, sosyal tesislerinde verilen kalabalık yemekler, kulislerde konuşulur olmuştu.
Altı çizilmesi gereken bir nokta, bankaya yeni alınan ve kısa sürede vekaleten kritik birimlere yönetici olarak atananların çoğunun 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında görevden alınacak olmasıydı...
Bankada sadece AKP rüzgarı esmiyor, iktidara yakın yöneticiler arasında gruplaşmalar da yaşanıyordu. Ahmet Davutoğlu'na yakın yöneticiler adeta grup içinde grup gibiydi. İbrahim Turhan ve Lokman Gündüz üniversite yıllarından itibaren Davutoğlu ile yakın olmuşlardı. Necdet Şensoy, Sabri Orman gibi isimler zamanında Davutoğlu ile birlikte Malezya'da bulunmuşlardı. Daha sonra atanan Ahmet Faruk Aysan da bu gruptandı...
Durmuş Yılmaz'ın görev süresinin bitmesine yakın AKP'nin yeni bir başkan arayışında olduğu kulislerde yayılmaya başladı. Buna gerekçe olarak 65 yaş sınırı gösteriliyordu. İki güçlü başkan yardımcısı, Erdem Başçı ve İbrahim Turhan, başkanlık için en güçlü adaylardı. Mücadeleyi Babacan'a yakın Başçı kazandı. Bir süre sonra İbrahim Turhan, Borsa İstanbul'a Yönetim Kurulu Başkanı olarak Merkez Bankası'ndan ayrıldı.
Durmuş Yılmaz emekli olduktan sonra MHP'den siyasete girdi. Bu karar onu tanıyanları şaşırtmıştı. Çünkü her ne kadar muhafazakâr bir yaşam tarzına sahip olsa da siyasetle iç içe bir insan değildi. Bir iddiaya göre Yılmaz, başkanlık süresini uzatmayan (Her ne kadar yaş sınırı varsa da bunu bir şekilde aşmak mümkündü) AKP yönetimine çok kızmıştı. O dönem iktidara karşı sıkı muhalefet yürüten MHP'yi bu nedenle seçtiği öne sürülüyordu.
Yılmaz siyasete bugün İyi Parti'de devam ediyor. Dönemin güçlü figürü İbrahim Turhan, Davutoğlu'nun Gelecek Partisi'nde. Erdem Başçı ise siyasetten uzak durmayı tercih etti…
Merkez Bankası'nın yakın tarihini değerlendirenler Durmuş Yılmaz dönemini, müdahalelerin yoğunlaştığı son dönemlerden ayrı bir yere koyuyor. Oysa görüldüğü gibi onun döneminde yaşananlar, AKP'nin en başından beri bankaya müdahale ettiğini gösteriyor.
Yılmaz döneminin para politikası da tartışmalı noktalara sahip. Bugün Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri olan özel sektörün devasa döviz borcu, o günlerden miras.
2008 sonrasında özel sektörün döviz borçluluğunda müthiş bir artış yaşanmıştı. Bu dönemde gerek banka içinden gerek dışından, reel sektör şirketlerinin dövizle borçlanmasına sınırlama getirilmesi gerektiğini söyleyenler vardı. El parasıyla hormonlu büyümeden memnun olan AKP bu uyarılara kulak asmadı. Dönemin tanıkları, Durmuş Yılmaz'ın siyasi iktidarı uyarmak konusunda yeterli çabayı göstermediğini, döviz borçlanması konusunda sessiz kaldığını söylüyorlar…