AKP’nin bu ülkeye yaptığı en büyük kötülüklerden biri, cumhuriyetin okuyarak sınıf atlama ilkesini yok etmek oldu. AKP’den önce köyden çıkan zeki bir köylü çocuğunun müsteşar, Merkez Bankası başkanı olma yolu, kağıt üzerinde açıktı. Bunun en bilinen örneği, Isparta’nın İslamköy’ünden çıkan, dillere destan bir hafızaya sahip Süleyman Demirel’di. Demirel İTÜ’den mezun oldu, Elektrik İşleri Etüd İdaresi'ne girdi. Devlet tarafından sulama ve elektrik konularında araştırma yapmak üzere Amerika’ya gönderildi. Türkiye’ye dönünce Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün barajlar dairesi başkanlığına getirildi. Dünün köylüsü, "Barajlar kralı" oluyordu… Bu aslında cumhuriyetin başarısıydı.
AKP’den önce fırsat eşitliği ilkesinin mükemmel biçimde işlediğini savunacak değilim. Yoksul şehirlerdeki çocukların, başta Kürtler olmak üzere kendilerini yetiştirme imkânı büyük şehirdekilere göre çok daha sınırlıydı tabii. Ama kör topal da olsa bu ilke işliyordu.
Bugün artık köyden ya da varoştan çıkan bir çocuk, eğer imam hatip mezunu değilse ve babasının AKP’de güçlü bağlantıları yoksa devlette iş bulamaz, bulsa bile yükselemez. AKP’li ve imam hatip, tercihan Kartal İmam Hatip mezunu olmayanlara bu yol kapandı.
İyi de fırsat eşitliğini bozan sadece AKP mi?
1980'lerde İstanbul Erkek Lisesi’nde okudum. (Ama mezun olamadım.) Bu okulun yanı sıra Galatasaray ve Kadıköy Anadolu Lisesi’nden de pek çok arkadaşım oldu. Eskiden bu okulların öğrencileri orta sınıf çocuklarıydı. Hepimiz devlet ilkokullarından mezunduk sonuçta.
Bugün yıllık ücreti 60-70 bin lira olan özel okulların birinden mezun olmadan, onun üzerine bir o kadar daha özel derse, kursa para harcamadan bu okulları kazanma ihtimali yok gibi bir şey. İyi okullar orta alt ve düşük gelir gruplarından çocuklara kapandı. (İstisnaları göz ardı ederek söylüyorum.) İnanmıyorsanız, liseye geçiş sınavında en başarılı olan okullara, yani Galatasay, İstanbul Erkek, Kadıköy Anadolu gibi liselere en çok öğrenci sokanlara bir göz atalım:
Gerçekle yüzleşelim: Cumhuriyetin fırsat eşitliği ilkesini sadece AKP değil, eğitimin özel sektöre açılması da bozdu. Demirel bugün olsa orta boy bir Anadolu şehrinin organize sanayi bölgesindeki küçük bir şirkette mühendis olmaktan ileriye gidemezdi.
Aileler bu gerçeğin farkında olduğu için elde avuçta ne varsa özel okullara yatırıyor. Talep patlayınca eğitim sektörü, uyanık girişimcilerin en gözde yatırım alanı haline geldi. Eskiden her köşe başına kebapçı açılırdı, şimdi her köşe başında özel okul var.
İktisadın temel kuralı: Bir şeyin arzı artarsa fiyatı düşer. Her köşe başına özel okul açılınca fiyatlar düştü. Okullar para kazanamaz hale geldi. Ve iflaslar başladı. Doğa Koleji muhtemelen daha başlangıç. Türkiye Özel Okullar Derneği (TÖZOK) Başkanı Nurullah Dal, 200’e yakın okulun iflasın eşiğinde olduğunu söylüyor. Dal yaşananları şöyle anlatıyor: "5 yıl önce kontenjanlarımızın yüzde 70'i doluydu. Şimdi 2.3 milyon kontenjan boş. Acımasız rekabet, fiyatları aşırı kırıyor. Maliyetin altında, 7 bine öğrenci kaydeden bile var."
"Eğitimde özel sektörün önünü açın" diye yıllarca başımızın etini yiyenler şimdi devlet müdahalesi istiyor. İyi de devlet özel okul sayısını veya kontenjanları sınırlandırırsa fiyatlar artar. O zaman bir avuç en zengin dışında kimse çocuğunu özel okula gönderemez. Zaten bozulmuş olan toplumsal adalet daha da bozulur. Hayır, çare bu değil. Kusura bakmayın, birkaç patronu kurtarmak için adaleti daha da bozamayız, bozmamalıyız.
Özel okulları kapatmak? Devlet okulları şu anda o kadar kötü durumda ki, özel okulları kapatmak işleri iyice içinden çıkılmaz hale getirir.
Çare, cumhuriyetin fırsat eşitliği idealine geri dönmekte. Her ile, her büyük ilçeye İstanbul Erkek, Kabataş kalitesinde okullar açmakta.
"Nerede o kafa, nerede o para?" diyeceksiniz. Doğru, bugünkü kafayla olmaz. Ama istese Türkiye Cumhuriyeti’nin bunu yapacak parası var.
Dünyanın en büyük havalimanını, en ihtişamlı köprüsünü, en müthiş kanalını, en çok yataklı hastanesini (ama şehir dışında) kurmak yerine Kabataş’ın, İstanbul Erkek’in sayısını çoğaltmak mümkündü, hâlâ da mümkün. Bu bir tercih meselesi.
Ekonomik büyümede insan faktörü zannedilenden çok daha önemliymiş. Son yıllardaki araştırmalar bunu tartışmaya yer kalmayacak şekilde ortaya çıkardı. Eğitime yatırım geleceğe yatırım demek.
Türkiye’nin kendisiyle aynı kategoride yer alan ülkelerden, mesela Güney Kore’den geri kalmasının en önemli nedeni de galiba bu: İnsan kaynağı yerine köprüye, havalimanına, betona yatırım yapmak. Eğitimde havlu atmak.
Gelin görün ki, eğitimde inşaattaki rant yok. Ve galiba asıl mesele de bu.