Bugün gündeme kısa bir mola verip Türkiye'nin ezel ebed meselesini, teknolojide geri kalmışlığımızı tartışalım. (Yüksek teknolojinin Türkiye'nin ihracatındaki payı yüzde 3 civarında. AKP döneminde bu oran ileriye gitmedi, geriye gitti.)
"Türkiye 1960'lardan sonra üretime, imalat sanayine büyük teşvikler verdi. Vergi, gümrük teşvikleri... Bu teşviklerle Arçelik, Vestel gibi çok başarılı şirketler çıktı. Ama teknolojide olmadı çünkü teknolojiye hiç teşvik yoktu. Özal'ın gelmesiyle birlikte 1980'lerde teşvikler ihracata yöneldi. Ve yine teknolojiye teşvik verilmedi."
Bu sözler, 1970'lerden beri teknoloji şirketlerini yöneten Lütfi Yenel'e ait. 1970'lerde Arçelik'in rakibi Profilo'da yöneticilik. Daha sonra ilk kuruluş döneminde Vestel'de genel müdürlük. Ardından Alcatel Teletaş'ın genel müdürlüğü. 2007'den beri de Kron Telekom'un yönetim kurulu başkanlığı... Yenel, Türkiye'nin teknolojide geri kalmışlığını konuşmak için en doğru isimlerden biri.
Teknolojide neden geri kaldık? İzmir'de kendisiyle röportaj yaptığım Yenel'e göre a) Teknolojiye devlet desteği çok geç kaldı, b) İnsan kaynağı yetersizdi.
Yenel, teknolojiye zamanında gerekli destekler verilmiş olsaydı Türkiye Güney Kore'nin başarısını tekrarlardı, görüşünde. 1975'te Güney Kore ile Türkiye'nin elektronik alanında hemen hemen aynı seviyede olduğunu hatırlıyor...
"Sanayiye verilen destek teknolojiye verilseydi Türkiye, Güney Kore'nin başarısını tekrarlardı" tezi için iki kanıtı var. Birincisi, sanayi şirketleri Arçelik ve Vestel'in dünyadaki başarısı. İkincisi, devlet destekleriyle savunma sanayinde ulaşılan seviye. Lütfi Yenel:
"Bu süreçte başka bir teşvik öyküsü daha var: 1974'teki Kıbrıs Harekâtı sonrasında ABD'nin uyguladığı silah ambargosu üzerine savunma sanayine verilen teşvikler... Bu desteklerle Türkiye savunma teknolojilerinde lig atladı. Ama bu modeli sivil sanayideki teknolojilerde uygulamadık."
Bunları söylemek, geçmişte teknoloji konusunda hiçbir şey yapılmadığı anlamına gelmiyor. Yakın tarihte devletin yerli teknoloji geliştirsin diye kurduğu iki şirket var: Teletaş ve Netaş.
1960'ların sonunda PTT bünyesinde telekomünikasyon alanında teknoloji geliştirmesi için bir araştırma laboratuvarı kurulmuştu. PTT ARLA adını taşıyan bu birim 1983'te şirketleşti ve Teletaş'a dönüştü.
PTT ARLA, tersine mühendislikten hareketle pek çok iletişim cihazının üretim ve tasarımını yaptı, özgün ürün ve sistem geliştirme yeteneği elde etti. Bunun yanı sıra yan sanayii geliştirmek, kamunun başka bir biriminde, TÜBİTAK-MAM'da Ar-Ge yeteneği yaratılmasına destek olmak gibi misyonlar da üstlendi. 1980'lere gelindiğinde Türkiye, Teletaş sayesinde dünyada henüz yeni başlayan dijital dönüşüme ayak uydurmaya çalışan bir ülke haline gelmişti.
Derken… Teletaş (ve bilişim sektöründeki benzeri Netaş) 1980'lerde özelleştirildi ve yabancılara satıldı.
Çünkü 1980'lerde dünyada özelleştirme rüzgarı esiyor, özelleştirmelere ekonomide çağ atlatacak sihirli bir değnek muamelesi yapılıyordu. Bugün, aradan 40 yıl geçtikten sonra özelleştirmenin sihirli bir değnek olduğu tezinin ideolojik bir dogma olduğunu, her ülkede, her koşulda, her şirkette geçerli doğruların olmadığını, olamayacağını, liberal ideolojinin başkalarını suçladığı şeye, ideolojik bağnazlığa düştüğünü artık biliyoruz. Bu dogma, yerli teknoloji geliştiren şirketlerin yabancılara satılmasına, Ar-Ge yeteneklerinin azalmasına mal oacaktı..
