Zaman ne çabuk geçiyor... Çok değil, birkaç yıl önce Türkiye peynir ekmek gibi Volkswagen, BMW, iPhone, yani ithal ürün satılan bir ülkeydi. Unuttunuz değil mi o günleri? Unuttuysanız hatırlatayım, 2015 yılında Türkiye’de en çok satılan otomotiv markalarının listesi ve satış adetleri şöyleydi:
Volkswagen: 139.043
Ford: 118.640
Renault: 117.363
Fiat: 109.490
Hyundai: 51.743
Geçen hafta 2019’un en çok satılan otomobil markaları açıklandı.
Fiat: 76.251
Renault: 64.977
Volkswagen: 48.496
Ford: 47.107
Peugeot: 28.861
2019 otomotiv için berbat bir yıl oldu. Birkaç yıl öncesine kadar senede 1 milyon otomobil satılan, 2 milyona çıkmasının işten bile olmadığından söz edilen pazarda satılan araç sayısı 500 binin bile altında kaldı. (479 bin 060.) En büyük darbeyi yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi ithal markalar yedi. Türkiye’de üretim yapmayan Volkswagen’ın satışları 139 binden 48 bine indi. Yani neredeyse üçte birine. Ya BMW? 2015’te 31 bin 221 BMW otomobil satılmıştı. Geçen yıl BMW’nin satışı 9 bin 503’e geriledi. Yani o da VW gibi üçte birine indi. Apple satış rakamlarını açıklamıyor. Ama açıklasa iPhone’la ilgili tablonun da bundan farksız olmadığını görürdük.
Hangisi gerçek Türkiye? 139 bin Volkswagen satılan ülke mi, 48 bin Volkswagen satılan ülke mi? Asgari ücretle geçinenlerin bile iPhone’un son modelini masaya koyduğu Türkiye mi, Çin’in android telefonlarının 'erdemlerinin' keşfedildiği bugünkü Türkiye mi?
Bu soru, TL’nin değerinin olması gereken yerde olup olmadığı sorusuyla ilişkili. Merkez Bankası’nın hesapladığı reel efektif kur, TL’nin olması gereken noktanın altında olduğunu söylüyor. Ama ne kadar altında? TL’nin gerçek değerine çok yakın bir seviyede olduğunu, asıl sanal olanın geçmişteki değeri olduğunu söyleyen birçok ekonomist var. Korkarım onlar haklı. Yaşadığımız şey bir kabus değil, gerçek. İstanbul’un merkezinden arabayla iki saatte gidilebilen semtlerdeki, mesela Esenyurt’un bazı mahallelerindeki evlerin gerçekten milyon dolar edeceğine inanmamıştınız değil mi?
Doların 7 liraya çıktığı günlerde yazdığım "Peynir ekmek gibi BMW satılan ülke eşekten nasıl düştü?" başlıklı yazıda anlatmaya çalıştığım gibi Türkiye 2010’lu yıllarda arsızlığa varan bir tüketim çılgınlığı yaşadı.
O günlerde görüştüğüm bir BMW distrübütörü, "Artık herkese uygun BMW bulmak mümkün. Geçmişte lüks oto sahibi olmak ancak yüksek gelir grubunun harcıyken bugün orta sınıf da BMW veya Mercedes sahibi olabiliyor" demişti. Gerçekten de o günlerde peynir ekmek gibi BMW satılıyordu. Çünkü TL’nin dolar karşısında hormonlu biçimde değerli kazanması nedeniyle BMW’nin fiyatı çok cazip seviyelere gelmişti. Mesela BMW 1 serisi araçlar 100 bin liraya satılıyordu. Bunun üzerine yüzde 0.59 faizle verilen BMW kredisi… BMW, o olmadı Volkswagen, o da olmadı iPhone almayanı dövüyorlardı.
İşte bunun etkisiyle insanlar kendilerini olduğundan zengin hissetti. Sadece zengin mi? Aynı zamanda güçlü. Osmanlı’nın küllerinden yeniden doğduğunu, Türkiye’nin yeni süper güç olduğunu zanneden milyonlarca insan vardı. Sandık başına gittiklerinde mührü Osmanlı’yı yeniden dirilten Erdoğan’a, AKP’ye vurdular.
Her rüyanın bir sonu, her gecenin bir sabahı var. 2018’in Ağustos ayında, doların 7 liraya kadar yükseldiği o meşum günlerde hepimiz eşekten düştük. Meğer rüyaymış. Teknoloji üretmeden, bilime katkı yapmadan BMW halka inemiyormuş. Katma değerli üretim yapmadan, ihracatın kilogram fiyatını artırmadan, Bangladeş’in, Pakistan’ın, Vietnam’ın hükmettiği ürünlerle, sektörlerle büyüyerek, bir tane iPhone almak için bir kamyon domates ihraç ederek tüketim toplumu olunamıyormuş...