Davos konferansın bu yılki yıldızı, Brezilya’nın aşırı sağcı yeni devlet başkanı Bolsonaro'ydu.
Can Yücel’in izinden giderek gereksiz incelikten kaçınalım ve işkenceyi açıkça savunan, eski Şili Diktatörü Pinocnet’nin “yeteri kadar insan öldürmemesine” hayıflanan Bolsonaro’nun aşırı sağcı filan değil düpedüz faşist olduğunu söylemekten yerinmeyelim.
Bir faşistin Davos’ta kırmızı halıyla karşılanmasını, seçildi diye Brezilya borsasının rekor kırmasını, Brezilya parası Real’in bu yıl en çok değer kazanan para birimlerinden biri olmasını nasıl açıklayacağız?
Bloomberg’in açıklaması şöyle: “Dünyanın en büyük dokuzuncu ekonomisinin işdünyasına dost bir iktidar tarafından yönetileceği fikri, petrol yöneticileri ve portföy yatırımcılarının kulağına hoş bir melodi gibi geldi. Brezilya on yıldan fazla bir zamandır, ekonomiye müdahale eden devlet başkanları tarafından yönetiliyor. Son 4 aydır (Bolsonaro’nun seçilmesinden bu yana) yüzde 20 yükselmiş olmasına rağmen, Brezilya Borsası hâlâ dolar cinsinden zirve seviyesinin yüzde 40 altında bulunuyor.”
Türkçesi: Piyasalar, devlet başkanının siyasette ne yaptığına, işkenceyi savunup savunmadığına, kadınlara düşman olup olmadığına, Pinochet’nin daha fazla insan öldürmemesine hayıflanıp hayıflanmadığına değil, ekonomi politikalarına bakıyor. Ne isterse yapsın, yeter ki piyasa dostu politikalardan şaşmasın. Bolsonaro da bunun farkında olmalı ki, ayağının tozuyla Brezilya uçak şirketi Embraer’in Amerikan Boeing’e satılmasına olur verdi ve hemen ardından Davos'a koştu.
Liberal düşünürler istedikleri kadar ekonomik liberalizmle siyasi liberalizmin birbirinden ayrılamayacağını söylesin, Bolsonaro örneğinde görüldüğü gibi piyasalar ikisini birbirinden çok güzel şekilde ayırıyor. Bu, yatırım bankası Goldman Sachs’ın Latin Amerika Başekonomisti Alberto Ramos'un sözlerinde net şekilde ortada: “Çekinmeden liberal olduğunu söyleyen bir devlet başkanına sahip olduğumuz ender anlardan birini yaşıyoruz. Bunu daha önce Brezilya’da hiç görmedik...”
Bolsonaro, piyasaların desteklediği ne ilk ne son diktatör özentisi. Piyasaların açtığı kredi, verdiği destek olmasa dünyanın dört bir yanında sağ popülizm bu kadar güç kazanabilir miydi?
Ama bir mesele var: Bolsonaro veya Trump gibi liderler uzun vadede piyasanın aleyhine işler yapıyorlar.
Alman bankası Commerzbank’ın ekonomisti Ulrich Leuchtmann, geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir raporda şöyle günah çıkartıyordu: “Para piyasaları politik riski fiyatlamakta çok beceriksiz. Dolar, 2016’daki başkanlık seçimlerinden sonra sanki Trump’ın yapacağı her şey ekonomiye yarayacakmış gibi dikkat çekici oranda değer kazanmıştı. Piyasaların bu yanlışı düzeltmesi aylar sürdü...”
Leuchtmann'ın hatırlattığı gibi Trump seçildiğinde, vaadettiği vergi indirimleri ekonomiyi canlandıracağı beklentisiyle dolar tüm dünya paraları karşısında değer kazanmıştı. Trump’ın kafayı Meksika sınırına örülecek duvara takacağı, bunun için hükümetin kapanmasını göze alacağı, Çin’le ticaret savaşı başlatacağı ve bunların sonucunda Amerikan borsasının çakılacağı, doların değer yitireceği kimsenin aklından geçmemişti.
Piyasa aktörleri şimdi Bolsonaro'ya büyük kredi açmış durumda. Şöyle düşünüyor olmalılar: Uzun vadede hepimiz öleceğiz, demokrasiyi bırakalım, kazandığımız paraya bakalım!