Teletaş'ın çoğunluk hisseleri 1980'lerin sonunda Fransız devi Alcatel'e satıldı. Alcatel zaten dünyanın başka yerlerinde Ar-Ge yapıyordu, teknoloji geliştirsin diye bir de Teletaş'ta yüzlerce Ar-Ge mühendisi çalıştırmaya ihtiyacı yoktu. Ar-Ge birimi küçültüldü, yetenekli mühendisler şirketten ayrıldı, dünyanın dört bir yanına dağıldı...
Netaş'ta da benzeri bir süreç yaşandı. Netaş, Türkiye'nin iletişim ihtiyaçlarını yerli üretimle karşılamak amacıyla 1967'de, Demirel hükümeti döneminde PTT ve Kanadalı Northern Electric Company (Nortel Networks) ortaklığıyla kurulmuştu.
Başlangıçta şirket hisselerinin yüzde 51'i Northern Electric, yüzde 49'u PTT'ye aitti. Ama 1970'lerde Ecevit hükümetinin talebiyle Nortel hisselerinin yüzde 20'si devlete satıldı.
Alcatel'in telekomünikasyonda yaptığını Netaş bilişimde yapacak, Ar-Ge yaparak yerli teknoloji alanında önemli mesafe katedecekti.
O da 1993'te Alcatel de gibi özelleştirilerek yabancıya satıldı. Lütfi Yenel'e kulak verelim:
"Yerli teknoloji geliştirsin diye devlet tarafından kurulan Teletaş ve Netaş da bu dönemde yabancı sermayeye satıldı. Yabancı sermayeye satılması yanlış bir şey değil, yeter ki Türkiye'yi teknoloji geliştirmek için bir hub olarak görsünler. Ama yabancılar bu şirketleri Türkiye pazarına girmenin yolu olarak gördüler..."
Türkiye'nin teknolojideki beceriksizliğinin arkasında, milliyetçilikte mangalda kül bırakmayanların vatan millet Sakarya edebiyatı yapıp yerli teknolojiye burun kıvırmasının da payı büyük. En bi milliyetçilerin Alman arabalarından inmemesi, bunun en somut örneği. Sadece otomobilde değil hayatın her alanında aynı şey geçerli. Yeniden Lütfi Yenel:
"Dünya pazarlarına çıkınca bize, ‘Sen bu teknolojiyi kendi ülkende sattın mı?' diye soruyorlar. Biz, ‘Türkiye'de sattın mı?' sorusundan sınıfta kalıyoruz. Çünkü Türkiye çok milliyetçi olmasına rağmen bu konuda hiç milliyetçi değil. Yöneticisi hiç milliyetçi değil, yerli malı teknoloji kullanmak istemiyor. Ruslar, Yunanlılar, yerli üretimi kullanma konusunda bizden daha iyi."
Sözü Yenel'e bırakalım: (Maalesef benden kaynaklanan nedenlerle röportajın görüntü kalitesi çok iyi değil.)
Bu yazıdan, "Türkiye'nin teknolojide geri kalmasının tek sebebi Netaş ve Teletaş'ın özelleştirilmesidir" gibi bir anlam çıkarılmasını istemem. Elbette başka sebepler de var. Yenel, insan kaynağı ve finansman yetersizliğinin (yani parasızlığın) altını çiziyor mesela. Bunların yanı sıra çok dile getirilmeyen başka bir konuya, iş dünyasının zihniyet yetersizliğine de vurgu yapıyor; şirket yöneticilerinin uluslararası operasyonları sürdürecek bir birikime sahip olmadığını kaydediyor. "Kültür, dil, eğitim... Hepsinde problem var", Yenel'e göre.
Peki teknolojideki makus talihini yenmek için Türkiye ne yapmalı?
2000'lerde teknoparklar aracılığıyla teknoloji şirketlerine önemli vergi teşvikleri verildi. TÜBİTAK da teknoloji şirketlerine yönelik teşvikler sağladı. Ama yine de Türkiye teknolojide beklenen atılımı yapamadı... Yenel, bu teşviklerin faydalı olduğu ama revize edilmesi gerektiği görüşünde. "TÜBİTAK destekleri sadece teknoloji geliştirmeye odaklı. O ürünün satılıp satılmadığına, ticari bir ürün haline gelip gelmediğini ölçen performans göstergeleri eklemek gerekiyor" diyor.
Türkiye'nin bir teknoloji vizyonuna, incelikle tasarlanmış bir teknoloji politikasına ihtiyacı var. Muhalefetin seçmeni, "AKP'nin müteahhitleri gidecek, muhalefetin müteahhitleri gelecek"ten fazlasına, "Türkiye'nin sınıf atlamasının yolu iktidarın değişmesinden geçiyor"a ikna edebilmesinin yollarından biri de bu...