Biraz birikimi olan herkes işi gücü bıraktı, bir haftadır parasını dolara mı, altına mı yatıracağı sorusunun peşinden koşuyor. Haksız değiller, TL şıpır şıpır eriyor, dolar her gün yeni bir zirve görüyor. Ama şu da bir gerçek: Bu tip furya dönemlerinde trene son vagondan binenler genellikle kaybeder.
Kahin olmadığımıza göre doların yarın kaç TL olacağını bilemeyiz. Fakat bütünüyle karanlıkta da değiliz. Bir kestirimde bulunmak için elimizde iki araç var: Daha önceki satış dalgalarının verileri ve "reel efektif kur" endeksi.
TL dolar karşısında ilk kez paldır küldür düşmüyor. Daha önce de bu tip satış dalgaları yaşadık. Geçmiş düşüşlerden bir ders çıkarmak mümkün: Dalga bir kere vurdu mu, TL iki aylık dönem içinde dolar karşısında ortalama yüzde 10 - 15 oranında değer kaybediyor. (Kaynak: Capital Economics.)
Şu anda yaşamakta olduğumuz satış dalgası ağustos ayında başladı. TL 3 ayda dolar karşısında yüzde 12.5 değer kaybetti. Daha önceki satış dalgalarını kerteriz alırsak, düşüşün önemli bölümünü geride bıraktığımızı söyleyebiliriz.
Bundan önceki düşüşleri TL’nin dolar karşısında değer kazandığı kısa molalar takip etti. Capital Economics’e göre TL bu molalarda yüzde 4 - 8 arasında değer kazandı. Ama 3 - 6 ay sonra düşüş yeniden başladı.
TL’nin dolar karşısında daha hızlı toparlandığı dönemler de oldu. 2018’deki Rahip Brunson krizi sonrasındaki üç ay içinde TL dolar karşısında yüzde 25’e yakın yükseldi. (Çünkü Merkez Bankası 625 baz puanlık çok sert faiz artırımı yapmıştı.)
Doların gereğinden fazla değer kazanıp kazanmadığını anlamak için bakacağımız bir başka kerteriz noktası, reel efektif kur. TL’nin, Türkiye’nin dış ticaretinde önemli paya sahip ülkelerdeki göreli fiyat ve maliyet farklarından arındırılmış değerini gösteren "reel efektif kur" da tarihin en düşük seviyelerine inmiş durumda. Endeks, "TL haddinden fazla düştü" diyor.
Öte yandan yaşamakta olduğumuz satış dalgasının nedenleri arasında yer alan düşük faizli kredi furyası da sona erdi. Kamu bankalarının yüzde 0.64’e kadar indirdiği konut faizi yıllık bazda yüzde 15’e kadar yükseldi. Hatta ihtiyaç kredisi faizleri yüzde 20’ye dayandı. Bilindiği gibi kredi çılgınlığı ithalat patlaması yol açmış, ona turizmdeki düşüş eklenince cari açık patlamıştı...
TL’yi dolar karşısında destekleyebilecek bir başka gelişme, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın başka ülke merkez bankalarıyla Swap anlaşmalarının yeniden gündeme gelmesi. Başkan Murat Uysal önceki gün şöyle dedi:
"Swap anlaşmaları çerçevesinde görüşmelerimiz vardı. Bunlardan bazılarıyla ilgili somut gelişmeler var. Bazılarında da son aşamalara yaklaştığımızı söyleyebilirim. Neticelenir neticelenmez bunlarla ilgili açıklamalarımızı yapacağız. Özellikle de bizim dış ticaretimizin yüksek olduğu ülkeleri daha önce belirtmiştik. Bunlarla ilgili süreç devam ediyor."
Bundan önceki satış dalgalarında Katar’la yapılan Swap anlaşmalarının para piyasasındaki paniğin yatışmasını sağladığını hatırlayalım. Katar ya da başka bir ülke (Çin?) yine TL’nin imdadına yetişebilir.
Öyleyse dolardaki yükselişin sonuna mı geldik? Keşke ekonomi sadece ekonomiden ibaret olsaydı! Türkiye’nin bir de "jeostratejik riskleri" var.
Doğu Akdeniz’deki sondaj meselesinde Avrupa Birliği’ne posta koyduk, S - 400’lerde Amerika’ya rest çektik, Suriye ve Kafkaslar’da Rusya’yla her an bir kaza çıkma ihtimali var, Fransa’ya boykot ilan ettik… Bunların dolarda bir karşılığı var.
En kritik konu yaptırımlar. Amerika ya da Avrupa Birliği, uzun zamandır lafı edilen ama hayata geçirilmeyen yaptırımların pimini çekerse, TL’deki değer kaybı hızlanarak sürer.
Moda ifadeyle, yazdıklarım yatırım tavsiyesi filan değildir. Amacım, trene son vagondan binmenin risklerine dikkatinizi çekmek...