D_Masthead_970x250
Türk sinemasının iki önemli zaafı, dönem filmleri ve korku filmleridir

Çiçero, Dijital Sanatlar Yapımevi’nin kısa süre içinde art arda gerçekleştirdiği filmlerden vizyona giren sonuncusu. Güçlü bütçesi ve Serdar Akar gibi deneyimli bir yönetmenin imzasıyla, ülkemiz ana akım sinema örnekleri arasında dikkat çeken bir yapım.

Etkili PİAR kampanyaları, önemli oyuncuları ve yakın geçmişin dikkati çeken “Ayla”, “Müslüm” gibi filmlerin yapımcısının imzasıyla vizyona giren “Çiçero”, gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanmış. 2. Dünya savaşı yıllarında Arnavut asıllı Türk casusu İlyas Bazna’nın filmlere konu olabilecek yaşamını ve onun çevresinde gelişen olaylar bağlamında 2.Dünya Savaşı’nı kendisine fon seçerek, savaşın iki önemli aktörü Almanya ve İngiltere’nin Türkiye’yi savaşa sokma çabalarını yansıtıyor. Diğer yandan T4 isimli uygulamayla engelli çocukları yok eden Nazilerin, üstün ırk yaratmak için neler yaptıklarını anımsatması açısından da Çiçero önemli bir işlev üstleniyor.

Film, ülkemiz sinemasının günümüzde ulaştığı teknik ve estetik düzeyi yansıtan bir girişle 1918 yılında başlıyor. 1.Dünya Savaşı’nın kaos ortamında, Balkanlarda bitmek bilmeyen hınç ve öfkenin yamacında Priştina’da Arnavut’lara karşı yapılan katliamdan küçük bir çocukken kurtulan İlyas Bazna’nın yaşamı 1942 yılında genç Cumhuriyetimizin başkenti Ankara’da Yugoslav Büyükelçiliği’nde görevli olarak devam eder. Uşaklık dışında, resepsiyonlarda aryalar da söyleyen İlyas, İngiltere Büyükelçisi Sir Huge Knatchbull-Hugessen’in dikkatini çekince onun özel uşağı olarak çalışmaya başlar. Bu süreç kod adı Çiçero olan İlyas’ın, ülkemizin savaşa girmesini önlemek, babasının ölümünden sorumlu tuttuğu İngilizlerden nefret etmek ve paraya zaaf gibi nedenlerle, İngiltere’nin gizli belge ve bilgilerini Hitler Almanya’sına sızdırmasıyla devam eder…

Çiçero’nun yönetmeni Serdar Akar, 1990’lı yıllarda ülkemizde ortaya çıkan bağımsız Türk sinemasının öncü temsilcilerinden biri olarak dikkati çekmişti. İlk uzun metrajlı filmi “Gemide” (1998) bağımsız sinemanın ilgi çeken bir örneği olarak ses getirmişti. Gemide, aynı yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde dört ödül (En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kurgu, En İyi İkinci Film) kazandı. Bu filmi “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” (2000), “Maruf” (2001), “Barda” (2006) gibi filmler takip etti. Akar, ticari sinemanın zirvelerinden “Kurtlar Vadisi Irak” (2005) filmini de yönetti.